Osmanlı İmparatorluğu zamanında çıkan tüm gazeteler sansür memurlarının kontrol ve denetiminden geçtikten sonra yayınlanıyordu. Türk basınında sansürün ilk uygulandığı tarih ise 10 Mayıs 1876’dır. 24 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyet yürürlüğe girdikten sonra bu uygulamaya son verilmesi günümüzde “sansürün kaldırılması” olarak adlandırılmaktadır.

Bağımsızlık Savaşı boyunca Türk Basınının tamamını bağımsız ve ulusal bir basın olarak görmek son derece yanlıştır. Sansür, Türk basınına büyük zarar vermiştir. İşgal kuvvetlerinin yönetimi altında olan bir basının bağımsız hareket edememesini olağan karşılamak gerekir.

Yunanlılar, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal ettikten sonra, basma sansür koymuşlardır. İşgalden hemen sonra, 20 Mayıs 1919 tarihli Ahenk gazetesinde başyazı yeri boş çıkmıştır.

İzmir işgal Kuvvetleri Komutanı, İzmir gazetelerini kendi ülkesinin gazetesi gibi kullanmış; yasaklamaların, sınırlamaların İzmir basınında yer alması için zor ve baskı kullanmıştır. İzmir İşgal Kuvvetleri Komutanının 25 Mayıs 1919 günü İzmir gazetelerinde yayınlanan emriyle toplantı ve yolculuk serbestlikleri sınırlanmıştır.

Ancak İzmir basını, Kuva-yı Milliye hakkındaki bilgileri ne yazık ki sansür dolayısıyla tam olarak verememekte idi. Kuva-yı Milliye hareketinin doğuşu ve gelişimi hakkındaki haberler, 1919 Haziran’ından başlayarak İzmir gazetelerinde çıkmaya başladı.

Sansür nedeniyle Milli mücadele hareketi Türk gazetelerinde ya hiç yazılmıyor ya da Rumca gazetelerde yayınlandığı ölçüde ve sanki bir haydutluk olayı gibi gösterilerek yazılabiliyordu. 18 Haziran 1919 tarihli Ahenk gazetesi, Denizli’deki Kozmos gazetesinden naklen Denizli’deki Kuva-yı Milliyecilerin yaptığı hareketi zorbalık olarak göstererek yayınlamak zorunda kalmış; 19 Haziran 1919’da ise, gene Ahenk gazetesinde, Yunan Askerî Bildirisi yayınlanmış ve bunda Bergama’daki Kuva-yı Milliyeciler haydut, 25 Haziran tarihli Ahenk’te ise çete olarak gösterilmişlerdir.

Osmanlı döneminde Tarihi bir gelişme yaşanmış ve 1908 Yılında TÜRK BASIN BİRLİĞİ kurulmuştur.

1909’dan beri yürürlükte olan Matbuat Kanunu yerine, 1931 yılındayeni bir Matbuat Kanunu yayınlanması olmuştur. Kanunda yer alan “Hükümlere muhalefet eden gazete ve dergiler en büyük mülkiye amiri tarafından kapatılır” hükmüyle, iktidara karşı yapılan her türlü muhalif yayına yasaklama getirilmiştir. Yine gazeteciler arasındaki işbirliğini sağlamak, Cumhuriyet idaresinin kültür politikalarını yaymak, gazetecilik mesleğinin ve gazetecilerin gelişim ve ilerlemesine katkı sunacak çalışmaları yürütmek amacıyla, 1933 yılında Matbuat Umum Müdürlüğü kurulmuş ve bu müdürlük tarafından, 1935 yılında, Türk Basın Kurultayı düzenlenmiştir.

Türk Basın Birliği’nin kuruluş amacı ise kanunun beşinci maddesinde şu şekilde yer almıştır:
Birliğe dâhil Türk basın mensuplarının maddi, manevi, ferdi ve müşterek menfaatlerini müdafaa ve temin etmek, mesleğin şeref ve vekarını korumak, meslekte inzibat ve intizamı idame etmek, tesanüt duygularını kuvvetlendirmek, gazetecilik mektepleri veya meslek kursları açmak, beynelmilel meslek temasları yapmak, Türk basınını temsil etmek, matbuatı milli maksatlar uğrunda uyanık ve toplu bir halde bulundurmak, Cumhuriyetin menfaatlerine hadim kılmaktır.

