(TÜRKÇEMİZE MUSALLAT EDİLEN UYDURMA KELİMELER CEHÂLETİN MAHSULÜ DEĞİLSE İHÂNETİN DELİLİDİR. )

 Hayalî röportaj cevaplarında yer alan Türk dilbilgisi kaidelerine aykırı usullerle türetilen uydurma kelimelerden bâzıları ve neden yanlış olduklarının açıklaması: 

damga: Lügatlerde ‘damga’ kelimesine 9 karşılık veriliyor. Fakat hiçbirinde ‘harf’ karşılığı verilmiyor. ‘Harf’ yerine ‘damga’ denilmesinin ne çeşit bir özenti olduğunu anlamak mümkün değil. 

düşün:Fikir’ karşılığı olarak kullanılıyor. ‘Düşünmek’ fiilinin mastarı kesilerek elde edilmiş bir kelimedir. Türkçemizde, ‘mek’, ‘mak’ mastarı kaldırılınca kalan kök, emir mânâsı ifâde eden kelime hâline gelir. ‘Kalkmak’tan ‘kalk, ‘oynamak’tan ‘oyna’… gibi. ‘Bu meseleyi bir defa daha düşün’ denilir de ‘düşün dünyamız’, ‘düşün adamı’, ‘düşün yazısı’ denilemez.

ekin:Kültür’ kelimesi yerine kullanılıyor. Bir ara ‘ekit’ ve hatta ‘ekinç’ diyenler olmuştu. ‘Ekin’ kelimesi, (toprağa tohum) ‘ekmek’ mastarından gelen şekliyle dilimize yerleşmiştir. ‘Ekinsel’ kelimesi de ‘sel’ takısı sebebiyle çift kamburludur. 

genel:Umûmî’ kelimesinin yerine kullanılmak üzere uydurulmuştur. Eski zamanlar Anadolu Türkçesinde bulunan ‘gen’ kelimesine, Fransızcadan alınan ‘el’ eki eklenerek meydana getirilmiştir. Arapça ‘tarih’ kelimesinin sonuna Fransızcadan alınan ‘sel’ takısı konularak uydurulan ‘tarihsel’ kelimesi Türkçe olmadığı gibi, ‘genel’ kelimesi de Türkçe değildir. Türkçe dilbilgisi kaidelerine aykırı olarak meydana getirilen bir kelimedir.        

kez: Defa’, ‘kere’ (veya ‘kerre’), ‘sefer’, ‘kat’ kelimelerinin yerine ve bir sayının diğer bir sayı ile çarpılacağını ifâde etmek için kullanılıyor. (3 kere 5, 15 eder’ gibi.) Bu kelime çok eskiden kullanılıyormuş. Divanü Lügati’t-Türk’te var. Fakat oradaki manâsı başkadır. O mânâ tamâmen unutulmuştur.  1936’dan sonra dil devrimi ile birlikte yeniden kullanılmaya başlandı. Böylece, tam 4 kelime çöpe atıldı, dilimiz fakirleştirildi. Dil devrimbazları, ‘Canım, kez de kullanılsın, defa ve sefer kelimeleri de…’ diyebilirler. Fakat tatbikat öyle olmuyor. Kötü kelime, iyi kelimeyi kovuyor. Her yeni kelimeyle, dilimizdeki 4 veya 8 kelimeyi çöpe atarsak, dilimizin ne hâle geleceğini görmek için insanın, âlim olmasına lüzum yok. Türkçeyi toplu iğnenin sivri ucu kadar sevmesi bile yeter. Hatta kültürümüze ve dilimize ihânet etmeye hakkının olmadığını bilmesi bile kâfidir. 

neden:Sebep’ kelimesinin yerine kullanılmak isteniyor. ‘Ne’ köküne eklenen ‘den’, kelime yapma eki değil, çekim ekidir. ‘Neden’ kelimesi Türkçede ‘soru zarfı’dır. Dilimizde, çekim eki ile soru zarfı yapılamaz. ‘Neden’ kelimesi ancak, ‘ne sebeple’ mânâsında kullanılabilir. ‘Sebebi nedir?’ denilir de, ‘nedeni nedir’ denildiğinde dilin zevki, güzelliği, estetiği kayboluyor. 

örneğin:Mesela’ yerine kullanılan bu kelime, ‘örnek’ kelimesi ile ‘n’ ekinden meydana gelmektedir. ‘Mesela’ kelimesini, ‘Osmanlı Türkçesidir’ diye kullanmak istemeyenler,  ‘Örneğin’ uydurma kelimesi yerine, ‘söz gelimi’, ‘söz gelişi’ ifâdelerini kullanabilirler.        

