Usta Gazeteci Fuat Kozluklu ile Röportaj

2005 yılında henüz 15 yaşındayken medya sektörüne adım attım. Gazete ve televizyon özel ilgi alanlarımdır ve takip ederim. 2007 yılında Haber 24 yeni yayın hayatına başlamıştı. Gece moderatörü farklı sunumuyla dikkatimi çekmişti. Neydi farklı olan? Bir kere 'prompter spikeri' tabiri vardır belki duyanlarınız vardır. Aslında önce prompterın ne olduğunu bilmeyenler için anlatmak daha doğru olabilir. İngilizceden gelen prompter kelimesi TDK'da 'akıl defteri' olarak çevrilmiş. TV konuşmacılarına yardımcı olmak amacıyla kullanılan ve genellikle, iri harflerle yazılı bir metni istenilen hızda döndüren bir silindirden de oluşan araç. Yani haber spikeri, haber metnini karşısındaki kameraya takılan bu cihaz sayesinde okuyabiliyor. Pek çok haber spikeri de prompter olmadan ekrana çıkmaktan çekinir. Zordur haber bülteni sunmak. Prompter bozuldu mu ekrana öylece baka kalan ya da ne bileyim ne diyeceğini şaşıran spikerlere denk gelmişsinizdir. İşte bu gece moderatörü öyle değildi. Haberi sunarken o metne ihtiyaç duymayacak donanımdaydı. Haberi biliyor, adeta yaşıyor ve bildiği için de onu rahatça anlatıyordu. Fuat Kozluklu'dan bahsediyorum. Gazetecilik denilince Türkiye’de akıllara gelecek ilk isimlerden biri. Haber 24'ün ardından Kozluklu'yu Atv’nin ana haberinde görünce sevinmiştim. Derken bir süre sonra TGRT Haber’de ve son olarak da TRT Haber’deki Gece Bakışı programıyla hayatlarımıza dokunuyor.

15 yıl Amerika Birleşik Devletleri’nde Washington DC’de Beyaz Saray’da çeşitli medya kuruluşlarında temsilcilik yapmış ve Türkiye’de, ABD’de en uzun ve başarılı görev yapan gazetecilerden birisi. Sadece ABD’de değil Afganistan, Bosna Hersek, Ermenistan,  Etiyopya, Irak, İran,  Kosova ve Pakistan’da savaş muhabirliği yapmış bir duayen…

Lafı fazla uzatmaya gerek yok üstat Fuat Kozluklu ile röportajın önemli başlıkları…

Öncelikle TRT Haber’de Gece Bakışı programı nasıl gidiyor?

Her daim bir gazeteci, her daim bir muhabir olarak ekrandayım. Muhabir sunucu olarak TRT gibi çok özel ve çok değerli, milletin kurumunda mesleğimi yapma imkânı bulmaktan dolayı tarifsiz ölçüde şanslıyım. Yönetim kademesinden editörüne, muhabirinden kameramanına, yönetmeninden, ulaştırma servisine kısacası tüm birimlerin sıra dışı destekleri, dayanışmaları söz konusu. Başarılı olmam için bu meslekte nadir rastlanacak destek veriliyor, çaba sarf ediliyor. Müteşekkirim. Gece Bakışı programı 1 yaşında ve çok şükür değerli bir izleyici kitlemiz oluştu. Coşkulu, heyecanlı, muzip, tatlı, soruşturan, samimi, müthiş derecede kompleksiz renkli, iyi kalpli ve de çalışkanız. Ben takım oyununa inanan biriyim. Sadece benimle sağlanmış bir başarı yok ortada. Kestirmeden marka olanların ömrü saman alevi gibidir. 

Uzun yıllar Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşadınız. Buraya dönüşünüz zor olmadı mı? Neden döndünüz?

