Biz biçimlendiririz, yoğunlaştırırız, engel oluruz veya bozarız. Enerji, her zaman mevcuttur ve onu, uygun bir biçimde kendimize çekeriz. Burada çekim yasası devreye girer. “Benzer benzeri çeker” buna karşılık, değişik olanlar birbirini iter. Hatta benzer, benzeri ile güçlenir. Yani yoğunlaşır. 
Bunu, piyanodan da biliriz. Bir tuşuna basıldığında, aynı akortlu telleri de titreşime başlarken, başka bir frekansa ayarlanmış diğer teller hareketsiz kalır. Düşüncelerimiz de belli bir frekansta titreşen enerjidir. Yani biz, her ne düşünürsek, aynı titreşimleri harekete geçiririz.
Bu tabii tersine de işler. Orada, dışarıda düşüncelerimizle aynı frekans da titreşen herşey, bizi de harekete geçirir. Düşüncelerimiz, kendine benzeyenlerin hepsini kendine çeken, görünmez bir mıknatıs gibidir. Neden zaten çok şeyi olanlara, daha çok şey gelir? Çünkü öyle düşünürler. Çünkü düşünce dünyalarında başka birşey mevcut değildir. Çünkü zenginliğe ait titreşimlerde yaşarlar.
Başarı, başarıyı çeker; mutsuzluk daha çok mutsuzluğu. Eğer mutuysak, mutluluğumuza paralel olarak, diğer herşey de yolunda gider. Tabii zira dünyaya pozitif gözler ile bakarız. Pozitif düşünceler, pozitif bir dünya yaratır. O zaman herşeyi başarabiliriz. Kullandığımız cümleler artık: “çok mutluyum”, “bütün dünya elimin altında”, “herşey yolunda” şeklindedir.
Ve gerçektende, dünya elimizin altındadır, zira evren, tüm bu cümleleri yakalar ve işleme sokar.
Ancak biz, fikrimizi değiştirdiğimiz anda ve mutluluğun artık bizi kucaklamadığını hissedersek, dünyayı tenkit ederiz ve dilek cümlelerimiz artık çok farklıdır ve bizim dilek cümlelerimizin değişmesine uygun olarak, kısa zamanda, yaşananlar da değişecektir.
İnsan, kendi durumunu kendisinin yarattığını fark etmeden, düşündüklerinin teyidini almaya başlar. Eğer bir gün boyunca kendi kendimizi inceleyecek olursak, bu tür emir cümlelerini, içimizden devamlı olarak söylediğimizi fark ederiz. Titreşim, titreşimdir ve bizim düşüncelerimizle ve tavırlarımızla yoğunlaşır. 
Kaynak: Pierre Franckh