UZUN YILLAR TÜRK SİYASİ TARİHİNDE ROL ALMIŞ OLAN 9'UNCU CUMHURBAŞKANIMIZ SÜLEYMAN DEMİREL, "BU SİSTEMLE, HALKIN YÜZDE 50'SİNİN KUCAKLAYACAĞI BİR CUMHURBAŞKANI SEÇEMEZSİNİZ" DİYOR. Başbakan'ın son 'Ulusa sesleniş'i, cumhurbaşkanı adayımızın kimliğini örten sis bulutlarını önemli ölçüde dağıttı. Ankara kulislerinde Erdoğan'ın, önümüzdeki günlerde yapacağı birebir görüşmelerle, cumhurbaşkanlığı konusunda nabız tutacağı konuşuluyor. Başbakan öncelikle AKP milletvekillerinin, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın görüşlerini alacak. AKP yönetiminin cumhurbaşkanlığı seçimlerine ve Başbakan Erdoğan'ın adaylığına bakış açıları belli; bakın, AKP milletvekili ve Dış İlişkiler Danışmanı Egemen Bağış bu konuda neler söylüyor: "Cumhurbaşkanı Ahmet mi Mehmet mi olur; kim olursa olsun bugünden çok daha iyi olur. (...) Cumhuriyet tarihinde ilk defa mahalle muhtarından cumhurbaşkanına kadar kalbi ve nabzı aynı atan bir yönetim olacak." Yurdun dört köşesinde, her düzeyde yapılan değerlendirmelerde, yanıtı aranan sorular seçimler, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimleri yörüngesinde dönüyor. Bugünlerde "Seçimler toplumun huzurunu, piyasaların neşesini, ekonomik istikrarı bozabilir mi? Erdoğan'ın adaylığını açıklaması, içerde ve dışarıda nasıl bir tepki doğurabilir?" soruları daha yoğun tartışılmaya başlandı. Seçimler yakınlaştıkça, katılımların artmasına paralel olarak, cumhurbaşkanlığının kimliği, seçim yasaları konusundaki yorumlar çeşitleniyor, ilginçleşiyor. Arayışlara, değerlendirmelere katkıda bulunabilmek amacıyla, 9'uncu Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'in, cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki düşüncelerini okuyucularımıza (özetle) aktarmak istedik. 1965'den bu yana Türk siyasi tarihinde önemli roller üstlenmiş birinin, seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri konusundaki görüşleri, düşünce ufkunuza yeni boyutlar kazandıracaktır, inancındayız. Söz konuğumuzun; Demirel seçimler, seçim yasaları, cumhurbaşkanlığı seçimleri konularına kendine özgü yorumlar getiriyor: "Seçilecek kişi herkesin cumhurbaşkanı olacaktır. Bugün 41 milyon oyun yüzde 26'sını almış bir siyasi parti, Meclis'te yüzde 60 civarında sandalyeye sahip. Yani yüzde 60 sandalyeye sahip bir parti cumhurbaşkanını seçecek. Bu kimin cumhurbaşkanı olacak? O partinin mi, bütün Türkiye'nin mi? Tartışılacak... Türkiye Cumhuriyeti bir anayasa devleti ve cumhurbaşkanının nasıl seçileceği anayasada mevcut. O zaman bugünkü telaş, bugünkü kaygı, bugünkü ilginin nedeni ne? (...) Hadise TBMM'nin yapılanmasında; temsili bir sistemde temsil çarpıklığı var. Siyasi iktidarın da temsil çarpıklığı var. Sıkıntılar bu durumdan doğuyor. Türkiye'de cumhurbaşkanı nasıl olmalı?.. Ben diyorum ki, Cumhurbaşkanı devleti başıdır ve saygı makamıdır. Demokratik otoritede moral gücü temsil eder. Cumhurbaşkanının, yasaların ve anayasanın dışında da fonksiyonları vardır. Toplumdaki gelişmelere göre zaman zaman yönlendirici olacaktır. Seçilecek Cumhurbaşkanının saygınlığı yıpratılmamış olmalıdır ki, toplum üzerinde yapıcı, müspet ve rahatlatıcı bir etkisi olsun. Bence bu, herşeyden