Hem kendi deneyimimden, hem de benim gibi yıllar sonra ülkesine dönen çoğu kişinin temel dönüş sebebinin, bir düzen ve aile kurmak olduğunu gördüm. İnsan, doğduğu yerde çocuk sahibi olmak, çocuklarının da kendisiyle aynı kimliği taşımasını istiyor. Bir de ebeveynler yaşlandığında onların yanında olmak gerekir. Uzun süre yurtdışında kalan insanlar aidiyet duygusuna dair sorun yaşıyor. Yani 10 yılı aşan süre uzun kalışlar kişinin kimlik ve aidiyet duygusunu etkiliyor. Özellikle de dışarıda geçen zaman, ne kadar sıklıkla ülkesini ziyaret ettiği gibi etkenler bu duyguyu tetikleyebiliyor. Bu insanlar kendi ülkelerine alışamıyor, tersinden bir kültür şoku yaşıyor. Geri dönüldüğünde karşılaşılacak kültür şoku, izole olmuşluk hissi ve sistemin işleyişini anlamakta zorluk çekme gibi sıkıntılarım geride kalan 11 yıla rağmen hala var. Burası benim güzel vatanım, en sevdiğim yaşam alanım. Başka bir yerde yaşayamam. Karşılaştığım uyum güçlükleri yok değil. Sadece yutkunabiliyorum. Yurt dışında gazetecilik maceram 1989’un Aralık ayında başlamıştı. ABD’deki gazetecilik maceram da 1991’de başladı, 2006’ya dek devam etti. Biri 2000, diğeri de 2003 yılında olmak üzere iki kez Türkiye’ye dönüş yaptım, ama yaşadığım uyum sorunları nedeniyle kendimi yeniden Washington’da buldum. 2006’da Türkiye’ye dönüşüm kalıcı oldu. Uyum sorunları sürse de 2014 Mayıs ayına dek her şey yolunda gitti. Sonrasında işsiz kaldım. Sektörde tüm kapıların yüzüme kapandığı, iş verilmediği üç yıl kâbus gibiydi. Hayatımın tüm dengeleri alt üst oldu. İşsizliğimden keyif alan sözde meslektaşlarımı gördüm. Çok acımasız ve zavallıydılar. Dünya malına ve çoğu hak etmeden oturtuldukları makamlara dayanan sözde güçlere tapan tipler, meslekten uzak tutulmam için çok zalimleştiler. O üç yılda benimle yolu hiç kesişmemiş birkaç meslektaşımdan da maddi-manevi çok değerli destekler gördüm. Onlara her daim minnettar olacağım. Para gönderenler, benim medyada iş bulmam için çırpınan sayılı güzel dostlar sayesinde hayata tutundum. Ama aklım fikrim çok sevdiğim mesleğimdeydi. Türkiye’ye döndükten sonra edindiğim uluslararası tecrübeyi, becerilerimi ülkemde kullanmamı sağlayacak bir rolün verilmesini boşuna hayal ettiğimi gördüm. Bugün TRT Haber’de yıllarıma, tecrübe ve birikimlerime değer veren, saygı gösteren yöneticilerim var. Yarın koşullar ne olursa olsun TRT sayfası kapansa da bunu demeye devam edeceğim. Mesleki geçmişim, yani CV’im ilk kez TRT’de karşılık buldu. 

Özellikle son zamanlarda gençler ABD’ye daha çok gitmek istiyor. Herkes özeniyor. Nasıl bir yaşamınız vardı orada?

