SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ,  YALAN,  İFTİRA  VE BUHTANLARA CEVAPLAR!...  ( 69 )

YALAN UYDURMA, YALAN ÜZERİNE DE İFTİRA VE BUHTAN!...

Önce kocaman bir yalan ve uydurma haber, hiç vukû  bulmamış bir muhabere ve muhavere üzerini      çirkin,şen’i iftira ve buhtan...Güya, Süleyman Efendi Hazret’leri, İstanbbul’da, Merhum, Ataullah Köseoğlu’nun, Mahmudpaşa’daki Mağzasında bulunuyormuş, bu sırada, İlim Yayma Cemiyeti İdare Hey’etinden, Merhum, İsmail Niyazi Kurtulmuş,- Akparti Genelbaşkan Vekili, Prf.Dr. Numan Kurtulmuş’un, Merhum, Muhterem Pederleri,-beraberinde, ellerinde İlim Yayma Cemiyeti’nin teb.errû makbuzları  olduğu halde Ataullah Köseoğlu’nun  Mağzasına  gelirlerler, İlim Yayma Cemiyeti adına    yardım talebinde bulunurlar.  Orada  bulunan,  Süleyman  Efendi  Hazret’leri ,hâşâ! öfkelenmiş, gadab ile2 Bu okullara yardım etmeyiniz! Diye müdahalede bulunmuş, İsmail Niyazi Bey ve arkadaşları,” Efendim,niçin böyle konuşuyorsunuz, bu okullarda fakir-fukara’nın,köylü’lerin çocukları okuyor,yurtlarda barınıyor,” falan,filan demişler...

Bu uydurma,yalan habere konu edilen mekanın sahibi, Hayatığnda Süleyman Efendi Hazretlerini hiç tanımadı, müridi,müntesibi,seveni değildi. Süleyman Efendi Hazretleri hayatında, Ataullah Köseoğlu’nun Mağzasına hiç gitmedi, yerini bile bilmezdi.Merhum, Dr. İsmail Niyazi Bey’in Süleyman Efendi Hazret’lerine karşı derin bir hürmeti vardı.Süleyman Efendi Hazret’leri de, “ Âmentü Şerh’i,” Kitabının Muharriri, İsmal Niyazi Bey’in Merhum Pederleri Numan Kurtulmuş dolaysiiyle kendi oğlu gibi çok severdi.Böyle bir karşılaşma hiç olmadı ama, eğer olsaydı, asla aralarında böyle bir muhavere geçmezdi.

Dr. İsmail Niyazi Bey. Göğüs Hastalıkları Mütehassısi idi. Hastahane ve Hususî muayenesinde,hasta muayene etmekten başını kaşıyacak hali yoktu.Boşta gezen birisi değildi ki, eline bir teberrû  makbuzu alsın, sokak sokak, mağza-mağza dolaşsın teberrû  toplasın...

Uydurulduğu gibi olması, hadiselerin    gelişine, eşya’nın tabîatına aykırıdır. İsnad,iftira ve buhtanda bulunan ve bu isnad,iftira ve buhtanı kayde geçiren, Merhum, İsmail Niyazi Bey ile, Merhum,Prf,Dr. Bekir Topaloğlu’nu ravî  göstermiştir. Rivayetlere mesned ve menş’e’ zaten, adem hükmündedir, Vaka’nın mekanında  vukû  bulduğu iddia olunan zat, Ataullah Köseoğlu hayatta oeğildir;Râvî’ler de, hayatta değillerdir, dolaysiyle onlardan te’yid artık imkansızdır.

Uydurma haber, isnad,yalan iftira ve buhtanlara muhatap kılınan zat ise,bu isnad,iftira ve buhtanın kayda geçirildiği tarihten  50  yıl  önce  ebediyyete  irtihal  buyurmuştu. Hakkındaki, isnad,yalan,iftira ve buhtanlara cevap verecek vaz’iyyette değildir.Böyle bir vaz’iyyette, hiç emin olmadığı, aksine kendisinin dahi böyle bir vak’a’nın olmadığına-olmayacağına-olamayacağına,  inadığı halde yine de kayda geçirmiş olması,mektep-ekol fetişzm’inin men’şe’ taassubunun bir insanı nasıl kör ettiğini,nasıl şuursuzlaştırdığını,basiretinin bağlandığını göstermesi bakımından şâyân-ı dikkattir...

