Hayli zamandır spor programlarının çoğu iyiden iyiye şov, komedi ve sanal kavga programlarına dönüştü. Hafta sonları ve lig maçlarının çoğu kez oynandığı Pazartesi akşamları, sporseverlerin izlediği bu programlarda artık temel unsur komedi ve kamera önünde küfürlere kadar varan kavga haline geldi.
Beyaz TV’de yayınlanan Derin Futbol ve TV Em ekranlarının spor programı olan Serbest Vuruş bu furyanın başını çekenlerden. SKY Türk 360 TV’de Erman Toroğlu’suz kadrosuna karşın, bu iki programın arkasında üçüncü sırada yer alıyor.
Sunuculuğuna, kişiliğine ve mikrofonla olan haşır neşirliğini çok beğendiğim Ertem Şener’i hariç tutarak söylemeliyim ki, programın daimi konukları olan Ahmet Çakar, Rasim Ozan Kütahyalı, Sinan Engin ve Abdülkerim Durmaz her programda teması değişen bir orta oyunu sergiliyorlar. Hele hele Rasim Ozan Kütahyalı, Ahmet Çakar ve Sinan Engin üçlüsünün geyikleri bazen abartı boyutlara ulaşıyor. Abdülkerim Durmaz da, bu üçlü kadar olmasa bile, zaman zaman kendini o ağdalı ve ahlak sınırlarını zorlayan ‘geyik muhabbetinin içinde buluyor. Bazen geyik öyle bir boyuta ulaşıyor ki, hepsi bir anda konuşup, televizyonun ses sisteminden yalnızca gürültü, uğultu ve anlaşılmaz böğürmeler şeklinde işitiliyor. Ertem Şener’in de onları susturabilmek adına sesini yükselttiği zaman zaten anlaşılamaz haldeki ses bulutu tam bir gürültü dağı haline geliyor.
İşimiz gereği maçlar oynandıktan sonra, o programdan bu programa zaplayıp duruyoruz. Beyaz TV’de seslerin yükselip garip jargonlarla söylenen seslerden uzaklaşmak isteğiyle geçtiğimiz ‘Serbest Vuruş’ta da durumun pek farklı olmadığını görüyoruz. TV Em’in spor programında, moderatör Sabri Ugan’ın durumunun Ertem Şener’den farklı olmadığını görüyoruz. Bazen aslan, bazen doktor, bazen imam, bazen de heykel tiplemeleriyle izlediğimiz Adnan Aybaba ile, zorunlu ayrılık sürecine dek sergilediği kronik Fenerbahçe düşmanlığı misyonuyla Mehmet Baransu’nun, Büşah Gencer’i de içlerine çekerek, giriştikleri trajikomik mizansenler saatlerce sürüp, sözde spor programı özelliğiyle karşımıza çıkıyordu. Ayrıca, Büşah Gencer’le tartışıp ayrılana kadar Lemi Çelik de, bu skeçlerin içinde yer alan bir isimdi. Şimdilerde ise, programdan kopan bu iki ismin yerine Murat Özarı ve türkücü Mustafa Topaloğlu bu orta oyununun yan karakterleri olarak karşımızda duruyor.
Erman Toroğlu’nun ekipten ayrılmasına karşın, Serhat Ulueren yönetimindeki Telegol de, TV 8’de olduğu kadar değil ancak, Sky Türk 360 TV’de de bomba gibi maşallah. Televizyon ekranlarında, canlı yayında ettiği küfürlerle ünlü Gökmen Özdenak programın kavuklusunu temsil ediyor. Ziya Şengül ve programın yeni konuğu Ali Gültiken de Gökmen Özdenak’ın şovunda karakter oyuncuları gibi ekranda karşımızda duruyorlar.
Bakın, spor programları pek tabi ki arkeolojik kazı yapan bilim adamlarının yer aldığı, tamamen ciddi ve bilimsel söyleşiler değildir. Kimi zaman gülmece, kimi zaman traji komik detaylar spor programlarının teması içinde yer almalıdır. Ancak bunun ölçü ve boyutunu gerçekten çok iyi saptamak gerekir. Bu durum, bayanların mutfakta yaptığı kek ve kurabiyelerdeki, sihirli tariflerdeki ölçüleri kaçırdığında ortaya çıkan tatsız tuzsuz ve lezzetsiz ürünler gibidir. Üstelik bu programlardaki lezzet kaçıklığı, komikliklerinin yanı sıra, küfür ve hakaret içeren söylemlere kadar gidebiliyor.
Bu konudaki dilek ve önerilerimi, üyesi bulunmaktan onur duyduğum Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD) nezdinde de çok kez dile getirmiş birisiyim.
Bu arada, Türkiye’nin Star TV’den sonra ikinci özel yani TRT dışında yayın yapan televizyonu olan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Televizyonu’nda (BRT) ilk spor programı olan, ‘Amatörlerin Dünyası’ programını sunan birisi olduğumun da altını çizmek istiyorum. Yakın bir geçmişte aramızdan ayrılan TRT Spor Servisi Müdürlüğü ve bir dönem Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı yapmış rahmetli Güngör Sayarı ağabeyimle, yine saygıyla rahmetli demek durumunda kaldığım Tayfun Gündoğar ağabeylerimin yönetiminde bu işi ilk yapanlardanım. İnanın BRT kameralarıyla spor etkinliklerinde röportaj ve haber yaptığımız o dönemlerde, şu sıralarda ekran önündeki isimlerin pek çoğu, ya mesleğin çok dışında, ya da alt kadrolardaydı.
Bunu bir övünç unsuru olarak vurgulamıyorum. Yalnızca, bu işi mesleğin duayenlerinden öğrendiğimizi ve bu önemli mesleğin hassas dengeleri doğrultusunda, aslı esasına uygun olarak yapmaya çalıştığımızın altını çizmeye çalışıyorum. 
Pek tabi ki, bu bir devran birileri iş yapacak. Onlar gidecek başkaları gelecek. Onlar da gidecek daha başkaları gelecek. Yani değişim olacak. Çünkü dünyada değişmeyen en önemli gerçek, değişimin bizzat kendisidir.
Son olarak, ekran önünde spor programı diye önümüze konan bu programlarda boy gösterenlere şunu öneriyorum. Lütfen dünyadaki örnekleri bir izleyin. Sizin yaptıklarınız spor programı mı, yoksa stand up şov mu?
Kalın sağlıcakla…