Yurt dışı görmek iyidir. Hem de çok iyi ve faydalıdır. İnsana yeni ufuklar açar. Yeni kültürler, insanlar tanımak kişiyi zenginleştiriyor. Ben ABD’de ilk olarak Boston’a ayakbastım, ilk eşimin memleketinde bir yıl yaşadım. Harvard Üniversitesi’nde parayı veren herkesin gidebildiği dil kursunda eğitim gördüm. Ardından Washington maceram başladı. Mavi gökyüzü, düzenli trafik, muhteşem bir doğa, devasa parklar, bahçeler ve kimsenin birbiriyle ilgilenmemesi, hayatı dolu dolu yaşama anlayışından çok etkilendim. Ama sonra izolasyon ve yabancılık duygusu, hatta bunun hissettirilmeye başlanması rahatsız etti. Bir gün baktım ki Amerikalılar gibi ben de yalnızım. Kimse yoktu. Yüzlerini inceleyeceğim, her metrekaresinde yaşamlarını gözlemleyeceğim insanlar yoktu.  Kalabalıklar içinde sessiz çığlık atanlardan biri de ben oluyordum. Orada öyküm yoktu, bir hikâyeye sahip değildim. Hepsi vatanımda, Türkiye’mdeydi. Manevi değerlerin bulunmadığı, her şeyin maddiyat olduğu yer bana ait değildi. Gençlere tavsiyem o ki; tamam yurt dışı güzel ama bunu takıntı haline getirmeyin. Birkaç yıl için mutlaka gidilmeli, ama kök salmaya kalkışırsanız yaşamak için çalışan değil, çalışmak için yaşayan olacaksınız. Herkes vatanına birikimiyle, güzel aklıyla, varlığıyla hizmet vermelidir. New York Üniversitesi'nde (NYU) eğitimden siyasete geniş bir alanda bilimsel çalışmalar yöneten Prof. Dr. Selçuk Şirin’in unutamayacağım çok güzel bir ifadesi var; “ Bizim buralarda her mevsim ayrı bir memlekettir, her mevsim insana ayrı bir ilham verir...”

Geçtiğimiz yıl bir röportajınızda ‘Taksiciyken TRT’de haber sunmaya başladım.’ diye bir açıklamanız var? Ne kadar taksicilik yaptınız?

Misafiri olduğum bu dünyadaki sorumluluklarımı şerefli ve saygın biçimde yerine getirmeye çabalıyorum. Birinci derecedeki aile üyelerim ile beni gıyabımda da kollayan savunan kalp kardeşlerimin adım anıldığında başlarını öne eğdirmemektir amacım. Hayatıma girenlere farkındalığımla dokunmayı, verici olmayı, onlar tarafından ‘güvenli liman’ diye gösterilmeyi amaçlamıştım. Benim için bir gazetede “Hissettiğini söyleyecek kadar cüretkâr, yanlış yapmaktan korkmayacak denli cesur biri. Yeter ki yanılgıları onu sağlıklı sonuçlara götürsün” denmişti. Hâlâ da böyle özgüvenli biriyim sanırım. Bu karakterimin ağır bedelleri oldu! Meslekte üç yıl kadar işsiz kaldım. 2016’da taksiciliğe başladıktan üç hafta kadar sonra, 2007’de tanıma şansı bulduğum, işsiz kaldığım yıllarda da bana madden omuz vermiş değerli dostum, TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Yaşar Taşkın Koç sunuculuk teklif etti. Telefon ettiğinde direksiyondaydım. Yarım dakika konuşabildim. Teklifi büyük bir şanstı. Detayını falan konuşamadım, boğazım düğümlendi ve ağlamaya başladım, telefonu kapattım! Ona ve bu işin olması sürecine destek verenlere her daim minnettarım. İşimi çok seven ve aşkla yapan birisiyim. Parası pulu zerre kadar önemli değil. Yaşamımı asgari ölçülerde sürdürebilecek kadar kazanmak yetiyor. Dara düştüğüm dönemlerde maddi manevi desteğini esirgemeyenlerden ve oğlum Burak’ın kirvesi, çocukluğumu da bilen Hasan Özhan’ın ifadesiyle, “Zengin ve şöhret olma riskini atlattığım için Allah’ıma bin şükür.”

Birçok savaş yerindeydiniz ve uzun yıllar ABD’de yaşadınız. Sizin gibi medya sektöründe en iyi seviyelerde birisi nasıl olur da 3 yıl işsiz kalır?