Yukarıda da belirtildiği gibi, öncelikli amacı basın mensuplarının haklarını korumak, gazetecilik mesleğinin şeref ve onuruna sahip çıkmak, gazetecilik okulları veya meslek kursları açmak, uluslararası mesleki temaslar yapmak olan Türk Basın Birliği, ilerleyen zamanlarda, elindeki yasal yetkilerden dolayı, basını, siyasal iktidarın mutlak hâkimiyeti altına alan bir organ olmaktan öteye gidememiştir. İktidar, birliğin en yetkili kurullarında, kendi üyelerini görevlendirerek, Birlik üzerinde sürekli bir egemenlik kurmuştur.

 Atatürk, “Minber”, “İrade-i Milliye” ve “Hakimiyet-i Milliye” olmak üzere üç gazete çıkarmıştır. Yaptıklarını ve yapacaklarını halka duyurarak kamuoyu oluşturmak isteyen Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı andan itibaren basından destek almış ve basının gücünü en etkili şekilde kullanmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca bir asker, komutan, diplomat, politikacı ve devlet adamı değildir. Düşüncelerini ve yaptıklarını halka duyurmak için basının ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyordu. O, bir fikir adamıdır. O’nu gazeteciliğe yönelten ise fikir adamı olma özelliğidir.

Türk Basın Birliği (TBB) Türkiyede gazetecilik mesleğini kurumlaştırmak amacıyla yeniden 1939da kurulmuştur. Basın Birliği Kanununda gazetecilerle en geç 3 ay içinde yazılı mukavele yapılması, ücretli izin ve işten çıkarılan gazeteciye tazminat ödenmesi gibi gazeteciler için en temel mesleki haklar da sıralanmıştır. Ancak bu hükümler, yaptırımları olmadığı için, gazete ve mecmua sahiplerince birer tavsiye gibi görülmüştür. Türk Basın Birliği Konya temsilciliğini Araştırmacı Gazeteci  yazar Rahmetli Hanefi AYTEKİN( Konya Gazeteciler Cemiyeti Başkanlarından ) uzun yıllar yapmıştır.

10 Haziran 1946 yılında kurulan ve ülkemizin ilk gazeteciler cemiyeti olan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, bir basın günü oluşturmayı planlamıştır. Türkiye’de ilk gazetenin çıkış tarihine göre düzenlenmesi planlanan bu güne “Basın Bayramı” adı verilecektir. Ancak ilk gazete konusunda çeşitli görüşler bulunduğundan dolayı bir görüş birliği sağlanamamış, daha sonra Falih Rıfkı Atay tarafından bayramın her yıl 24 Temmuz tarihinde kutlanılması fikri ortaya atılmış ve kabul edilmiştir.

Milli Mücadele yıllarının merkezlerinden biri olan KONYA da Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin kuruluşundan dört yıl sonra Türkiye’nin ikinci ve Anadolu’nun ilk Gazeteciler cemiyeti kurulmuştur. KONYA GAZETECİLER CEMİYETİ 1950 den bu yana faaliyetlerini sürdüre gelen Türkiye’nin en köklü bir basın mesleki kuruluşudur.Aynı zamanda Konya Gazeteciler Cemiyeti Hanefi AYTEKİN’in Başkanlığı döneminde Türkiye Gazeteciler Cemiyetinden sonra ilk kez anadoluda BAYRAM GAZETELERİni çıkartan Gazeteciler cemiyeti olarak tarihimize geçmiştir.