‘sel’ – ‘sal’ takısı: Nisbet eki yerine akla gelebilecek her kelimenin ardına takılan bu heceler ‘Dil katliamı’ndan önceki Türkçenin hiçbir devresinde kullanılmamıştır. Emsal olarak gösterilen ‘kumsal’ ve ‘uysal’ kelimelerindeki ‘sal’ hecesi, nispet eki değildir.  ‘Fiziksel’ yerine ‘fizikî’, ‘rastlantısal’ yerine ‘tesâdüfî’, ‘evsel atıklar’ yerine ‘ev atıkları’ demek lâzımdır. 

sorun:  Kelimenin kökü ‘soru’ dur. Türkçedir. Fakat sonuna konulan ‘n’ eki işlek bir ek değildir. ‘yazın’, ‘kışın’, (Halk dilinde) ‘geceleyin’ gibi zaman bildiren birkaç kelimede vardır, hepsi bu kadar. Bâzen de çekim eki olarak kullanılır. ‘Sorun’ kelimesi zaman bildirmiyor, çekim ile de alakalı değildir.  Bu kelime kullanılırken; ‘dert’, ‘problem’, ‘dâva’, ‘mesele’, ‘zorluk’, ‘sıkıntı’ ve benzeri pek çok kelime çöpe atılmış oluyor. Dilimiz fakirleşiyor.

sözcük:  7’den 77’ye, en âliminden en câhiline kadar her Türk’ün anladığı ve bildiği ‘kelime’yi atıp ‘sözcük’ün kullanılmasının mâkul ve mantıklı hiçbir açıklaması yoktur. ‘Kelime’, dilimize yabancı dilden girmiş olsa bile, Türkçedir hatta Türkleşmiştir. 

sürmek – sürdürmek - sürdürülebilir:Devam etmek’, devam ettirmek, devamlı’ mânâsında kullanılan bu kelime, tarih boyunca; ‘tarlayı sürmek’ ‘(av köpekleri için) iz sürmek’ şeklinde kullanılmış ve yerleşmiştir. ‘Çalışmayı sürdürmek’ şeklinde kullanılması uygun değildir. 

tüm: Bütün’, ‘tamam, ‘noksansız’, ‘tam’ ve ‘tümden’ kelimesi ‘hepten’ mânâsında kullanılabilir. ‘Tüm kişiler’ şeklindeki kullanımı yanlıştır; ‘herkes’ veya ‘bütün insanlar’ en doğru ifâde tarzıdır. Türkçe olan ‘Bütün’ kelimesini bırakıp, yanlış kullanmalara yol açan tüm kelimesinin tercih edilmesi akıl ve mantık dışıdır. 

ulus: Dil devrimbazlarının, ‘millet’ kelimesinin yerine kullandıkları bu kelimenin karşılığı, Divanü Lügati’t-Türk’te; ‘köy’ ve ‘şehir’ olarak geçmektedir. Üstelik kelime Türkçe değil, Moğolcadır. Eski kaynakların hiçbirinde ‘halk’, ‘kavim’  ve ‘millet’ karşılığı olarak kullanılmamıştır. 

ya da:Veya’, ‘yahut’ ile ‘yeyahut’ edatları yerine kullanılıyor. Böylece Türkçemiz fakirleştiriliyor. ‘Ya da’ söylenişi, yazılışı Türkçemizde vardır fakat ‘ya’ kelimesi ile bir arada kullanılır. (Ya Ahmet ya Mehmet ya da Hasan, hangisi gelirse gelsin, fark etmez.) misalinde olduğu gibi; arka arkaya sıralanan kelime ve kelime grubu içerisinde bağlantıyı pekiştirmek için ‘ya’ hecesinden sonra ‘da’ edatı konulur.  ‘Ya da’yı sık sık kullananlar, ‘ya’ hecesinin Türkçe değil, Farsça olduğunu bilmiyorlar. 

yaşam:Hayat’ mânâsında kullanılan bu kelime ile birlikte ‘kaşıntı’, ‘kırıntı’ ‘bulantı’ kafiyesindeki ‘yaşantı’ kelimesi de kullanılıyor. İkisinde de ‘hayat’ kelimesinin sevimliliği, güzelliği ve zarâfeti yok. 

zorun, zorunlu, zorunluk, zorunluluk:Zor’ kelimesi Farsçadır. Türkçede ‘z’ harfi ile başlayan tek bir kelime yoktur. Türkçedeki işlek olmayan eklerle Farsça kelimeyi Türkçeleştirmek mümkün değildir. Ayrıca Türkçemizde ‘lu’ sıfat yapma ekidir, isim yapma eki değildir. 

