Sonunda tam bana göre bir şarkı yazmışlar. Her gün ilaç niyetine güne bu şarkıyla başlayıp belli zamanlarda tekrar dinliyorum.Bayıldım sevgili Hande Yener, diline sağlık.
Diyor ki;
“Tanrım özene bezene yaratmış kulunu
Ben olmuşum herkesin en güzide sorunu
Umrumda değil, kimse taş olamaz yoluma
Kuralı ben koyarım girdiğim her oyunun,Aura meselesi bu şekerim
Ben tekim ve hepinize yeterim, Gerektiğinde beterim, Benden bi' tane daha yok”
Çok zaman benim ne büyük başım var, insanlar darda kalınca beni araya atıveriyorlar diye düşünürüm hep. Geçenlerde yine benzer bir olay yaşadım. Hiç alakam olmayan bir konuda önce adım kullanıldı, sonra “ay sen değilmişsin, pardon” denildi. Ama bu arada konunun muhatabı olan kişiyle de aramızda sert bir dil gelişti. Şu gıybet işini hiç anlamamışımdır. Cesaretin varsa, “ben böyle düşünüyorum” de, ortaya laf atıp kenara çekilme, paçan sıkışıncada yanlışlık olmuş diye aradan sıyrılma. Ağızdan çıkan ve dedikodu kapsamında söylenen sözler eninde sonunda kişinin karşısına çıkar. Bu nedenle ağızdan çıkan sözler tartılarak söylenmeli ve söylendikten sonra da unutulmamalıdır.Başkalarının sözlerini sana taşıyan bir kimse, bil ki senin sözlerini de onlara taşıyordur. Geçenlerde bir yerde okudum, diyor ki; Kimileri bizim varlığımızdan tirtir titriyor, kimleri de yokluğumuzda arkamızdan ahkâm kesiyor. Ne yapalım herkes hayattan farklı zevk alıyor. Ama İnsanların dedikodusunu yapmak, onu karalayıcı bir şekilde konuşmak çok yanlış bir davranıştır. Eğer yanınızda olmayan bir kişi hakkında konuşuyorsanız dedikodu, olmayan bir şeyi o kişiye olmuş gibi anlatıyorsanız bu bir iftiradır. Ve bunun yaradan katında cezası büyüktür.Size sevdiğim bir bilgelik hikayesi anlatacağım. Sivri dilli ve nezaketten yoksun bir kadın bir dedikodu yaymakla suçlanıyordu. Köyün bilgesinin huzuruna getirilen kadın “Söylediklerim bir şakaydı, sadece şaka” diyerek itiraz etti.“ Sözlerim başkaları tarafından yanlış anlaşıldı, ben suçlu değilim” diye bağırdı. Ancak dedikoduya maruz kalan mağdur “Temiz adımı kirlettin” diyerek adalet istiyordu. “Bunu düzeltebilirim” dedi suçlanan kadın. “Bütün sözlerimi geri alıyorum ve affedildiğimi varsayıyorum”. Bilge bu sözler karşısında başını salladı ve “Bu kadın yaptığı suçu anlamıyor. Zaman içinde aynısını yine tekrarlayacak” diye düşündü. Bunun üstüne kadına şöyle dedi: “Kuş tüyü yastığımı pazar meydanına getir. Yastığı kes ve içindeki tüylerin her yana dağılmasını sağla. Sonra da bana kuş tüylerini geri getir, her birini. Düşüncesiz sözlerin, bunu yapmazsan bağışlanmayacak”. Kadın bu isteği gönülsüzce kabul etti ve yaşlı bilgenin gerçekten delirdiğini düşündü. Gene de onu gülünç duruma düşürmek için yastığı pazar meydanına getirdi. Yastığı kesti ve kuş tüyleri her yanı kapladı. Kadın onları yakalamaya, kapmaya uğraştı. Her birini tek tek toplamaya çalıştı. Harcadığı güçten bitkin düşerken bu işin mümkün olmadığını anlayıverdi. Elinde çok az miktarda kuş tüyü ile geri dönerek “Onları toplayamadım, her yere dağıldılar” dedi içini çekip başını öne eğerek ve ekledi: “Tıpkı yaydığım dedikodunun sözlerini geri alamayacağım gibi. İşte böyle… Dedikodu yapmak ne kadar kolaysa, dedikoduyla işlediğin hatayı telafi etmen o kadar zordur. Kulağımıza küpe ola…
