Biz de bir zamanlar öyle bir milletmişiz ki bırakın padişah eteği, elçilerimizin dahi atlarının üzengisi öpülürmüş… Güç bizde kuvvet bizde, medeniyet bizde, teknoloji bizde, ilim bizde, iman bizdeymiş… Her düşenin elinde tutarmışız. Her muhtaca yardım edermişiz. İşte bu düşkün ve yardıma muhtaç devletlerden olan birisi de Fransa olmuştur. Fransa ile Türkiye’nin ilişkileri oldukça eskidir. Avrupa’daki birçok devletin aksine Fransa Osmanlı ile dostane ilişkiler kurmuş, ancak birçok kez de Osmanlı İmparatorluğu’nu yarı yolda bırakmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, Kanunî döneminden itibaren Fransa’ya hep destek oldu. Gerektiğinde para gerektiğinde ise asker gönderdi. Osmanlı İmparatorluğu ile Fransa arasındaki ilk diplomatik ilişkiler, 1525’te Marguerite de Savoie tarafından, ismini bilmediğimiz bir elçinin İstanbul’a gönderilmesiyle başlar. 
Daha sonra ki yıllar da ise Avrupa’da gelişen olaylar üzerine ilişkiler daha da hızlanmıştır. Roma-Germen İmparatoru unvan, mevki ve tacına sahip olmak için Fransız kralı I. Fransuva rakipleriyle mücadele ederken Alman İmparatoru aynı zamanda Roma-Germen İmparatoru olan Maksimilyen öldü ve yerine Fransuva’nın rakibi İspanya Kralı Şarlken imparator seçildi.
Artık İspanya ve Alman İmparatoru birleşmişti ve Avrupa’da yeni bir güç ortaya çıkmıştı. Fransa Kralı François, Şarlken’in Avrupa’daki otoritesini kırmak maksadıyla, İspanya’ya savaş ilan etti. Bu arada kral, Bourbon dükü Charles ile de anlaşmazlığa düştü. Charles da Şarlken’e katıldı. I. Fransuva, Şarlken’in hizmetine giren Charles’ın başında bulunduğu imparatorluk ordusunu Marsilya yakınlarında durdurmuşsa da, kuzeyden İngilizlerle birlikte hareket eden Alman ordusu karşısında 24 Şubat 1525’te Kuzey İtalya’da yenilip esir düştü. Esir Kral, Şarlken tarafından Madrid’e götürülüp hapsedildi. Fransa, kurtuluş yolları arıyordu. Çareyi, Doğu’daki büyük güç olan Osmanlı’ya sığınmakta buldu. Bu amaçla Kanuni’ye Kont Jean Frangipan isimli bir elçiyle bir mektup gönderildi. Fransuva’nın annesi mektubunda Kanuni’ye yalvararak oğlunun kurtarılmasını istedi. Mektubunda şöyle diyordu:”İspanya kralı Şarlken, oğlum Fransuva’nın Pavia’da tutulup, hapseylendi. Şimdiye kadar oğlumun kurtuluşunu Şarlken’in insaniyetine bırakmış idim. Hâlbuki hakkımız olan insaniyeti icra etmediğinden başka, oğlumun hakkında bir takım hakaretlerde bulunmaktadır. Şimdi bu âlemin dostu olan azamet ve şanınız ile oğlumu düşmanımızın pençe-i kahrından kurtulması için gerekli emirleri vermenizi zat-ı şahanelerinizden bilhassa niyaz ederim.”
Kanuni Fransız Elçisine yardımın yapılacağını vaat ettiği gibi bir de mektup göndererek Fransuva’yı rahatlatmak istedi. Kanuni mektubunda şöyle diyordu: “Ben ki, Sultanlar sultanı, hakanlar hakanı, dünya hükümdarlarına taç giydiren, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Dulkadir Vilayeti’nin ve Diyar-i Bekr’in ve Azerbaycan’ın Acem’in ve Şam’ın ve Haleb’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin ki, yüce atalarımızın (Allah onların kabirlerini nurlandırsın) ezici kuvvetleriyle, kılıçlarıyla fethettikleri ve Cenâb-ı Hakk’ın bana nasip etmiş olduğu ateş saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu, Sultan Süleyman Han’ım! Sen ki, Françe vilayetinin kralı Françesko’sun! Sultanların sığınma yeri olan kapıma, adamın Frankipan ile mektup ve şifa olarak bir takım haberler gönderip, memleketinizin düşman istilâsına uğradığını, hâlen hapiste olduğunuzu bildirip, kurtuluşunuz hususunda bizden yardım ve medet istida etmişsiniz. Her ne demiş, taleb etmişseniz, söylediğiniz her şey benim âlemin karargâhı olan, dünyayı idaresi altında tutan tahtımın ayaklarına arz olunmuştur. Her şeyden bütün tafsilatıyla haberdar oldum. Bilesiniz ki padişahların mağlup olması ve haps olunması tuhaf, hayret edilecek bir durum değildir. Gönlünüzü hoş tutup, üzülmeyesiniz. Böyle bir durum karşısında bizim yüce ecdadımız -Allah kabirlerini nurlandırsın- daima düşmanları def etmek ve memleketler fethetmek için seferden geri kalmamışlardır. Biz de onların yolundan yürüyüp, her zaman memleketler ve kuvvetli, sarp kaleler feth eylemekteyiz. Gece- gündüz daima atımız eyerlenmiş ve kılıcımız belimizde kuşanılmıştır. Allah hayırlar müyesser eyleyip meşiyyet ve iradatı neye müteallik olmuş ise vücuda gele. Bunun dışındaki vaziyet ve haberleri adamınızdan sorup öğrenesiniz. Şöyle bilesiniz.(Böyle biline!)”
