Türkiye deprem ülkesi diye öğretiliyor okullarda. Her yıl göstermelik deprem tatbikatları yapılır. Belli dönemlerde televizyonlarda deprem konuşulur. Sonuç, koca bir hiç. Herkeste şöyle bir algı var, deprem olur ve biter. Sanıyoruz bir daha deprem olmayacak. O andan itibaren her şey unutuluyor ve normal hayatımıza dönüyoruz.

Bu ülke, 1999 depremi gördü. Binlerce insan hayatını kaybetti. Yüzlerce bina yıkıldı veya hasar gördü. Yakın tarihte şahit olduğumuz depremlerde insanlar öldü. Geçmişte yaşadığımız depremler sanki hiç olmamış gibi hayatımıza devam ettik. Her deprem sonrası binaların ihmaller yüzünden yıkıldığını konuştuk. Şimdi de İzmir’de yaşanan deprem sonrasında öyle ihmaller ortaya çıktı ki, aklım almıyor. İş yeri açmak için kolonları kesenler, bostanlığın üstüne bina dikenler, malzeme olarak deniz kumu kullanan var. Her deprem sonrası bunların hesabı sorulacak deniliyor fakat yeni yapılan binalara rant uğruna hatalara göz yumuluyor. Başka bir depremde o binalar da yıkılınca hesabını soracağız diye devlet yetkililerinin açıklamalarını dinliyoruz tekrar. Devletin bu kısır döngüden çıkma zamanı geldi ve geçiyor artık.

Umarım İzmir’de yaşanan deprem, devletin bilinçlenmesine vesile olur. Gündem siyaset olunca mikrofon uzattığınız herkes yorum yapar, konuşur; fakat deprem konuşulunca kimsenin bir şeyden haberi yok. Bunun sebebi Türkiye’de siyasette konuşulan konular. Bu işi Türkiye’nin siyasetçileri ele almalı ama siyaset öyle gereksiz konulara kaymış ki, ülkenin yararına hiçbir şey konuşulmuyor. Deprem gibi canımızı yakan, siyaset üstü bir konuyu bile siyasetçilerin konuşmamasını anlamış değilim.  

Deprem bölgesinde yapılması gerekenleri hâlâ öğrenemedik. Cumhurbaşkanımız orada zaten; fakat siyasetçilerin orada ne işi var? Deprem bölgesi zaten karışık. Enkazdan insanları çıkarmaya çalışan ekipler orada çalışıyorken, siyasetçilerin oraya akın etmesi işleri zorlaştırıyor. Bazen öyle sessiz olmanız gerekir ki, duyacağınız herhangi bir ses hayat kurtarabilir. 

BUNDAN SONRA NE OLACAK?

İzmir depreminden sonra gözler İstanbul’a çevrildi. Yakın zamanda imar barışı adı altında bir yasa çıktı. İmar barışına baş vuru sayısının çok olduğu illerden ikisi, İzmir ve İstanbul. Binlerce kişi imar barışından yararlandı. Kimler yararlandıysa imar barışından her birinin dosyası yeniden ele alınmalı. Zaman kaybı olacak belki ama bunu yapmak zorunda kalacaklar gibi. Öyle hatalı yapılar affedildi ki, bunlar ele alınmadan depremle mücadele eksik kalır.

1999 depreminden sonra geri dönüşüme girmeyen binalar var İstanbul’da. Geri dönüşüm için müteahhitler belli bir ücret çıkarabiliyor daire başına. Çıkarılan bu ücret herkese uygun olmadığı için bazı vatandaşlar geri dönüşüm istemiyor. Vatandaş haklı. Ekonominin zora girdiği böyle bir dönemde kimse para ödemek istemez. Vatandaşı borçlandırmadan ve geri ödemeli kredi vermeden direkt devlet destekli geri dönüşüm yapılmalı.

Devlete düşen başlıca görev, Türkiye’de deprem bölgesinde yer alan binalar tespit edilmeli. Geri dönüşüm süreci hızlanmalı. Bütçeyi de buna uygun hale getirerek vatandaşın eksiği giderilmeli. Bundan sonra yapılacak binalarda sıkı denetimler başlatılmalı. Rant uğruna binada deniz kumu kullanılmasına izin verilmemeli. İmar planına uygunluk sıkı denetimlerden geçmeli. Deprem eğitimleri daha sağlıklı verilmeli. Depremin olduğu bölgede trafik yoğunluğunun oluşması, insan kalabalığının organize edilememesi yüzünden deprem riskinin olduğu illerde afet ve kriz yönetimi açık ve net olmalı. 

İzmir’de deprem sonrası yıkılan binalarla ilgili sorumlular bulunmalı. İşin üstüne gidilmeli. Yapılacak yeni yapıların denetimlerinde; eş, dost veya akraba demeden, kimsenin gözünün yaşına bakmadan sıkı yaptırımlar uygulanmalı.