Kayda geçirilen bir başka şen’î  iftira ve buhtan da, Süleyman Efendi Hazretleri,Abdü’r- Rahim Rahmi Zapsu  ve  Abdurrahman Şeref  Güzelyazıcı,  kendileri  İmam- Hatip Okulları’na  müdür  olarak  ta’yin edilmedikleri  için İmam- Hatip  Okullarına  karşı  çıkmışlardır, Hani,  denir  ya,böyle  bir  isnad, iftira  ve  buhtan’a  kargalar  bile  güler.Bu uydurma  haber’in  mesnedi, kaynağı  her kim ise “ El-Kezzâb, el- Kezzâb, el- Kezzâb,”dır. Her kimse ravîleri de Kezzâb’dır. Bu haberin “El-Kezzâbîn’n haberi olduğunu bile bile kayda geçiren, kitabına alan kimse için lügatta söylenecek bir cümle bir terkip bulamıyorum.

Ashab-ı Suffe usûlü. Tedrisat Sistemiyle , Aziz Milleti’mizin,Devletlerimizsin yüzakı İlim Müesseseleri Osmanlı Medreselerinin bütün kademe ve derecelerini tamamlamış, dinî-dünyevî bütün ilimlerde  Yed-i  Ulya  Sahibi,emsalinden farklı olarak, Medrese-i Kuzât me’zunu,03 Mart 1924’de medreseler kapatıldığında, Medrese’lerin   en üst derecesi, Süleymaniye Sahn-ı Seman Medresesinde, Hadis ve Tefsir Profesörü, Süleyman Efendi Hazret’leri,Köy Enstitü’sü ya da Öğretmen okulu me’zunu birisinin  müdür olarak ta’yin edildiği, İmam-Hatip Okulu’nun müdürlüğü’ne talip olması akıldışı bir durum olur, düşünülemez bile...

Merhum, Abdü’r-Rahim  Rahmi  Zapsu, Doğu’nun  en  büyük ve  Devletimizin  yanındaki aşiretine mensup,ehl-i Tasavvuf,bid’atlerle mücadele eden, sünnetlerin ihyası için mecmua çıkaran, kitaplar,risaleler neşreden saygın bir zattır. Onun da bir ilkokul mualliminin ta’yin edilebildiği bir makama talip olması abestir.

Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı Merhum,Evlâd-ı Fâtihân’dan, İstanbul’un en güzire Liselerinde Türkçe- Edebiyat Muallimliği yapmakta, aynı zamanda, Fatih Camii Hatibidir

Süleyman Efendi Hazret’lerinin,Abdü’r-Rahim Rahmi Zabsu’nun ve Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı’nın, herhangi bir İmam-Hatip Okulu’nun müdürlüğüne talip olması demek,Ordinayüs,Prf.Dr. birisinin herhangi bir köy eğitmenliğine talip olmaesı gibi bir şeydir. Ya da,Merhum, Vehbi Koç’un, Hacı Ömer Sabancı’nın gidip bir köy bakkalını işletmesine talip olması gibi bir şeydir.

Merhum, Hoca’mız, Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı, bu şen’î   iftira ve buhtanları kayda geçiren ve devletin arşivlerine taşıyan zat’ın,Diyanet İşleri Başkanlığındaki en yetkili makamda bulunduğu yıllarda, İstanbul Müftülüğü Makamında bulunmuş,-ki, İstanbul Müftülüğü Makamı, Bence Meşihat Makamıdır.- ve Ebediyyete intikal ettiği güne kadar bu Makamda kalmıştır.

Bu isnad,iftira ve buhtanları kayda geçiren,arşivlere taşıyan   zatın bu yalın ve kat’î  hakîkatlere aklı ermiyor mu?

Arap’ların,” Küllü Tavîlün Ahmekun,”( bütün uzunlar ahmaktır,) Umûmî’leştirmelerine katılmam. Fakat, Peygamber’imizin salla’llâhu aleyhi ve sellem’in,” Yeryüzünde Allah’ın en az halk ettiği akıldır,”Yeryüzünde akıl Kibrît-ü Ahmer kadar azdır,”- Kibrît-ü Ahmer  hertür ziynet ve mücevherattan daha kıymetli, azın azı,mevcud olmaesına rağmen henüz bulunamamıştır.- Akıl ile zeka farklı şeylerdir, nice zekiler verdir,kendilerini akıllı zannederler...

Zekasına zaman zaman şahid olduğum bu zat eğer biraz da akıllı olsaydı,bu isnad,iftira ve buhtanlara alet olmaz veya bizzat kendisi tevessül etmezdi...

Buraya kadar, bizzat muttalî  olduğum veyabaşkalarınca bana bildirilen,Hazreti Üstaz’ımız hakkındaki, isnad,iftira ve buhtanlara  şahidleriyle ve müdellel olarak cevap verdim,reddiye yazdım.Bundan sonra da şu veyabu sebeple aynı yola tevessül edenler hak’ettikleri cevabı, ağızlarının payını alacaklardır.Bir de, cehaletlerinden ve Fart-ı Muhabbetlerinden Hazreti Üstazımıza,muhtelif iftara ve buhtanda bulunanlar var. İnşâ Allah! en kısa zamanda onlara da gereken cevaplar verilecektir...