İşini iyi yapan, önce insan sonra gazeteci olan sayılı isimlerdenim. Kimse kusura bakmasın! Hatırı sayılır bir bilgi ve birikime sahibim. Tecrübem 35 yıllık. Ve tecrübe de öyle marketten satın alınabilecek bir şey değil. Hakkımı hukukumu yiyenlere, gasp edenlere zerre kadar eyvallahım olmadı, olmayacak da. Bir dönem çalıştığım özel televizyon kanalında aylarca maaş ödenmiyordu. Kanalın patronu ise tüm pervasızlığıyla kul hakkı yiyordu. Milyonlarca dolarını zevk âlemleri için harcıyor, gezip tozuyordu. Bu duruma sert bir üslupla hak ettiği çerçevede tepki gösterdiğim için işten atıldım. Her yayına, ilk günkü gibi heyecan duyarak hazırlanırım. Bana güvenen, destek olan ve maaşımı veren yöneticilerimin yüzünü kara çıkartmamak için çırpınıyorum. Uyumlu çalışmanın temelinde işin sahiplenilmesi yatmalıdır. Siz işinizi yapın, haddinizi bilin ve saygılı olun, başarı kendiliğinden geliyor. Bu işlerin ABD’de ve Batı ülkelerinde nasıl yapılabildiğini görüp aralarında mesai yapmasaydım ses çıkarmaz; ‘sorun tümüyle benden kaynaklanıyor’ derdim. Ülkemizde bu anlayış konusundaki sıkıntılar tam olarak giderilemedi. Çok sevdiğim mesleğime dönmeme vesile olanlara ve bana destek verenlere minnettarım. İlk ve en özel hocam İsmet Yalvaç’a, Nurzat Gölge Abime, kronik muhalif olsa da bana el vermiş Yalçın Bayer’e, her daim efsane meslek büyüğüm can dost Coşkun Aral ile Ergin Konuksever’e minnettarım. Onlar sayesinde meslekte 35 yılı devirdim. 
 
Meslek hayatınızda Afganistan, Bosna Hersek, Ermenistan, Etiyopya, Irak, İran,  Kosova ve Pakistan’ın da aralarında bulunduğu Dünyanın onlarca ülkesinden darbeler, savaşlar, göçler, depremler, çok sayıda uluslararası anlaşma gibi tarihî olayların röportajlarını yaptınız. Hangi anları unutamazsınız ya da kısa bir anınız var mı?

Çatışma bölgelerinde toplu katliamlar, ahlak dışı işkenceler, insanların doğup büyüdükleri topraklardan atılmaları, göç ettirilmeleri gibi olaylar insanlık tarihine yazılacak dramlar söz konusuydu. Hayata dair duyduğum coşkuyu sarstı. Irak ve Kosova’da meslektaşlarımı kaybettim. Ve oralarda tanık olduklarımı, yaşadıklarımı en yakınlarıma bile birebir anlatamıyorum, paylaşmak da istemiyorum aslında. Bir iki kez ölüm tehlikesi atlattım. Ailemi düşünerek 2003’ten sonra savaş muhabirliği yapmamaya karar verdim. Gittiğim yerlerden ruhum tarifsiz derecede hasar görmüş, örselenmiş şekilde döndüm. Hala uyku sorunum var. Bunu anlamayan ama bu mesleği yaptığını zanneden zavallı birkaç kişiyle de maalesef özel hayatımda yolum kesişti. Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Avrupa’dan Asya’ya, ABD’den Kafkaslara 70’i aşkın ülkeyle tanıştım. Bu benim içinden geldiğim sosyokültürel ve ekonomik gerçeklik temelinde bakıldığında çok anlamlı, çok değerli, sıra dışı bir mesleki zenginliktir. Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilişini dünyaya duyuran gazeteciyim. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi felakettin yaşandığı dakikadan 2 saat sonra tüm dünyaya aktaran da ben oldum. ABD merkezli terör örgütü FETÖ’nün elebaşı Fetullah Gülen denen varlığın Pensilvanya'da 400 dönümden oluşan çiftlik görünümlü inini Türk medyası 2000’li yılların başında yazmaya başlamıştı. Ama oranın alınıp hazırlandığını ilk yazan gazeteci benim. O hainlerden hiçbir zaman ve asla korkmadım. Onun bunun tetikçilerinin ABD’deki üslerini 25 Ağustos 1993’de ben yazmıştım. Adnan Oktar diye birisini (Adnan Hoca) de 1985’te ben ortaya çıkarmıştım. Bunlar bi çırpıda söyleyebileceklerim.  Kimse laf ve de inkâr edemez, ilk haber kanalımız NTV ile 2007’de yayına başlayan 24 TV’nin markalaşma süreçlerinde adım öne çıkıyor. Mütevazı olamam, kusura bakmasınlar!

