Fethi Yeken, Lübnan'ın Trablus şehrinde dünyaya gelmiş ve Lübnan’da İslami hareketi bir ömür boyu temsil etmeye çalışmıştır. Kurucusu olduğu Cemaati İslami ve İslam Eylem Cephesi, Mısırda kurulan İhvan-ı Müslimin’in hem teori hem de metod olarak takipçisi olmuştur. 

"Müslüman olmam neyi gerektirir" kitabının ikinci bölümünün başlığı "İslami Harekete Mensup Olmam Neyi Gerektirir."  Başlık dahi Müslüman kişinin dava sahibi olmasını ve aksiyoner bir kişiliğe sahip olmasını ifade ediyor. Özetle eserde Aksiyon, İslami hareket içinde pozisyon almak, faaliyet göstermek gibi anlamlar taşıyor. Yeken'in hayatını kendi dilinden dinlediğimizde Negatif Müslümanlık olarak tabir ettiği geçmiş dönemlerinin de olduğunu yani bir vakit bireysel hayatının dışına çıkmayan bir İslam anlayışına sahip olduğunu söylemektedir. Ve bunun büyük bir eksiklik olduğunu birçok yerde ifade etmiştir.

İslam, İnsanlık için bir olur da Müslüman kişi nasıl kendisi için yaşar. İslam, hem bu çelişkiyi barındırmaz hem de insanın psikolojik ve sosyolojik bir varlık olduğu gerçeğini göz ardı etmez.  Eserin ikinci bölüm olan “İslami Harekete Mensup olmam neyi gerektirir” kısmına geçmeden evvel yazar beşeri sistemlerin noksanlığına atıf yapıyor. Böylelikle İslami harekete mensup olmanın gerekçesini de temellendirmiş oluyor. Teorik olarak bahsi geçen beşeri sistemler, pratik hayatta İnsanlığa adaletli bir refah getirememiştir. Teoride, İnsanlık için mücadele ettiğine inanılan tüm beşeri sistemler, ekoller vaat ettiği mutluluğu, tarihin hiçbir döneminde, hiçbir sosyal zeminde sağlayamamış. 

İnsanlığın selameti yine insanlığın yaratıcısı tarafından ikame edilecektir. Bu Allah’ın insanlara rahmetinin neticesidir. İnsanlığın mutluluğu ve selameti, İslam davasının daimi ve ebedi zaferi, İslam dininin hayatın her alanına hâkim olması ile mümkündür. Bunun gerekçesi ise hayat hakikatlerinin İslam ile var olmasındandır. Dünyadan muradın sadece bu dünya ile sınırlı kalması bencillik, saldırganlık, merhametsizlik ve adaletsizlik ortaya çıkarır. Beşeri sistemlerin yetersizliğinin sebebi de budur. O halde İslamiyet’in daveti kaçınılmazdır, zarurettir. Bu inancı temele alarak çalışmak ise ibadettir. 

İnsanlığın maddeyi hayatın merkezine alması, maddenin etrafında dönmesi,  olanca vaktini ona harcaması ve tahayyüllerini onunla doldurması sebepler nazariyesine takılıp yaratanı, halk edeni maalesef unutmasına neden olmuştur. Beşeri sistemlerin temelinde madde vardır ve yegâne amaç maddedir. İslam’da ise madde, rızalık yolunda bir araçtan öte anlam ifade etmez. Rıza-ı İlahiye götüren sebepler içinde bulunabilir ama asla amaç olmaz. Bu sebep bizi İslami harekete mensup olmamızın gerekliğini ortaya koyması bakımından yeterlidir. Hayattan en büyük maksat rızayı ilahidir, onun önüne hiçbir kişinin, kurumun, sistemin rızası ve isteği geçemez. İslam davasına nefer olabilmek bu fikriyatı temel almayı gerektirir. 

Kitabın ikinci bölümü özetleyecek nitelikte iki soru: İslam için mi yaşamalıyım, İslam için yaşamam nasıl olmalıdır? Tabi davetin muhatapları için bunlardan evvel sorulması muhtemel soru neden İslam için yaşamalıyım sorusudur. Davetçi şahsın en başta bu suali tatmin edici bir cevapla karşılaması lazım. Ünlü davetçi de metot olarak beyan etmiş; hayatın maksadı, dünyanın ahiret karşısındaki kıymeti, ölüm ve ötesi, İslam hakikati ve insanın aczi konularında temel bilgilendirme yapılmadan var olan sorulara tatmin edici cevaplar verebilmek çok zordur. O halde davetçi şahsın nasıl bir istidadın sahibi olması gerektiği belirmiştir. 

Yeken, eserinde bize İslam için çalışmanın ne şekilde olacağını da ayet ve hadislerden gerektiğinde İslam tarihinden, sahabe hayatından misaller vererek göstermektedir.  Özelde davet vazifesi, genelde ise İslami çalışmaların tamamında Müslüman şahsın karakterinde bütünleşmiş bir dava bilinci istenmektedir. 

İslam için çalışmak ayetlerle de sabit farzdır. Birçok ayette İslam için Allah’ın dini için yapılan mücadeleyi içeren ayetler vardır:  ”İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat edenlerin Allah Katında büyük dereceleri vardır. İşte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.”, Allah Teâlâ Tevbe suresinin 20. Ayetinde hayat verdiği insana yine vermiş olduğu hayattan muradını açıklıyor. “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.” (Ali imran 110.ayet). “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar.” (Muhammed 7.ayet)

Davetten, İslâm için çalışmaktan maksadın hepsi birden, iyiliği yayıp kötülükten men etmektir. Yani “Emr-i bi’l-ma'ruf nehy-i ani’l-münker” olarak ifade edilir. Allah Teâlâ dini için çalışana yardım etmeyi vaat ediyor. Ve Allahü teala vaadinden dönmeyendir. Bizler sebepler nazariyesinde gayret etmeye devam edelim; sonuçlardan dersler çıkararak yolumuza devam edelim. Allah bizleri rızası istikametinde çalışan, ilim öğrenen ve ilmiyle amel eden davetçilerden kılsın…

Tevfik ve İnayetle