"Evet seni gerçekten sevdim ama çektiğim eziyetten tükendim" diyen kaç kişi vardır acaba dünya üstünde... Bence azdır.
Çünkü seven, eziyet çekse de bunun katlanılması gereken bir şey olduğunu düşünür. Katlandıkça, bağlılığın güçlendiğini hisseder. Kendine itiraf edemez acı çektiğini ve hatta çektigi acının sevgisini beslediğini düşünür. Ne kadar da sadık olduğunu kendine sık sık hatırlatıp, bu ulvi yolda sarfettiği çabanın kendisini erdem sahibi yaptığını tekrar tekrar zikrederek tevazu içinde bununla avunur. Acı çektigi halde, gitmediğini sevdiğinin görüp takdir ettiğini zanneder. "Bak ben senin için neleri göze alıyorum, her şeyine katlanıyorum, sev beni" der yalvarırcasına içinden. Dile getiremez bir türlü çektiği eziyeti.

Dile geldiği anda zaten belli olmuştur bu aşkın kaderi. Uyanmıştır derin uykudan. Çırılçıplak kalmıştır kar yığınının üstünde. Buz gibi...
Büyük bir farkındalıktır tükendiğini anlamak. Bir şeylerin yanlış olduğunu idrak etmek...

Yavaş yavaş, seni sen olmaktan çıkaran bir zehirdir sevgi. İçten içe eritir, tüketir. Bu paradoksun kökeni; sevgiye ve sevilmeye olan ihtiyacımızdır aslında. Sevgi fakiriysek daha çok düşeriz bu tuzağa. Severiz çünkü sevilmek isteriz. İsteriz ki o da bizim gibi bizi sevsin. Biz daha çok severiz ki bekleriz o da bizi çok daha sevsin. Eğer ki onun bizi yeterince sevmediğini görürsek işte beynimiz bize o anda oyun oynamaya başlar. Doğruyu, yanlışı kaçırır zihnimiz. Sevgi tutsağı olmuşuzdur çünkü. Yapılan her kötü hareketi sineye çekmek gibi bir  tavır içine girer zihnimiz. Akıl aldanması halidir bu. Görür de görmeyiz, bir yanağımıza tokat vursa öbür yanağımızı çeviririz. Sevgi budur, Sevgi katlanmaktır diye garip bir ideoloji içerisinde kendimizi prangaya vurur, hapis hayatı yaşarız zihninizde. Uyanmak, "Hadi ordan" demek zor gelir. Uyku güzeldir çünkü, tüm acıları, tüm ağrıları unutturur...

Nasıl bir çelişkidir bu ya Rab'bim. Ölümüne sevmek, tükenene kadar sevmek, sahip olduğun her şeyi önüne sermek. Vermek, vermek, sürekli vermek. Hem de bir karşılık görmeden vermek. Bir karşılık beklemeden vermek. Ona ömrünü adamak. Dövse de, sövse de kopmamak. Her türlü aşırılığına, küfürüne, aldatmasına sabretmek. Sevmek, sevilmediğini bile bile sevmek. Öylesine tutkulu, öylesine saplantılı, öylesine mazoşistce. BİR TUHAF VAZİYET İŞTE...

Cahillikten belki, kendini düşünmemezlikten. Kendini değersiz görüp, değerli hissetmek için birine umutsuzca bağlanmaktan. Belki töreden, belki inançtan. Sevgisiz geçen bir çocukluktan... O yüzdendir ki baba sevgisini  olgun erkeklerde arar gencecik kızlar, ve o yüzdendir ki ana gibi kendini çekip çeviren, sarmalayan kadının koynunda huzur bulmak ister erkekler. Bir kaçış, bir sığınma halidir bu. Tek başına, kendini aciz hissetmektir. İşte o zaman, sevmek eziyettir.
Yalancı mıyım?