GÜNÜMÜZDE TOPYEKÛN HELÂK’İ MÛCİP, HABÂİS !..

ZİNA: Hazret-i Adem’den, Hazret-i Hâtem’e kadar bütün peygamberlere verilen, peygamberlerin getirdiği, şerîatlerin tümünde müstekreh, iğrenç ve haram kabul edilmiştir. Son peygamber Hazret-i Muhammed Mustafa salla’llâhu aleyhi ve sellem’e indirilen son kitap Kur’ân-ı Kerim’de sarih nas, kat’î delillerle haram kılınmıştır. “Zinaya yaklaşmayın. Zira o bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ 17/32) (Âyette ”zina etmeyin” denilmeyip de “zinaya yaklaşmayın” buyrulması alakayı muciptir. Buna göre yalnız zina değil, kişileri zinaya sevk eden yollar, sebepler de haram kılınmıştır. Esasen bir kere bu  yollara tevessül edildikten, yani insanı zina etmeye zorlayan ve cinsî arzuları kabartan bir ortama girildikten sonra, artık bu arzuların ağır baskısı karşısında iradenin gücü oldukça yetersiz kalır ve zinadan korunmak son derece güçleşir. İnsanın bu psikolojik zaafını dikkate alan Kur’ân-ı Kerim prensip olarak insanı kötülüklere sevk edici sebepleri ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Buna sedd-i zerîa prensibi denilir.

İslâm Hukukunda zinanın cezası, eğer zina bekar bir erkek ile bekar bir kadın arasında ise, her ikisine de yüz sopa vurulması, zina eden çift evli iseler bu takdirde her ikisinin de cezası recim’dir, taşlanarak öldürülmeleri ve bu cezaların tatbiki sırasında ibret teşkil etmesi bakımından, “Müminlerden bir grup da bu cezanın tatbikine şahitlik etsinler.”

Zina hakkında bu çok zecrî dinî hükümler olmasa bile beşerî hukuk, tabiî hukuk insaf, vicdan, şuur bunun çirkinliğini çirkefliğini idrak eder, kabul eder. Erkek ve kadınlar arasındaki cinsî münasebetleri meşrû kılan tek şey ilân edilmiş, açıklanmış nikahtır. Hayvan-ı Nâtık olan insanı diğer bütün hayvanlardan ayıran eşini nikahla seçmesidir. Bir de, neseben, sıhriyyet ve emzirme yoluyla akraba olanların birinci ve ikinci derecede olanlar arasında nikah ve evliliğin söz konusu olmamasıdır.

Günümüzde bırakınız gayr-i müslim toplulukları, Müslüman toplum arasında zinaya götüren bütün sebepler yaygın hale gelmiştir. Son yıllarda akıllı telefonların hemen hemen herkes tarafından ulaşılabilmesi, hatta nüfusun kahir ekseriyetinin birden fazla akıllı telefona sahip olması neticesinde   zinaya götüren sebepler daha da artmıştır. Fizikî olarak bir araya gelemeyenler bile devletler arası yada şehirler arası uzak mesafelerden birbirlerini ayartarak zina filini irtikap etmektedirler. Evli, çocukları olan bir kadın, yine evli ve çocukları olan bir erkekle birbirlerini canlı olarak hiç görmeden  anlaşıp birlikte yaşamaya başlıyorlar. Dinin, aklın, vicdanın, örf ve adetlerimizin geleneklerimizin asla kabul etmediği bu durumu ”Biz, birbirimiz seviyoruz” saçmalığı ile izaha çalışıyorlar. Meşhur bir deyimle “Batsın! sizin bu sevginiz ve aşkınız!..

Daha önceleri zina, Türk Ceza Kanununda hapsi mucip suçtu. Maalesef bu madde Avrupa Birliğine Uyum Yasaları bahane edilerek TCK’ndan çıkarılmış, zina Türkiye’de suç olmaktan çıkarılmıştır.

Zina, eşler arasında ihanet her ne kadar şikayete bağlı bir suç ve boşanma, nafaka ve tazminat sebebi de olduğu için bilhassa evli erkek ve kadınlar için caydırıcı idi. Halen her ne kadar boşanma, nafaka ve tazminat talebi sebebiyse de maalesef artık hiç bir caydırıcılığı kalmamıştır.Bundan daha da beteri toplumda zinanın suç, çok çirkin ve iğrenç bir hareket olduğu inancı tamamen zayıflamış olmasıdır. Eskiler dört duvar arasında kimsenin muttalî olamadığı bir çirkinlik kabul edilirken, zina edenlere had (zinanın cezası) uygulanabilmesi için en az dört şahidin çıplak gözle görmeleri ve şahitlik etmeleri şartı aranır. Bu dört kişiden birisi şahitlikten cayar ”Ben tam görmemiştim, ya da benim gördüklerim bunlar değildi” derse diğer üç kişiye seksener sopa iftira haddi (cezası) tatbik edilir.