ALTIN KALEM, ALTIN YAZAR
Edebiyat ve sanat dünyasından önemli isimlerin buluşacağı Altın Kalem Ödülleri’nde Necip Fazıl Kısakürek Şiirde Vefa ödülü, Çocuk Edebiyatı Vefa ödülü Mevlana İdris, Şiirde Cahit Zarifoğlu yer alıyor. Bende “Kelebeğin Zamanı” serimle Altın Kalem ödülüne layık görüldüm. Bu ödül zamanda kendi branşlarında Altın kalem ödülü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Mehmet Sungur, Sinan Akyüz, Prof. Dr. İhsan Karaman, Barış Muslu, Metin Hara gibi isimlerin yanında yılın gazetecisi İsmail Karakaş, yılın fotograf sanatçısı Engin Uzun, yılın küratörü Marcus Graf gibi birçok değerli isime de veriliyor. "Yılın en büyük edebiyat buluşması olan Altın Kalem Ödüllerinde kişisel gelişim romanında Altın Kalem Ödülü almak muhteşem bir duyguymuş. "Durmak yok, yazmaya devam"
İSTANBUL MASALI
Saffet Emre Tonguç’un İstanbul’a rehberlik yapan kitabında, ibadethanelerinden saraylarına, müzelerinden yalılarına kadar yeni bilgiler ve çalışmalar yer alıyor.
Bilge bir gezgin, unutulmuş hikayelerin kaşifi, güler yüzlü, güzel insan diye tanımlıyor dostları. Bende içimden geldiği gibi sohbetler programımda tanıdım sevgili Saffet Emre Tonguç’u. Son derece mutevazi, sohbeti çok keyifli, hani konuşsunda biz dinleyelim dediklerimizden. Yaptığı işe aşkı gözlerinden okunuyor, yüreğinden dilleniyor. Derya deniz dediklerimizden. Gözlerinin içine bakarak konuşanlardan, yani o kadar eminki anlattıklarından. İyi ki tanımışım, iyi ki konuğum olmuş. Bir de imzalı İstanbul kitabını hediye etmesi beni kalbimden vurdu. Artık turlarına aboneyim demektir.
LEZZET VE TARİH NOKTASI: SARNIÇ RESTORANT
Bu hafta İçimden geldiği gibi sohbetler The Sarnıç restoranttan seslendi size. Konuklarımdan biri Saffet Emre Tonguç olunca mekanda hikayesini dinleyebileceğimiz tarihi bir yer olsun istedim. Hikayeyide ona anlattırdım. Binlerce yıllık su sarnıcının büyülü atmosferi The Sarnıç Restaurant’da modernizm ve eşsiz lezzetlerle buluşuyor.
Tarihi yarımadanın en meşhur sokağı, İstanbul’un saklı kalmış güzelliklerinden biri olan Soğukçeşme Sokak’ta yer alan The Sarnıç Restaurant, 1500 yıllık bir Bizans sarnıcının içinde bulunuyor. Büyük Saray ve civarındaki yapılara su sağlamak için M.S. 542 yılında Doğu Roma İmparatoru 1. Jüstinyen döneminde yapılmış sarnıç, zaman içinde toprakla dolmuş. Yok olmak üzere olan bu eşsiz mekan 1980’li yıllarda temizlenerek onarılmış ve restoran olarak kapılarını yeniden açmış.
2019 yılında, Roma döneminin görkemli atmosferini yansıtacak şekilde tekrar restore edilen sarnıç, 1 Eylül 2021 tarihinden itibaren The Sarnıç Restaurant adıyla üst düzey standartlara sahip lüks bir restoran olarak hizmet vermeye başlamış. Restaurant, Bizans mutfağından, Osmanlı Saray mutfağına, geleneksel Türk mutfağından, Orta Doğu mutfağına uzanan geniş ve sürprizlerle dolu menüsüne, dünya mutfağından seçkin lezzetleri de ekleyerek değerli misafirlerini “yeni nesil fine dining” deneyimi yaşamaya davet ediyor.