Meslek hayatınıza yerel gazetede başladınız ve Görüş Gazetesi’nden ulusala geçtiniz. O geçiş nasıl oldu? Haberlerle mi ön plana çıktınız neyi farklı yaptınız?

1982 yılında Malatya’da Görüş Gazetesi’nde ilk hocam, İsmet Yalvaç abimin yanında başladım. 1980’de babamın işi dolayısıyla İstanbul’dan memleketimize dönmüştük. Fatih Lisesi’nde öğrenciydim. O tarihte Malatya’da tek yerel gazete Görüş idi. Kapılarını çaldım, “gazeteci olmak istiyorum” dedim. Mesleği öğreten İsmet Yalvaç ağabey, kararlılığımı gördü, destek verdi. Bir yıllık yerel deneyimin ardından ulusal, sonra da uluslararası arenayı tercih ettim. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile partisi Anap’ı kurduktan sonra ilk röportajı ben yaptım. Hemşerisi olarak evinden aradım, telefonla yaptığım röportaj ulusal basın tarafından manşetlerde yayımladı. İstanbul hayalimin gerçekleşmesinde o ve benzeri bir dizi haberimin etkisi oldu. 1983’te Cumhuriyet’te işe başladım. Sabah’ın kuruluş kadrosunda yer aldım, 1990-1991’de Körfez Savaşı’nı takip ettim, 1991-2006 arası birçok basın kuruluşunun Washington temsilciliğini yaptım. 3 yıl Amerika’nın Sesi (VOA) Radyo ve Televizyonu’nun Türkçe servisinde çalıştım. 2006’da da kürkçü dükkânına dönüş yaptım. Bir yıl kadar iş aradım. Ve ne acı ki yabancı kuruluşlarda iş bulabildim. Bendeki CV burada değer(!) bulmuyordu. Sonra 2007’de haber kanalı 24 kurulurken çağırdılar. Önce gündüz, sonra hem gündüz hem gece, ardından sadece gece kuşağını sundum. 2008 Haziran sonlarına doğru ATV’de işe başladım. Bir yıl sürdü. Ardından yine 24 kanalı. Sonrasında maalesef dediğim TGRT Haber macerası.

Hep sahadasınız yönetici olmayı istemez misiniz?

Mesleğe adım atarken en büyük hayalim Dünyayı gezmekti. Bilinen kadarıyla 8 milyara yakın insanın yaşadığı devasa bir gezegendeyiz. Bu evrendeki kültürleri, benzersiz yaşamları ve lezzetleri ancak muhabirlik yaparak tanıyabilecektim. Ve bende bu yönde bir yol izledim. Asla yönetici olmayı hedeflemedim ve hedeflemiyorum da. Zaman zaman işleyişe öfkelendiğimde, ABD’deki iş disiplinine ve profesyonelliğe duyduğum özlem depreştiğinde “Allah’ım çok kısa süreliğine, yöneticilik yapsam” dediğim oluyor. Ama Allah’tan bu arzum 24 saat içinde bitiyor. Allah’tan yönetici olmadım ve olmayacağım da. Yoksa zücaciye dükkânına dalmış fil misali bir görüntü veririm!