önemli. Kişiler tartışılabilir, çünkü kim aday gösterilirse gösterilsin, kişilerin onun hakkında bir diyecekleri olabilir. Önemli olan, seçilen kişinin devlet başkanı fonksiyonunu yerine getirebilmesidir. O nedenle, seçilecek kişinin bu özelliğinin yıpratılmamış olması gerekir. MECLİS NOTER DEĞİLDİR İşte anayasa... Cumhurbaşkanının nasıl seçileceğini anlatıyor. Bu yetmiyor mu? Yetmesi gerekir, ama yetmiyor. Hukuken yeter, ama hukuken yeten şeyin halkı da hoşnut etmesi gerekir. Halkı hoşnut etmediği takdirde bir takım rahatsızlıklar olacaktır. Bu çarpıklıkta bir parlamento, kendi içinde bir cumhurbaşkanı seçerken, seçim sadece iktidar partisinin oyları ile yapılırsa -bu oyların olumlu ya da olumsuz olması ayrı konu- bu cumhurbaşkanı iktidar partisinin cumhurbaşkanı olur. Özal da ANAP oylarıyla (yüzde 21) seçilmişti, onun sıkıntıları yaşandı. -Sayın Tayyip Erdoğan da aynı şekilde seçilirse, aynı sıkıntılar yaşanır mı? -Yaşanır ya da yaşanmaz, onu bilemem. -Makamın meşruiyeti mi sorgulanır? -Hukuken bir yanlışlık yok, bir meşruiyet meselesi yok; temsili sisteme uymayan bir durum var. Siz ne kadar, 'hukuka uyuyor' deseniz de, temsili sisteme uymayan bir durum var. -Peki, o zaman kim olacak cumhurbaşkanı? -İşte oraya geliyorum. Cumhurbaşkanı siyasi iktidarın içinden çıkacak ve siyasi iktidarın oyları ile seçilecekse, bu seçim değil, bir işlemin tamamlanmasıdır. Seçim dediğiniz olayda, birden fazla aday çıkacak ve yalnızca olumlu değil, olumsuz oylar da kullanılmış olacak. Eğer bir parti, başka hiç kimseye gerek duymadan cumhurbaşkanını seçiyorsa, o takdirde, şimdiden ortaya çıkacak kişi, Meclis'ten geçip Çankaya'ya oturacak demektir. Yani Meclis bir tasdik, onaylama makamı haline gelecektir. Meclis, bir atama makamı haline gelecektir.Meclis, bir seçim meclisi olmaktan çıkacaktır. - Efendim diyelim ki, muhalefet partisi milletvekillerinden birkaçı oylama günü Meclis'e gitti ve olumlu oy kullandı. O zaman, bu sözünü ettiğiniz eksiklik ortadan kalkmış olmaz mı? -Bu durum tartışmaları sona erdirmez. Meclis bir temsil çarpıklığına sahip. Yani seçilmiş Cumhurbaşkanı yüzde 26 oya dayanan bir parti tarafından seçilmiş oluyor. Başkalarının katılmış olması bu durumu ne kadar düzeltebilir? Halkın büyük çoğunluğunun temsil edildiği bir parlamento tarafından seçilmiş olmayacak. Meclis'in içinde yüzde 26 ile AKP, yüzde 14'le de CHP var; toplam yüzde 40. Meclis'in tümü oy vermiş olsa da temsilde bir çarpıklık var; temelde bir yanlışlık var. Anayasa'ya göre bir yanlışlık var. Bu Anayasa'nın 67'inci maddesinde açıklıkla söylenmektedir ki, seçim yasaları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir. Bizim seçim yasamız temsilde adaleti dikkate almıyor. -AKP de diyor ki, "Bu hep böyle geliyor, Sayın Demirel de bu seçim yasalarıyla seçildi.Bize gelince mi yanlış oluyor?" Demirel, AKP'lilerin bu sorularını nasıl yanıtlıyor? Demirel'in yanıtlarını ve diğer ilginç değerlendirmelerini yarınki sohbetimizde okuyabilirsiniz. ......................................KÜPE........................................... Demokrasi, "Ben de senin kadar iyiyim" değil, "Sen de benim kadar iyisin" demektir. Theodore PARKER [email protected]