*   *    *

Betik, es geçmek, göksel, koşuk, koşul, sakınca,  sav, varsıl ve yazınsal kelimeleri ile alakalı notlar bir başka yazının Derkenar bölümünde verilecektir. 

Yeri gelmişken, aşağıdaki kelimelerin de Türk dilbilgisi kaidelerine aykırı olduğunu belirtmekte fayda var:

Adıl, amaç, andaç, anı, anlak, aşama, aygıt, ayrıcalık, bağımsız, bağlam, beğeni, belirteç, betimlemek, birey, birim, boyut, buşku,  çalıştay, çıkarsamak, değinmek, dışsatım, direngen, dize, doğaçlama, doğal, döngü, düş, düşsel, düzey, egemen, eğilim, eleştiri, eleştirmen, engel, ergimek, eril, etik, etkinlik, evre, evrim, gereksinim, gizem, gizil, görece, göreceli, görsel, güvence, içerik, içsel, içselleştirmek, ilbay, ilçebay, ilgeç, ilgi, ilginç, ilişkin, imge, indirgemek, işitsel, iye, iyelenmek, izdüşüm, izlemek, izlenim, kanıksamak, kanıt, karşın, karşıt, kamu, kamusal, kişisel, konuk, konut, koşuk, koşul, koşut,  kural,  kuram, kutsal, nesnel, ruhsal, olanak, olası, olasılık, olay, oylum, ödün, önem, öngörmek, öykü, özgü, özgüç, örgüt, öznel, özümlemek, özveri, sakınca, salık, sarmal, sınaç, simgesel, siyasal, sonuç, sorunsal, soyut, sözel, tanık, tanım, tekdüze, tin, tinsel,  toplum, tutuklu, tümce, uğraş, uyak, uyarı, uygar – uygarlık, yadsımak, yanıt, yapay, yargı, yapıt, yasal, yaşam, yaşıt, yeğleme, yönerge, yönetsel, yöneylem, yöresel, yüküm, yükümlülük, yüzey, zoralım…

Türkçemizi bozan sâdece uydurma kelimeler değil. Türkçe karşılığı olduğu halde dilimizi istila eden yabancı dillerden alınan kelimeler. Bu kelimelerden bâzıları:

Agresif, aktif, alarm, alternatif, ambulans, antik, aplikasyon, brifing, center, defans, deklarasyon, destinasyon,  detay, deterjan, dizayn, doküman, egzersiz, enternasyonal, enstalasyon, erozyon, favori, filtre, final, format, galeri, izolasyon, kabine, kombinasyon, komisyon, kompozisyon, korner, kuaför, lansman, legal, lider, lokasyon, market, medya, miting, operatör, operasyon, organizasyon, pasif, performans, prestij, radikal, segment, servis, spesiyal, sponsor, stant, star, süper, transfer, trend…

Bu kelimelerden bâzılarının tek kelime ile ifâde edecek şekilde karşılıkları yoktur. Fakat Türkçemizde birden fazla kelime ile ifâde edilen pek çok madde ve mefhum vardır: Yabancı dil, babaanne, Ortaokul, günbatımı, kuzeydoğu, sütanne, kız kardeş, otoyol gibi…

NETİCE:

Türkçemiz her biri çok büyük ve mühim dört tehlike ile karşı karşıyadır: 1-Yabancı kelime istilası, 2-Uydurma kelimeler, 3-İnternet Türkçesi, 4-Yabancı dille eğitim. 

Batı dillerinden gelen kelimelere savaş açanlarla, Arapça ve Farsça gibi doğu dillerinden gelen kelimelerin tasfiye edilmesini isteyenler vardır. Türkçeye en çok zararı olanlar da Türkçe bildiği zannedilen insanlardır. 

Batı dillerinden kelime alınmasına muhalif olanlar, Arapça ve Farsçadan alınan kelimeleri sevmeyenlerle birlikte eski Türk dillerinden kelime almak için Divanü Lügati’t-Türk’e başvuruyorlar. 

