Türk kadın tarihin her döneminde vatan ve millet savunmasında her zaman erkeğinin (ordunun) en büyük yardımcısı ve destekçisi olmuştur. Ama ordunun birebir emrinde görevli olmaları çok çok enderdir.  1800 yılların ortalarında Avrupa’da hemşirelik mesleğinin var olması ile Türk ordusunda da bu kutsal ve şefkatli meslek mensupları görev almıştır. 

Bilindiği gibi Tıp tarihi Hipokrates ile hemşirelik tarihi ise Florance Nightingale ile önemli dönüm noktaları oluşturmaktadırlar. Hemşirelik, Kırım savaşı ile dünyada ‘ihtiyaç haline’ gelen bir meslek grubu olmuştur. Hali hazırda süren savaşlarda, özellikle topraklarımızda devam eden I. Dünya Savaş sırasında cephe gerisinde hemşireye duyulan ihtiyaç oldukça fazla idi. Savaş boyunca kısa süreli kurslarla kadınlar hasta bakıcılık için gönüllü olmuşlardır. Dönemin cemiyetlerinden, Hilâl-i Ahmer, sık sık gazetelere ilan vererek hastabakıcı aramıştır. İlanlar da hasta bakıcılık kursu görme ve daha önce savaşlarda deneyimli kadınların başvurması istenmiştir. Sürecin ilerlemesinde Besim Önder Paşanın katları göz ardı edilemez. Besim Ömer Paşa öncülüğünde, dönenin varlıklı ailelerinden destek alınmıştır. 

İşte Osmanlı Devleti’nde savaş meydanlarında görev alan ilk hemşire Safiye Hüseyin(Elbi) olmuştur. Çocuk yaşlarda Florance Nightingale’e hayranlık duyup, mesleğin öncülerinden olan, ilk Türk hemşire Safiye Hüseyin Elbi bir röportajında:

“Büyükbabam Miralay Şükrü Bey, Kırım Savaşı sırasında Florence Nightingale’i Kırım’a götüren geminin süvarisiydi. Çocukluğum hep Florence Nightingale’in hikâyeleri, efsaneleri ve hayatını dinleyerek geçti. Evimizde bu insanın resmi asılıydı. Bu resmi seyrederken içimde hep böyle bir kadın olmak arzusunu duyardım. Babam Bahriye Sermühendisi Ahmet Paşa “Ben Florence Nightingale’in elini öptüm” diye övünürdü’ dile getirmiştir. Safiye Hüseyin Elbi ilk olarak Kızılay Hemşiresi olarak Balkan Savaşı’da gönüllü çalışmıştır. Çanakkale savaşını ise şu sözlerle dile getirmektedir:

“Çanakkale’de uzun müddet kaldım. Çanakkale’de savaş başladığında Alman Salibiahmer (Alman Kızılhaçı) ile bizim Hilal-i Ahmer Cemiyeti birleşmiş, Reşit Paşa vapurunu hastane gemisi yapmıştık. Ben bu geminin hasta bakıcısı olmuştum.”

“Bizim mesleğimiz aşk ister. Şimdi aşk yok. Bu yüzden Hemşirelik davamız henüz halledilmedi. Genç kızlarımız bu mesleğe rağbet etmiyorlar. Bizim zamanımızda hastanelerde hep paşa kızları çalışırdı. Dünyanın her tarafında bu böyledir. İsveç’te ilk hastabakıcı teşekkülü “Kraliçe’nin nedimeleri” ile başladı. Almanya’da bu davanın öncülüğünü Kontes Albach yaptı. Biz çalışmaya başladığımız zaman hastanede doktorlar da, hastalar da şaşırmışlar; “buradaki üzücü, sıkıntılı şartlar içinde çalışmanız günahtır” demişlerdi. Ama biz böyle düşünmüyorduk. Bakımımızla iyileşen, gözleri parlayan hastalar görmek dünyalara bedeldir. Hastalara yardım etmek, acılarını dindirmek sevinciyle doluyorduk, gözümüz başka bir şey görmüyordu artık. Bir kadın eliyle bakılmak, kadın şefkatiyle sarılmak hastaların moraline de tesir ediyordu. 