The Sarnıç Restaurant’ın konsepti deneyimli turizmci Semih Hazar imzası taşıyor, menüsü ise Executive Şef Ali Can Kürtül tarafından tutku ve özenle hazırlanmış. Yemekler mekanın müzik direktörü DJ Emre Doğuşlu’nun canlı performansı eşliğinde servis ediliyor. Restoranın barı ise birbirinden farklı ve lezzetli kokteyller ile öne çıkıyor. Yemekler şahane ötesi. Bu arada sevgili Semih’in misafirperverliği ve sıcak karşılaması mekanı unutulmaz kılıyor.
The Sarnıç Restaurant sizi, 1500 yıllık bir tarihin içinde enfes lezzetlerle dolu masalsı bir deneyime çağırıyor. İstanbul’da mutlaka gidilip yaşanması gereken yerlerden.
KONFORUNUZ İÇİN VİP BODRUM TRANSFER
Bodrum’da sıklıkla kullandığım gerçek konforu yaşadığım Vip Bodrum transferden söz etmek istiyorum. Vip Bodrum transfer Trip Adviser tarafından verilen Travel Choise Bodrum transfer şirketi ödülünü defalarca almış.
Çok konforlu araçlar. Sizi güleryüzle karşılayan personeli, sürücüsü ve güvenli sürüşleriyle Bodrum’a geldiğimde vazgeçilmezim. Çocuklarım içinde çok emin ve hatta geç saate geldiğimizde yataklarındaymış gibi çabucak uyumaya başladıkları son derece rahat araçlar. Bence Bodrum transferlerinde rahatlığı ve güveni arıyorsanız deneyin derim.
THE HOUSE OF GOD
Benim tatlı arkadaşımmenajer Berna Türkkan, uluslararası bir sinema filmi ile hem yapımcı hem de başrol oyuncusu olarak sinema sektörüne muhteşem bir imza attı. Dünya starlarının yer aldığı o müthiş festivalde Türk-Amerika-Avrupa ortak yapımı ‘’The House Of God’’ filmi de uzun metraj sinema filmi kategorisi yolcusu. Ömer Sarıkaya’nın yazıp yönettiği sinema filmi sıradışı konusu ve oyuncuları ile dikkat çekiyor. Başrollerde Fatih Karagöz, Berna Türkkan ve Baran Deniz’in yer aldığı projeye Wilma Elles, Ahmet Özal, Gürsel Ateş ve Seyithan Özdemir konuk oyuncu. Festival yolcusu olan film, konusu itibariyle derin mesajlar veren renkli bir proje olma özelliğini taşıyor. Ünlü bir iş adamının sevdiği kadınla evlenerek mutlu bir yuva kurması ile başlayan hikayede plazadan çadıra düşen ailenin acı dramı anlatılıyor.Filmin yapımcılığını ; Uğur Akkuş, George Edde, Ömer Sarıkaya, Fatih Karagöz ve BernaTürkkan yapıyor. Beltekin İkizler'in görüntü yönetmenliğini yaptığı filmin yönetmeni Ömer Sarıkaya: ‘’Bu filmde dünyaya vermek istediğim çok fazla mesaj var. Allah, hepimizi sevgiyle yarattı. Dünyada bütün canlılara yetecek kadar yer var hepimiz birbirimizi ezmeden hatta en küçük bir böceği bile ezmeden huzur içinde yaşayabiliriz. Cami, kilise, mağara, ev, orman, kainattaki her yer Allahın evidir.’’ sözleriyle filmin duygu yüklü bir proje olduğunu belirtiyor.Filmin hem ortak yapımcısı hem de başrol oyuncusu olan başarılı arkadaşım Berna Türkkan ise: " Yapımcılığı ve Oyunculuğu aynı projede yapmak benim için inanılmaz güzel bir tecrübeydi. "Allah" adı ile başlayan bir projeyle tüm Dünya Starlarının buluştuğu Cannes Film Festivali'nde yer almak kariyer hayatımın taçlanmasıdır. Yaradan'a ve vesile ettiği herkese çok teşekkür ederim" dedi. İzlenmeye değer filmler listemizde olmalı diyorum.