Bir toplumda zina-fuhuş yaygın hale gelmiş o toplum bunu kanıksamış, rahatsızlık duymaz bir hale gelmiş ise, Allah, kıtlık, bereketsizlik başta olmak üzere muhtelif bela ve musibetler gönderir de bu bela ve musibetler yalnız zina ve fuhuş üzere olanlara değil, toplumun tamamına isabet eder. 

LİVATA-LÛTÎ’lik: “Şurası muhakkak ki, (rahime) atıldığında nutfeden erkek ve dişiden ibaret olan iki çifti o yarattı.” (Necm 53/45,46) “O, (döl yatağına) aktarılan meninin içinden bir nutfe (sperm) değil miydi?”  “Sonra bu alaka aşılanmış yumurta) olmuş, derken Allah onu (insan biçiminde) yaratıp şekillendirmişti.“ “Ondan da iki eşi yani erkek ve dişiyi var etmiştir.” (Kıyâmet 75/37,38,39)

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden pek çok erkekler ve kadınlar üretip yayan rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisâ 4/1)

Tabiî ve fıtrî hilkatta (yaratılışta) insan nev’i, kadın ve erkek olarak iki cin yaratılmıştır. Bir hilkat garibesi olarak erkeklik, kadinlik tenasül uzuvları gelişmemiş, şehvet, cinsî arzusu, isteği tabiî olarak bulunmayan Şer’î literatür’de “Hunsa” denilen varlıklar vardır. Bunlardan başka bir cins insan bulunmamaktadır. Lûtî’lik, (Homoseksüellik) insanın yaratılışında olmayan arızî bir hastalık, sonradan maruz kalınan, istenmeyen zorbalıklar neticesinde düçar olunan bir durumdur. Allah’ın en ziyade buğz ettiği bir kahır ve helâk vesilesidir. Kur’ân dilinde, Allah’a ve O’nun gönderdiği peygambere, (Lût Aleyhisselâm’a) itaat etmeyen bu kavmin işledikleri şenâetin ismi “Hubs” “Adî’lik,”bu iğrenç fiili işleyenlere de “Hâbis-Ehbes” ve “Adî’ler” dir. Ahir zaman decâcilesinden Amel-i Kavm-i Lût ile maruf, hem feil hem de meful birisi için, merhum Üstat Necip Fazıl Kısakürek yazılarında ve hitabelerinde “Ehbes” derdi.” Lût’u da (gönderdik) O, kavmine demişti ki: gerçekten siz daha önce hiç bir milletin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz!“  “(Bu ilâhî ikazdan sonra halâ) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlikler yapacak mısınız?! Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret oldu: (Yaptıklarımızın kötülüğü ve azaba uğrayacağımız konusunda) doğru söyleyenlerden isen, Allah’ın azabını getir bize! “ “(Lût: Şu fesatçılar güruhuna karşı bana yardım eyle Rabbim! Dedi. “ (Ankebut 29/28,29,30) (Lût Aleyhisselâm’ın duası üzerine Allah, genç delikanlılar suretinde melekler gönderdi. Sapıklar onlara da tecavüze yeltendiler ve sonunda helâk olup gittiler.)

En çirkin habâis, müstekreh adilik eskiden bir hastalık kabul edilir, nâçâr bu hastalığı düçar olanlar mümkün olduğunca toplumdan soyutlanır, itibar görmez, hallerine acınırdı. Toplumun temel taşı aile yapısı sarsılınca tefessuh etmiş, Batı Toplumlarında, Lûtî’lik normal karşılanmaya başlanmıştır. O kadar ki zaman içinde bazı Batı Ülkeleri, homoseksüeller arasında erkek erkeğe evlenmeye bile izin vermeye başladı. Batı Avrupa Ülkelerinden birisinde geçtiğimiz yıllarda uluslararası bir toplantı için bu ülkeye çok sayıda hükumet başkanı, başbakan davet edilmiş, başbakanlar uluslararası meseleleri görüşmek için toplantılar yaparken, teamüldendir, ev sahibi ülkenin başbakanının eşi de diğer ülkelerin başbakan eşlerini ağırlarlar. Yemek verir, ülkesinin tarihi ve turistik yerlerini gezdirir. Misafir ülkelerin başbakan eşleri bir salona, ev sahibi başbakanın eşini beklerken bir de ne görsünler, salona bir erkek, sözde erkek geliyor. Başbakan eşleri biz, sayın başbakanın eşini bekliyorduk dediklerinde, başbakanın eşi benim, sizi ben ağırlayacağım, ben gezdireceğim” dediğinde neredeyse küçük dillerini yutacaklardı, bu kadarına da pes doğrusu! demekten kendilerini alamamışlardı...