Son söz sizin…

Toplu taşımaya kavga etmek ve sinirlerini gevşetmek için binen bir toplum olmak iyi bir görüntü vermiyor. Seslerin yükseldiği, küfürlerin, hakaretlerin havada uçuştuğu, itiş-kakışın yaşanmadığı bir ülke hayal ediyorum. Ülkesini seven, eşsiz güzellikte ve değerde bir vatanda yaşadığımızı kavrayan, doğasını koruyup kollayan, milli olup vergisini veren ve onu takip edenlerin çoğaldığı Türkiye’nin yarınları daha güzel olacaktır. 

Fuat Kozluklu kimdir?

Gazeteciliğe 1982 yılında Malatya’da yerel günlük Görüş gazetesinde başladı. Meslek yaşamına 1983 yılından itibaren İstanbul’da Cumhuriyet Gazetesi'nde devam etti. 1985 yılında Sabah gazetesinin kuruluşunda muhabir kadrosunda yer aldı. 1989 yılında Cumhuriyet gazetesine döndü. Türkiye’de çalıştığı dönemde uluslararası haber ajansları için foto muhabirliği de yaptı. 1990 yılında yabancı televizyon kanalları için Türkiye ve Ortadoğu’daki gelişmeleri takip eden Bağımsız Basın Ajansı‘nda (BBA) kamera asistanı olarak televizyon dünyasındaki çalışmalarına başladı ve Körfez Savaşı’yla ilgili haberleri Irak’ın kuzeyinden yayınladı. Savaştan sonra Saddam Hüseyin yönetimine karşı ayaklanan Kürtlerin isyanını kameraman olarak kaydetti. Kürtlerin başarısızlığıyla sonuçlanan ayaklanmanın ardından yaklaşık yarım milyon kişi kaçarak Türkiye’ye sığınmış, bu kaçışın kamerasıyla dünyaya duyuran 4-5 gazeteciden biri oldu. 1991-2006 yılları arasında ABD’nin başkentinde gazeteci olarak çalışıp Cumhuriyet Gazetesi'nin yanı sıra TRT, Star TV, NTV, TV8 ve Power FM’in temsilciliğini yaptı. 2002-2005 yılları arasında Washington’da Amerika'nın Sesi Radyo ve Televizyonu Türkçe (VOA) servisinde çalıştı. 2006’da Türkiye’ye döndü. 2007'de kurulan haber kanalı 24'te başından Haziran 2008'e kadar gece kuşağı haberler sunuculuğu yaptı. 2008 Haziran’ında Türkiye’nin dört büyük televizyon kanalından biri olan ATV’de ana haberi sundu. İzlenme oranının düşük olduğu gerekçesiyle 27 Mayıs 2009'da işine son verildi. 24 TV'ye dönüp gece haberlerini sunmaya devam etti. 2011-2014 arasında da TGRT Haber’de Ana Haber ve Artı Eksi Gündem adlı programın sunuculuğunu yaptı.

35 yıllık meslek yaşamında Afganistan, Bosna-Hersek, Ermenistan, Etiyopya, Irak, İran, Kosova, Pakistan'ın da aralarında bulunduğu Dünya'nın onlarca ülkesinden darbeler, savaşlar, göçler, depremler, çok sayıda uluslararası anlaşmalara tanıklık etti.

1988 yılında 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları sırasında İstanbul'da polis kurşunuyla öldüğü belirlenen 19 yaşındaki Mehmet Akif Dalcı’nın 4 Mayıs'ta cenazesinin kaldırılışı sırasında çıkan olaylarda fotoğraf çekerken Çevik Kuvvet polislerince sol kolu kırıldı. Birçok meslek örgütü tarafından yılın başarılı habercisi ve sunucusu olarak ödüllendirildi. Ayrıca sansursuz.com ve malatyahaber.com adlı haber sitelerinin de kurucusu/sahibidir.