Divanü Lügati’t-Türk, şüphesiz her Türk’ün medârı iftiharı olan eşsiz bir eserdir. Onu küçümsemeye kimsenin hakkı yoktur. Ancak şu hakikatleri de bilmek lâzımdır: Eser, 1072-1074 yılları arasında yazılmıştır. Yaklaşık 9.000 kelimeyi ihtiva etmektedir. Bu kadar kelime, bugün gelişmiş batı ülkelerinde ilkokul tahsili sırasında bir çocuğun karşılaştığı kelime sayısının yarısından bile azdır. Türklerin İslâmiyet’i kabullerinin üzerinden takriben 100 sene kadar sonraki dönemde kelime hazineleri bu kadardır. Ecdadımız, sonraki 1.000 yıl içerisinde komşu oldukları ve ticarî, askerî ve beşerî münâsebetlerde bulundukları milletlerin medeniyetlerinden istifâde etmişler, kültürlerinden malzeme, dillerinden kelime almışlardır. Alınan o kelimelerin tamamı, 1.000 yıl içerisinde, yazılışı ile telaffuzu ile bizim öz malımız hâline gelmiştir. Her biri bütün Türkler tarafından bilinen ve kullanılan canlı ve diri zenginliklerimizdir. O zenginliklerimizi çöpe atıp, 10 ayrı kelimeyi temsil ve birden çok mânâ ifâde eden tek kelimeye râzı olmak dilimizi fakirleştirir. Mevzu, dâva, mesele, dert, problem kelimelerini atıp yerine ‘sorun’ kelimesi; mertebe, kadememerhale, safha kelimelerini unutturup, ‘aşama’ kelimesi dayatılırsa, Türkçenin ifâde gücü zayıflar. 

Buyurunuz size dayatmacıların dayattıkları kelimelerle yazılmış bir paragraf: 

‘Gelgelelim, bu bizim söylerimiz ölgüsüz yazılardır, üzerinden çağlar geçse bile bunlar ayakta duracaktır, savlağında değiliz. Yalnız şu var ki bir dönenme savaşında eli yazak tutanlara düşen yumuş soldamlı yolları seçmek olmalıdır. Bizim ufak ve değersiz sınamalarımızı anlamadan, dinlemeden kötüleyenlerin bu ucuz yazıcılığından, ne yazık ki, öz dilin bir asısı olmayacaktır.

Bu, enez bir gidiştir. Bu, ulaşmak istediğimiz bakana önüne abanmak, Çinsiz ve kuru bir gürültü yapmaktır.

Bu direkte çıkan söylerimizin en eynel söyler olduğunu anımızdan geçirmiyoruz. Ama bize ilişenlerden de kuru ve boş öğüt değil, sayın öz dil örnekleri bekliyoruz.’

Nurullah Ataç yazıyor:

Dil devrimi, bir devrim geçirmiş, geçirmekte olan bir toplumun düşüncelerini, duygularını, görüşlerini bildirmeğe elverişli bir araç araması demektir. Düşüncelerde, duygularda, görüşlerde bir devrim olmuş, ne ile belirecek bu? Ancak yeni bir dille belirebilir. Bizim eski dilimiz, eskiden kullandığımız Arapça, Farsça sözler bizim eski düşüncelerimizi, duygularımızı, görüşlerimizi gösterebilirdi; onlar değiştikçe onları gösteren sözler de elbette değişir...

Devrimlere diş bileyenlerin dil devrimine de saldırmalarını anlıyorum. Ama kendilerinin devrimci olduklarını söyleyenlerin dil devriminden yana olmamalarını, dilimizi değiştirmeden de toplumu değiştirebileceğimizi sananları anlamıyorum...

Ahmet Kemal Yahyaoğlu: Türkçenin Katli: s 139 Yakın Plan Yayınları. İstanbul 2013 
Yayhaoğlu. age  sf 227

Hedeflerini itiraf ediyorlar: Toplumu değiştirmek… Yâni devşirmek. Başka söze lüzum var mı? 

NOT: Bu satırları yazmama vesile olan herkese müteşekkirim. Bu satırlar hakkındaki düşüncelerini yazanlara da teşekkür borçlanacağım. (O. Ç.)