ÇOCUKLUK YANSIYIŞTIR ÖMRE
Sevgili Begüm Ünsal harika bir kitap yazmış. Bu hafta okunacaklar listemdeydi.Bugün büyüdüğümüzü sandığımız noktada, içimizdeki çocuk ne âlemde bir bakmalıyız. Bizden bugün yansıyanlarda dünden ne izler var? Hayat neşesi, koşulsuz sevgi, o hayretle bakışlar, oyunlar, bacası tüten ev resmi duruyor mu hala içimizdeki çocukluğumuzun yansımalarında? Yoksa bir çizgi bile çizemeyecek kadar yorgun, hayata küskün, hayretimizi kaybetmiş, oyunları unutmuş muyuz büyüdükçe yiten yıllarda? Bizler büyüdükçe kaybederiz o çocukluğun hazinelerini. Ama koruyabilirsek içimizdeki çocuğu, o devam eder, çocukluğun dünyasıyla bakışa, çocuklarla çocuk olmaya… Çünkü çocukluğun dünyası bambaşkadır ve ömürlük izleri yansır bize, her çocuk gülüşünden sessizce. Bu gülüşler yarımsa, çocukluklarımız yarımsa, yarım kalanlarımız tamamlanmak ister, en çok da çocukluğumuz. Bugün çocuklarımızın tamamlanmış bir çocukluk yaşamalarına yardımcı olurken, kendimizde yarım kalanlarımızı tamamlamak için niyetlenmeliyiz. Onlar çocukluklarını yaşarken, siz de onlarla çocuk olma anlarının tadını çıkarın. Onların dünyasını tanımaya çalışın. Hem siz şifalanın hem onlar. Yarım kalmasın anılar, gülüşler, çocukluklar. Çünkü çocukluktan tüm ömre yansıyışlar var. Çocuklarımızın yarına hediye çocuklukları için, bizde dünden kalan çocukluğumuzla, bugünde yeniden buluşmak için, varsa yaralarımızı iyileştirmek, yaralarımız yoksa çocukluğumuzun güzel anılarında yeniden mutlu olmak için emeklerimize değer. 40 kitap’tan sipariş verebilirsiniz.
MAJİ ART GALLERY FARKINDALIĞI ‘MERHABA’ DİYOR
Maji Art Gallery, 2023 Yaz Dönemi’nde Titanic Luxury Collection Bodrum Hotel'de, 3. Edisyonu gerçekleştirerek, 1 Haziran - 30 Eylül tarihleri arasında çağdaş sanatın en önemli sanatçılarına ve saygın sergilerine ev sahipliği yapacak.
Çağdaş sanatın önemli ve çok değerli sanatçıları ilk defa sergileyecekleri eserleri ile sizlerle beraber olurken, Bodrum’da ilk kez Nilay Özenbay’ın solo heykel sergisi açılarak sanatseverlerle buluşacak. Mehmet Güler, Bubi David Hayon, Özdemir Altan, Ertuğrul Ateş, İsmail Acar, Süleyman Saim Tekcan, Gülten İmamoğlu, Barış Cihanoğlu, Ahmet Özel, Gülveli Kaya, Nilay Özenbay, Zeynep Yazıcı, Can Özsobay, Yalçın Bilgin, Hüseyin Kuşataner, Halime Türkyılmaz, Haldun İplikçioğlu ve ART PROJECT sanatçılarımız solo ve karma sergileri ile sanatın gücü ve büyüsünü sizlere yaşatacak.
Maji Art Gallery, her zaman gösterdiği özenli ve detaylı planlama, profesyonel kurumsal kimlik, oryantasyon, PR gücü, koleksiyoner çevresi, teknolojik alt yapısı, aktif sosyal medya kullanımı, özgün ve farklı duruşu ile Titanic Luxury Collection Bodrum Hotel’de güçlü bir sanat farkındalığını yaz boyunca gerçekleştirmeye devam edecek.
Yaz döneminde solo ve karma sanat projelerimiz aralıksız devam ederken, dünyaca ünlü sanatçılarla yapılacak ve Bodrum’da ilk kez gerçekleşecek olan projeler de oldukça ses getirecek.