DEMOKRASİ VE BİREY
Hüseyin DAYI
Demokrasilerde kararların çoğunluk esasına göre alınıyor olması, birçoklarınca bireylere önem verilmediği şeklinde anlaşılmaktadır. Maalesef bazı akademisyenlerde de bu anlayışa rastlamaktayız. Bir siyasî partinin gençlik kollarında konferans veren bir akademisyenin, demokraside önemli olan birey değil toplumdur, dediğine bizzat şahit olmuştum. Oysaki kararları çoğunluk alsa bile, demokrasilerde temel olan insan haklarıdır ve insandan kasıt da bireydir. Anayasa değişiklik paketinde de göz önüne alınan birey konusuna geçmeden önce, genel olarak demokrasi ile birey ilişkisine bakalım.
İnsan haklarının öznesi birey, muhatabı ise devlettir. İnsan hakkı etnik, dinî ve meslekî mensubiyetine bakılmaksızın her bireyin sahip olduğu değerlerin ve yönetime katılma hakkının siyasî otorite tarafından tanınmasını ve korunmasını gerektirir. Çoğunluk tarafından alınan kararların şahsî hak ve hürriyetleri ihlal edemeyeceği demokraside önemli bir prensiptir. Modern demokrasinin basamaklarından birini teşkil eden 1215 tarihli Magna Carta belgesinde, kişi dokunulmazlığının konu edilmesi, bu yöndeki önemli bir başlangıçtır. Bundan sonra da toplumdaki her bir şahsın tatmin olması yolunda düşünceler üretilmiştir.
LİBERAL DÜŞÜNCEDE BİREY
John Locke (1632-1704), insanî ilişkilerin en sağlam temelini eşitlik ve hürriyetin oluşturduğunu söylemiştir.
Adam Smith (1723–1790), her bir insanın hareket ve davranışlarında 1) Kendini düşünme ve sempati, 2) Hürriyet arzusu ve topluma uyma adabı, 3) Çalışma alışkanlığı ve mübadele eğilimi olmak üzere üç itici güç görmüştür. Bu üç gücün etkisindeki bireyin, diğer fertlerle de etkileşmesi sonucunda toplumda bir denge oluştuğunu belirten Smith, toplumsal düzenin, insandaki bu tabiî serbestliği engellememesini istemiştir.
John Stuart Mill (1806-1873), fertler arasındaki farklılıkları insanî bir özellik saymış, birbirlerine zarar vermedikçe o farklılıklara hürriyet tanınmasını ve saygı gösterilmesini tembihlemiştir.
Bazı sosyal gelişmeler neticesinde doğmuş olan bu gibi düşüncelerle çoğulcu demokrasi, bireyler açısından eleştirilere tutulmuş ve daha ileri bir demokrasi anlayışına geçilmiştir.
KATILIMCI DEMOKRASİDE BİREY
Çoğulcu demokrasinin, partiler şeklinde örgütlenmesi, grup çıkarları içinde şahsî isteklerin kaybolduğu şeklinde bazı şikâyetlere yol açmıştır. Bu türden şikâyetleri olan birey, kendisi bizzat siyasetle meşgul olmak istemediği gibi, sadece seçmen olarak da kalmak istememekte; ancak toplumda yeni roller edinmek, karar ve uygulamalara temsilcileri aracılığından başka, kişisel olarak da katılmak istemektedir. Demokrasinin, bu türden katılmayı mümkün kılan daha gelişmiş şekli, ‘katılımcı demokrasi’ diye adlandırılmaktadır. Yalnız burada söz konusu olan her bir şahsın tek tek karara katılması yerine, siyaset dışı bir alandaki yapılanma olan dernek, sendika, vakıf gibi bir sivil toplum kuruluşu içindeki katılımıdır.
Burada önem taşıyan bir husus da bireyin kendi arzusuyla katılıp siyasî iktidarı etkilemeye çalıştığı sivil toplum kuruluşunun da kendi içinde demokratik bir anlayışta olmasıdır. Buradan hareketle, demokratik sivil toplum kuruluşlarının, ancak demokratik devletlerde oluşabildiğini ve sadece demokratik bir sivil toplumun demokratik bir devleti besleyen temel olabileceğini söylemek icap eder. Bu sebeple bir çifte demokratikleşmeye (double democratization) ihtiyaç vardır. Bu da devletle sivil toplumun karşılıklı etkileşimi demektir. Tarih boyunca demokrasi sistemi böyle gelişmiştir. Bu karşılıklı etkileşim, demokrasinin kurulmasıyla sona ermemekte, aksine daha güçlenerek devam etmektedir.
ANAYASA İLE GÜÇLENDİRİLEN BİREY
Yukarıda seçme ve seçilme haklarından başka şayet dilerse bireyin bir sivil toplum kuruluşuna dâhil olarak da siyasî yönetimi etkilemeye çalışacağını belirttik. Bütün bunlara rağmen herhangi bir şahsın yine de haksızlıklara maruz kalabilmesi mümkündür. Bu durumda dünyada sürekli gelişen demokrasi anlayışı içindeki çok olumlu bazı uygulamalar, referanduma sunulacak olan Anayasa değişiklik paketinde yer akmaktadır. Bu değişikliğin kabul edilmesi hâlinde bireyler şu demokratik haklara da ulaşacaklardır:
Günümüzde kamu kuruluşlarının çalışma alanına giren konulardaki vatandaşlara ait kişisel bilgiler elektronik ortamda tutulmaktadır. Bu durumda bazı istismarların olması mümkün görülmektedir. “Fişleme” denilen bu istismarları önlemek için mevcut Anayasa’da herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Teklif edilen değişiklikte, vatandaşların kendileriyle ilgili kişisel bilgilerin kayıtlı olup olmadığını öğrenmek ve mahzurlu bulmaları hâlinde kanunî ölçüler dâhilinde o bilgilerin silinmesini sağlamak imkânına kavuşacaklardır.
Değişiklik metninde yer alan bir yenilik de “Ombudsmanlık” kurumudur. Mevcut Anayasa’nın 74. maddesinin değişmesiyle kurulabilecek olan bu kurum, vatandaşlar adına kamu denetçiliği görevi yapmakla, siyasî otoritenin karşısında bireyi güçlü hâle getirecektir. Herhangi bir konuda devlet tarafından haksızlığa maruz kalan bir şahıs, uzun süren yargı sürecine girmeden, Ombudsmanlık kurumuna müracaat edebilecek ve haklarına çok daha süratle ulaşabileceklerdir.
Anayasa’nın 149. maddesinde yapılması teklif edilen değişikle, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmakta ve böylece her bir vatandaşın hukukî gücü daha da artmaktadır.
Bu arada İslamî kaynaklarda yer alan “Kul hakkı” kavramıyla da işaret edilenin doğrudan doğruya herhangi bir şahsa ait hak olduğunu da hatırlayalım. O hâlde gücümüzün yetmediği siyasî otorite karşısında her türlü şahsî haklarımızı koruyabilmek için, Anayasa değişiklik paketine “Evet” demeliyiz.
Yorumlar