Kanunî’nin yardımı sayesinde esaretten kurtulan Fransuva, “hastalığı olmasa, bizzat gelip padişahın ayaklarını öpeceğini” bildirmek suretiyle minnet ve şükranını ifade etmişti. Daha sonra, Osmanlı donanması 1543’te Barbaros komutasında Akdeniz’e çıktı. Bu seferki yardımın amacı Alman İmparatoru Şarlken tarafından işgal edilen Nice şehrini kurtarmaktı. Barbaros, mürettebatıyla Marsilya’ya ulaşmış ve şehri top atışlarıyla selamlamıştı. Yardımlarına gelen Osmanlı gemilerini gören Fransızlar, görkemli bir karşılama merasimi düzenleyerek gemilerine Osmanlı bayrağı çekmişler ve efsane denizci Barbaros onuruna görülmemiş bir ziyafet vererek onu başköşeye kurdukları muhteşem bir tahta azametle oturtmuşlardı. Binlerce halk ve devlet erkânı hayranlık dolu bakışlarla onu izlemeye koyulmuşlardı. Ardından Fransızlarla birlikte kuşatma altındaki Nice şehrine geçilecekti. Ancak yaklaşan kış yüzünden harekâtı ertesi bahara ertelemek icap etmişti. Tekrar İstanbul’a gidip dönmek çok masraflı ve zahmetli olacağından, kışı Fransa’da Toulon limanında geçirmek uygun görülmüştü. Nihayet Osmanlı donanması bu seferden de, en azından Güney Fransa’nın işgaline engel olmayı başararak dönmesini bilmişti.
Fransa kralı, Katoliklerin kurduğu Kutsal Birlik’e desteğini kesmek için 1595 de İspanya’ya savaş açtı. Bir taraftan da kendisine itaat etmeyen şehirlere otoritesini kabul ettirmeye çalışıyordu. Bu şehirlerden biri de koyu Katolik olan Marsilya’ydı. İstanbul’daki Fransa Elçisi Breves Kontu François Savary, Marsilya’yı itaate zorlamak için Osmanlı yönetiminden yardım istedi. Osmanlı hükümdarı III. Mehmet, Marsilya’nın ileri gelenlerine saray görevlileri ile bir mektup göndererek krallarına itaat etmelerini emretti. Osmanlı elçileri şehre vardığında Marsilyalılar, “Kral bizim mezhebimizden değildir. Biz ona itaat etmeyiz” dediler.                       III. Mehmet, bu durum üzerine Cezayir beylerbeyine 6 Eylül 1595’te bir ferman göndererek Marsilyalıların Fransa kralına itaat etmeleri için gereğini yapmasını emretti. Eğer itaat etmezlerse ele geçirildikleri yerde kendilerine ağır bir şekilde davranılacak diye bildirilmişti. Sonra bir uyarı olarak şöyle denilmiştir. “Fransa’da kral ile halk arasında din ve mezhep mücadelesi sona erip, kral İspanya üzerine büyük bir sefere çıkmıştır. Hâlâ tembih olunmuştur ki, Marsilyalılar tamamıyla İstanbul’dan alâkalarını keseler ve topraklarımızda alım- satım yapmayalar.”
Kısacası; dikkat ederseniz Fransa’ya bir defa değil birkaç defa yardım etmişizdir. Hatta Kanuni döneminde; dans ettikleri için “dans etmek densizliktir,” diyerek Fransa hükümetinin kulaklarını bile çekmişizdir. Yani bugün Fransa varsa ve Avrupa’da söz sahibi ise bunu Osmanlı Devleti’ne borçludur. Üstelik Fransızlara verilen kapitülasyonlar, bu ülkenin Doğu ticaretinden faydalanmasını ve zenginleşmesini de sağladı. Söyleyeceğim şudur ki; Avrupa sosyetesi ve soyluları iktidarlarını kaybetse bile unvanlarını bir türlü bırakmazlar, hatta soyları ve de unvanları ile övünürler. Bence birileri bu devletlere bizim de nasıl soylu ve yardımsever, bir millet olduğumuzu usulüne göre anlatmalı. …ve de kendi tarihlerine bakıp ondan sonra bizimle nasıl ve ne şekilde konuşulacağını bildirmelidir. Peki! Osmanlıların Orta Avrupa’daki faaliyetleri Fransa’yı yok olmaktan kurtardı. Ya! İngiltere Osmanlı’da nasıl bir yardım istedi ve de Osmanlı onları da yok olmaktan nasıl kurtardı. Onu da haftaya anlatalım.