Bize; “Valde sultan, Valde hanım, Hanımanne” diyorlardı. Evimde iki çocuğumu bırakmıştım ama hastaneden yüzlerce çocuğum vardı. Hepsi bana muhtaç. Birinci Dünya Savaşı’nda Reşit Paşa gemisindeydim. Yaralı çoktu, hastalar yerlerde yatıyordu. Başından ameliyat olmuş bir askeri şimdi de görür gibiyim. Yarası çok ağırdı, saatleri sayılıydı artık. Doktor her şeyi yapmıştı ama iş işten geçmişti. Yanına gittim, dudakları kupkuruydu. Can çekişiyordu. Biraz su verdim, baktım alıyor, biraz daha verdim. Kımıldamaya başladı, ümitle koştum, süt tozu eritip kaşıkla yavaş yavaş içirdim. Durumu gittikçe düzeldi. Birkaç saat içinde ölümden hayata döndü.”(http://dijitalhemsire.net/safiye-huseyin-elbi-ilk-turk-hemsire/)

Safiye Hemşire görevi esnasında hiçbir ayrım yapmadan şefkatini esirgememiştir savaşın acımasızlığını şöyle dile getiriyor: 

“En tesirli kelime: Su, su… “Bir gün bir İngiliz yaralısı bulduk, gemiye getirdik. Zavallı çiçek gibi bir delikanlıydı. Başından aldığı bir yara ile gözlerini kaybetmişti. Gözlerinin üstüne siyah uzun bir sargı sarmıştık. Ağzına damla damla su akıttık. Yaralıların sayıkladıkları en tesirli kelimelerden biri de budur. Su…Hiçbir ağır yaralının susuz ölmemesine son derce dikkat ederdik. Bir İngiliz yaralısının da ağzına su akıttık. Çok üzgündü, İngilizce mütemadiyen “öleceğim” diyor, arkasından nişanlısının ismini söylüyordu. Ölüm halinde bulunan adama son vazifemi düşündüm… Ve onun düşman askeri olduğunu bir an için aklıma getirmeyerek kendisini İngilizce, kendi ana dili ile teselli ettim:

Katiyen ölmeyeceksin, yaşayacaksın… Bütün bu korkulu günler geçecek. İyi olup memleketine gideceksin, nişanlına kavuşacaksın… Bu İngilizce teselli onun öyle hoşuna gitti ki, bir müddet sonra yüzünde müsterih, hatta memnun çizgiler peydahlandı ve öldü… Biz öleceğini bildiğimiz bütün umutsuz hastaları böyle teselli ederdik. Ölmeyeceksin daha çok yaşayacaksın diye diye kendilerini bazen buna inandırırdık. Adeta yaşayacaklarına inanmış oldukları halde ölürlerdi.”

Avrupa’da eğitim görmüş, İngilizcesi oldukça iyi olan Safiye Hüseyin, savaş sonrasında meslek gelişimi için birçok yayını Türkçe’ye kazandırmış ve oldukça fazla ülke ziyareti gerçekleştirmiştir. İlk hemşirelik okulu olan “Kızılay Hemşirelik Okulu’un” kurucuları arasında yer almaktadır. Ayrıca Yeşilay Cemiyeti’nin ilk üyesi ve Türk Kadınlar Derneği’nin kurucularındandır. 1921den beri her sene verilen Florance Nigthingale Madalyası’nı kazan ilk ve tek Türk kadınıdır. Türkiye'nin ilk hemşiresi olarak anılan Safiye Hüseyin Elbi, son gününe kadar mesleğinin tutkusu içerisinde yaşamını sürdüren hemşiremiz, 1964 yılında 83 yaşında yetiştirdiği hemşirelerin kucağında yaşama veda etti.

Savaş meydanlarında insana hizmet için her türlü fedakârlığı yaparken din, dil renk ve milliyet ayrımı yapmayan Safiye Hüseyin Elbi, yaralı askerlerin en son sözlerini yani “insanın en büyük çaresi olan yüce varlığa seslenişi” şöyle dile getiriyor:

“Askerlerin son sözleri: “Anne…” ”Yüzlerce yaralının önümde öldüğünü gördüm hemen hemen hepsi de aynı kelimeyi, bu sözü sayıklayarak, “Anne” diyerek öldüler. Vapurda muhtelif milletlere mensup yaralılar vardı. Almanlar, Avustralyalılar, cepheden topladığımız İngiliz yaralılar ve bizim yaralılarımız… Hepsi kendi dilleri ile ekseriya tek bir kelime sayıklardı:

“ Anne…” 

Bizde Çanakkale Zaferi’nde kadın şefkati’nin” timsalı olan, Safiye Hüseyin Elbi için diyoruz ki; Allah seni ve tüm şehitlerimizi nurlar içinde yatırsın, mekânınınız cennet olsun; seni hiç unutmayacağız:

Safiye Anne! 

Not:15 Mart 2019 Cuma günü, Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde Kentin Hagley Park bölgesindeki El Nur ve Linwood Camilerine Cuma Namazı sırasında giren, Avustralya vatandaşı; Türk ve İslam düşmanı bir caninin ateş açması sonucu 50 kişi şehit oldu, 10’i ağır 39 kişi yaralandı.

Bu katliamı yapan insanlığın yüzkarası, aşağılık, vahşi, katil, cani ve “belhüm adal (hayvanlardan da aşağı da) olan; ”Brenton Tarrant lanetliyorum. 50 Müslüman şehit kardeşlerime rahmetler olsun diyor ve yaralılara acil şifalar diliyorum.