FAYDALANILAN KAYNAKLAR:
ATATÜRK VE TÜRK DİLİ: Zeynep Korkmaz. Türk Dil Kurumu Yayını. Ankara, 1992 
‘BYE-BYE’ TÜRKÇE: Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu. Otopsi Yayınları. İstanbul 1995
DEĞİŞEN DÜNYA DEĞİŞEN DİL: Mâcit Gökberk. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul 1976
DİL DÂVÂSI: Burhan Bozgeyik. Bedir Yayınları. İstanbul 2010 
DİL KONUSUNDA YAZILAR: Ömer Seyfeddin. Bilgi Yayınevi. Ankara 1999
DİL TARTIŞMALARINDA GERÇEKLER: Heyet tarafından hazırlanmıştır. Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1990      
DİL YARASI: Prof. Dr. Mustafa Argunşah. Türk Ocakları Kayseri Şubesi Yayını. Kayseri 2006
DİLİN TETİĞİ BOZULDU: C. Yakup Şimşek. Yazar Yayınları. Ankara 2013
DİLLER VE TÜRKÇEMİZ: Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş. Alfa Basım Yayım. İstanbul, 1996
DOĞAN BÜYÜK TÜRKÇE SÖZLÜK: D. Mehmet Doğan. Yazar Yayınları. Genişletilmiş 25. Basım. Ankara, Haziran 2014 
MİLLÎ KÜLTÜR MES’ELELERİ VE MAÂRİF DÂVÂMIZ: Sâmiha Ayverdi. Kubbealtı İktisadî İşletmesi. İstanbul, 2014
MİSALLİ BÜYÜK TÜRKÇE SÖZLÜK:  İlhan Ayverdi. Kubbealtı İktisadî İşletmesi. İstanbul 2010
OSMANLICA-TÜRKÇE ANSİKLOPEDİK LÜGAT: Ferit Devellioğlu. Aydın Kitabevi. Ankara 1986 
OSMANLI’NIN DİLİ: Prof. Dr. Hayati Develi. Kesit Yayınları 2010
ÖTÜKEN TÜRKÇE SÖZLÜK: Yaşar Çağbayır. Ötüken Neşriyat A.Ş. İstanbul, 2007
SÖYLEYİŞLER: Nurullah Ataç. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul, 2008
SÖZÜM TÜRKÇE ÜSTÜNE: Prof. Dr. Mustafa Argunşah. Kesit Yayınları. İstanbul, 2010
SÖZÜN DOĞRUSU 2 Cilt: Yavuz Bülent Bâkiler. Türk Edebiyatı Vakfı. İstanbul, 2005
TEMEL TÜRKÇE SÖZLÜK (Kamus-i Türkî): Doç. Dr. Mertol Tulum. Tercüman Gazetesi Yayını.    
TÜRK DİLİNİN SÂDELEŞMESİ: Doç. Dr. Abdullah Uçman. Kitabevi Yayınları. İstanbul 1997 
TÜRK DİLİNİN SARF VE NAHVİ /  Fuat Köprülü- Süleyman Sâip: Prof. Dr. Metin Karaörs. Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara 2006. 
TÜRK LEHÇELERİNDE KARŞILAŞTIRMALI ŞEKİL VE CÜMLE BİLGİSİ: Prof. Dr. Metin Karaörs Akçağ Yayınevi. Ankara, 2005 
TÜRK MİLLÎ KÜLTÜRÜ: Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu. Ötüken Neşriyat. İstanbul 1997 
TÜRKÇE MESELESİ: Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil. Yağmur yayınevi. İstanbul, 2006
TÜRKÇE SARF VE NAHİV: Hüseyin Câhit. Yayına Hazırlayanlar: Prof. Dr. Leylâ Karahan-Dilek Ergönenç. TDK Yayınları. Ankara, 2000
TÜRKÇE SÖZLÜK: Dil Derneği Yayını. Ankara 2003 
TÜRKÇE SÖZLÜK: Türk Dil Kurumu Yayını. Ankara 2011
TÜRKÇEDE EKLERİN KULLANILIŞ ŞEKİLLERİ VE EK KALIPLAŞMASI OLAYLARI: Prof. Dr. Zeynep Korkmaz. TDK Yayınları. Ankara, 2011   
TÜRKÇEMİZ VE UYDURMACILIK: Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş. Boğaziçi Yayınları. İstanbul, 2008  
TÜRKÇENİN GRAMERİ: Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu. Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara, 2015
TÜRKÇENİN ISTILAH MESELESİ: Şakir Alparslan Yasa. Kurtuba Yayınları. Ankara 2013
TÜRKÇENİN KARANLIK GÜNLERİ: Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu. Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları. İstanbul, 2011 
TÜRKÇENİN KATLİ: Ali Kemal Yahyaoğlu: Yakın Plan Yayınları. İstanbul, 2013 
TÜRKÇENİN SIRLARI: Nihat Sâmi Banarlı. Kubbealtı Neşriyat. İstanbul, 1998 
TÜRKÇENİN SÖZ DİZİMİ VE CÜMLE TAHLİLLERİ: Prof. Dr. Metin Karaörs. Erciyes Üniversitesi.  Kayseri,1993
TÜRKÇENİN YAPISI: K. Grönbech’ten çeviren. Mehmet akalım. Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara, 2011 
YAŞAYAN TÜRK LEHÇELERİ:  (KAZAK TÜRKÇESİ)  (2 Cilt hâlinde Ders notu) Prof. Dr. Metin Karaörs 
(BİTTİ)