Son zamanlarda toplumun yapısını zedeleyen yozlaşmanın, ahlak noksanlığının, cinnet geçirenlerin, saldırganlığın artmasının sebepleri nedir? Bu tür canlılar neden çoğaldı Türkiye’de diye sorarsak cevabı yasaların yetersizliği ve eğitimdir diyebiliriz. Eğitimdir; çünkü mevcut sınıf geçme sisteminde öğrencinin sınıfı geçebileceği ve mezun olabileceği bir yönetmelik var. Yani bilende bilmeyende mezun oluyor. Öğrencilerde bu durumu iyi bildiğinden öğrenmeye zahmet etmiyor.
Eğitimin temel sorunları: Benimsenen eğitim politikalarının yanlışlığı, eğitim kitaplarının içeriğinin bilimsellikten uzak olması, okul öncesi eğitimin zorunlu olmaması ve öğretmenlerin niteliğidir. Bir insan herhangi bir mesleği 15 yıl hiç bir iş yapmadan oturup her gün 5 saat izlese bile o işte usta olur.
Senelerdir yap-boz tahtasına dönen Türk eğitim sisteminde bir diğer sorun; eğitimi ABD'nin kontrol etmesi, 27 Aralık 1947'de İnönü ile imzalanan “Fulbright Antlaşması” yer alır. 16 yılda bir dil bile öğretemeyen sistemde eğitimli herkes, ülkenin önde gelen profesörleri yeni bir eğitim sistemi hazırlamalılar.
Toplumda gittikçe artan eğitimsizlik ve yozlaşmanın bir diğer önemli faktörü de Köy Enstitülerinin İnönü hükümeti tarafından kapatılmasıdır. Köy enstitülerinin kapatılması Nato’ya alınma koşullarından biriydi. Hatta Nato’ya girebilmek için TBMM kararı olmadan Kore’ye de 1 tugay askerimizi gönderirler.
Köy Enstitüleri; eğitim yolu ile tarımı geliştirmek, okuma yazma ile halkı bilinçlendirmek, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda yetiştirmekti. Köy hayatının temeli olan çiftçilerin ihtiyacı doğrultusunda olması gereken eğitime kapatılmalarının da temel nedeni olan enstitülere ideolojik boyut katılmasıdır. Köy Enstitülerinin karşısında olan kişilerin sürekli enstitüleri gerçek dışı nedenlerle eleştirmeleridir. Günümüzde de iyi olan her şeyi eleştirenlerin çıkarlarına ters geldiği için, kimilerinin cehaletleri, bağnaz düşünceleri ile enstitülere ideolojik sebepler uydurmalarıdır.
Köy Enstitüleri ile ilgili meşhur bir anekdot vardır: bir gün mecliste milli eğitim bakanlığına saldırırlar. Şikâyetleri şöyledir: "Orada okuyan tüm köylü çocukları kendilerini Atatürk sanıyorlar." Hasan Ali Yücel, efsane bir cevap verir; "Elbette öyle olacak! O çocukların her birinin birer Atatürk olması en büyük dileğimizdir!" Bu yüzden Atatürk'ün yazdırdığı bütün kitapları kaldırırlar!
Geçtiğimiz yıllarda bal üreticisi biri, arıyı kovandan kaçırmak için tükürdüğünü çokbilmiş bir edayla anlatmıştı. Kim bilir tükürüklü bal gibi nicelerine neler yedirdiler. Bu cehaletin bir ülkeye yapılmış en büyük kötülük olduğunun göstergesidir.
Bu günleri özetleyen 1529 yılında Latince yazılmış bir duvar yazısı; İtalya’nın Ascoli Piceno kasabasından sanki günümüze seslenir gibidir: “Yapabilen istemiyor, İsteyen yapamıyor, Bilen yapmıyor, Yapan bilmiyor. Ve dünya böyle kötüye gidiyor.”