Yeni başlayanların yardımcısı Allah'tır.  Yeniden başlayanların yardımcısı Allah'tır. Bu ifade iyi niyetler, salih ameller, sıratı müstakim üzere hayat süreci için kullanılagelmiştir. Bir bakıma muradı ilahiye için niyet tazeleme, gayret etme, kulluk yapmak için motivasyon sağlama, muhabbeti çekmek için kullanılmıştır. Yeniden başlamak, ilk gün ki aşkla başlamak için hayatı ören örgüleyen her daim yaratanın yardımını talep ederek başlamaktır.

Her şey Allah’ın murad ettiği kul olabilmek için olmalıdır.  Allah'ın murad ettiği kul, kulluk bilinci ve psikolojisinde bir hayatı yaşayandır. Kulun referansları hep Allah'ın dininden, hak yolundan olursa Allah'ın rızasına yaklaşır, murad-ı ilahiye kaim olur. Allah'ın kulundan razı olması, rızayı ilahi istikametinde yapılan eylemlerin hayat sürecini doldurması demektir. Dinini dünyasına hâkim kılması demektir. İyilik yolunda çalışması demektir. Marifet yolunda daim kalmak, sabitkadem olmaktır. Bu yolda sabitkadem olabilmeyi anlayıp, anlatmak lazım. Önce nefsimize en çok nefsimize...

Sabitkadem olmak, sözünü tutmak sözünde durmak, sürekliliği olan bir ihlasa sahip olmaya çalışmak demektir. Buna kolay demek doğruluk olmaz. Çok zor demek de âyeti celilenin inkârı olur. Zorluk ve kolaylığın birlikte, iç içe bulunduğu bir süreç: “Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah Suresi 5-6)

Bakara suresi 286. Âyette "Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler; kazandığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi taşıtma, bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen Mevla’mızsın, kâfirlere karşı bize yardım et."  Rabbimizden kolaylık dileriz. O da bu duamıza icabet eder.  Maide suresi 3. ayetteki hitapta: "Bugün sizin için dininizi ikmâl ettim, size nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslâmiyet’i beğendim." Allahû teala fıtratımızla tam uyumlu dinimizi seçmiş, beğenmiştir. Fıtratımıza uyar ve mümin kulu yaratılış gayesine ulaştırır. İşte bu sevilmenin ve kolaylık görmenin en büyük alametidir. Yeryüzündeki nimetlerin insanın emrine verilmesi de bu sevilmişliğin bir başka ifadesidir. Seven sevdiğine ikram etmek ister, ikrama haiz olanın teşekkür vazifesini inkâr etmesi, adapsızlıktır. İkramın, ihsanın teşekkürü salih (niyet ile ifası uyumlu) amel etmektir.

Marifet yolu kazanımlarına ihlas ile ulaşmış olmak, kulluk vazifelerini hayat sürecinin her safhasına taşımakla olabileceği söylenir. Çünkü salih amel ve ihlas birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Bunun önünde de halis, duru, menfaatlerden arınmış bir niyet gelir. Niyet ve tövbe bu işin tam ortası, mihenk taşı, temelidir. Niyet sadece bu yolun başında değil her safhasında vardır. Anadolu inanç öğretilerinde buna ikrar verme adı verilir. İkrar veren tövbe etmiş, söz vermiş marifet yolunu tutmuştur. Marifet yolu sarp bir yokuş gibidir, zordur. İnsan tüm varlığı ile tarikat kapısında duracak ki ruhu marifet yolunda ilerlesin. Bu kapıda durmak ancak şeriatın gereğine uymakla mümkün olur. İlim, amel ve ihlas üçlüsünü hedefinde tutmakla mümkün olur. Kalp kapılarını dünyaya kapatırken, akıl ise bedeninin buranın(bu dünyanın) bir parçası olduğunu unutmadan kalp ile uyum sağlamış, iki dünyalı ahengini bulmuştur.

Hadîs-i kudsîde buyrulur:

“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmemi arzu ettim (mârifetime muhabbet ettim) de kâinatı yarattım.” (İ. Hakkı Bursevî, Kenz-i Mahfî) Yani Cenâb-ı Allah, varlıkların her birini, kendisinin san’at ve kemâline delîl olarak yaratmıştır. Varlıkların içinde ilâhî bir san’at hârikası olan insanı da, muhabbet ve mârifetin kâmil bir tezâhürü eylemiştir. (https://www.osmannuritopbas.com/muhabbet-ve-marifet-2.html)

İnsan; Ruh, beden, manevi kalp, akıl ve nefsin yekûnudur. İnsan bu beş algı aktı, idrak cihazı yapının birleşimidir. Ve bu parçaların her biri durağan özellikte değildir. Hep bir devingenlik halindedir. Deveran eden bu parçalarının kulluk vazifesiyle vahdetine muvaffak olmak, kâinattaki tevhid hakikatinin ayrıca İnsanın varlığına da nakşedildiğini görmek, işte marifet yolu buradan başlar. Tevhid ve vahdet bu yolun kılavuzudur.

Bir büyük eksiklikte şudur ki Rızayı ilahi bir bütündür. Allah seni razı olduğu yerde istihdam etmekle şereflendirdiğinde kul olarak biz bundan vazgeçmek istiyoruz. Buna arkamızı dönüp dünyevi telaşların, masiva kaynakların yönlendirmesi bizi bulunulması gereken sahanın dışına çekiyor. Tabi insan unutkandır ve zayıftır. Onun tabiatını var eden onu en iyi bilendir. Bu sebeple etrafını kalın surlarla(iman ile) örmedikçe daimi ikrarında, sözünde duramaz. "Ey iman edenler! iman ediniz." Nisa suresi 136. Ayet...

Buradaki tedbir, farkındalığı arttıracak hususları etrafımızdan eksik etmemektir. Muhakkak, aklından rızayı bariyi çıkarmayan, niyet tazeleyen, tövbe tazeleyenin farkındalığı artacaktır. Belki, iman eden imanını, çevresi düşman tarafından sarılmış taarruza uğrayan kale duvarı gibi düşünmeli her tesirli darbe sonrası tamirat gerektiğini aklından çıkarmamalı. İşte tamirat, tövbe, niyette ikrar ve arzu edilen netice İslam'ın ulvi maksatları ile bütünleşme arzusunda olan bir ruh hali. Marifette budur muhabbette buradan doğar.

Bu ince ve keskin yolu yürümek çabasında olan talihlilerden olmak duası ile. Sözün sonu da başı da Âlemlerin Rabbine hamd etmektir.

Tevfik ve İnayet ile...