Ülkemizde binaların yarıdan fazlası kaçak, dörtte üçünden fazlası ise ruhsatsız. Gecekondu sayısı yüzde 70 civarında, milyonlarca kişi gecekondu veya kaçak binada yaşıyor. Sağlam gibi görünen binalarda yaşayanların gizli sandıkları yaşam alanları herkese açık, duvarlara mikrofon tutmaya gerek kalmadan! Kırsal ve kentsel alanlarda, kısmen veya tamamen yapılaşmış veya yapılaşmakta olan yerlerdeki binaları ve sağlamlığını tartışmak için çok geç. Berberlerin, karpuzcuların dahi inşaat yaptığı düşünülürse durumun vahameti ortada. Üzerinden on bir yıl geçen depremin ardından bir ders almayanlar için hayat çok önemsiz ya da kendilerine bir şey olmaz sanıyor. Olası bir felaket sonucunda binlerce insanın hayatını kaybedeceği çok açık. Bu cümle o kadar kolay söyleniyor ki söyleyenin kendisi de inanmıyor. Bunu en iyi yaşayanlar, yakınlarını kaybedenler anlıyor. İçinden bir canlının çıkması mümkün olmayan yıkıntılardan kurtulanlar sadece bu acıyı biliyor. Bu gerçeğe rağmen her mahalle ortak bilinçle bir araya gelemiyor. Kendi hayatı için dahi bir önlem alamıyor. Gelir düzeyi düşük olanlar, oturduğu evin sağlam olduğuna kendini inandırmış. Mahalle sakinleri deprem konteynerlerinin yerini bilmediği gibi olası bir durumda da nerede toplanacağını bilmiyor. Çoğu konteynere zarar veren hırsızlar, kendi hayatlarından çoktan vazgeçmiş, bir gün kendisine lazım olacağı bilincinde değil. Teknolojik afet risklerine veya kentsel tehlikeye maruz kalan arazilerin zemin etütleri, bina yapıları tespit edilerek iyileştirilecekmiş. Ya kentsel dönüşüm uygulanarak veya binalar güçlendirilerek ya da yıkılarak. Sınırlı güçlendirme uygulayarak binaların kurtarılabileceğini belirten uzmanlar: Her bina için sınırlı güçlendirme bedelini 40 bin dolar olarak hesaplamış. 5 bin bina için gerekli miktar ise 200 milyon dolar!