Türkiye Gazeteciler cemiyeti kuruluşu sırasında; İlk gazetenin çıkışı konusundaki tartışmalarda ise bazı kişiler, Osmanlı İmparatorluğu sınırları dahilinde ilk Osmanlı Türk gazetesi olan Takvim-i Vekayi’nin yayınlandığı 1831 çıkış tarihini doğru olarak kabul etmişlerdir. Ancak Takvim-i Vekayi’nin resmi gazete olmasından dolayı ilk çıkan Türkçe gazete olmadığını, İlk Türkçe gazetenin 1861 yılında yayınlanmaya başlanan Tercüman-ı Hakikat olduğuda bir gerçektir.

 Atatürk’ün Gazeteciler ve Basın ile ilgili tarihe geçen sözleri, düşünceleri ise şöyledir;

Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir. (1922)

Önem ve yüceliği cihan medeniyetinde açıkça kendisi gösteren basına, hükümetimizin birinci derecede önem vermesi; bu hususta sarf edeceği mesaiyi, millete ifa ile mükellef olduğu hayırlı hizmetlerin baş tarafına koyması yüksek Meclisin kesinlikle isteyeceği hususlardandır.(1922)

Gazeteciler, kanunun ve umumun menfaatlerinin aksine muamelelere şahit ve vakıf oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdır. (1923)

Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz. (1923)

Gazete lazım… Bunun için yalnız okullara önem vermek yeterli değildir. Şimdiye kadar cahil kalanlara da fikir vermek ihtiyacı vardır. Ve bunun için de önemli vasıta basındır… (1923) 

Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanmasının, ne derecede nazik bir vaziyet olduğunu söylemeye lüzum görmem. Her türlü kanuni kayıtlardan evvel bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasi telakkilerine olduğu kadar vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususi telakkilerin üstünde olan, yüksek menfaatlerine de dikkat ve hürmet etmek manevi zorunluluğu, asıl bu mecburiyettir ki umumi düzeni temin edebilir. Bununla beraber bu yolda yanılma ve kusur olsa bile; bu kusuru düzeltecek etken ve vasıta; basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir. (1924)

Özel maksatla neşriyat yapan bazı gazetelerin, halkın ekseriyeti üzerinde yaptığı tesir, her memlekette olduğu gibi o gazetelerin lehinde değildir.(1924)

Türkiye basını milletin gerçek ses ve iradesinin doğduğu yer olan cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale oluşturacaktır. Bir düşünce kalesi, düşünce yolu kalesi. Basın görevlilerinden bunu istemek, cumhuriyetin hakkıdır.(1924 izmir gazetecilerle)

Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir.(1925)

Cumhuriyet devrinin kendi anlayış ve ahlâkını taşıyan basınını yine ancak Cumhuriyetin kendisi yetiştirir. Bir taraftan geçmiş devir gazetelerinin ve adamlarının düzeltilmesi mümkün olmayanları ulusun gözünde belirlenirken, öte taraftan Cumhuriyet basınının temiz ve feyizli sahası genişleyip yükselmektedir. Büyük ve soylu ulusumuzun yeni çalışma ve uygarlık yaşamını kolaylaştırıp özendirecek işte ancak bu anlayıştaki basın olacaktır. (1 Kasım 1925, TBMM)

Bilerek veya bilmeyerek yabancı kaynakların etkisine kapılanlar vardır. Bunlar fikirleriyle, sözleriyle toplumsal bütünlüğümüzü zayıflatacak çalışma içine girmiş bulunuyorlar. Vatandaşlar, bu gibileri tanımalı ve onların sözlerindeki gerçek anlamı bulmaya çalışmalıdırlar. (1925)

Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır. (1929)

Memlekette kalem özgürlüğünün de demokrat bir idareye lâyık ağırbaşlılıkla kullanılmakta daha dikkatli bulunulacağını umarım. Özgürlüğü kötüye kullanmanın sebep olduğu birçok felâketleri çekmiş olan bu memlekette, bu dikkate özellikle gerek olduğu inancındayım. (1930)

Aşağı insanların para ile yaptırdıkları basın mücadeleleri vardır. En adî yalanları yaymada basının kullanıldığı görülmüştür. Basın ve fikir özgürlüğünün karşı karşıya kaldığı başka tehlikeler de vardır. Basının ve hatta fikir derneklerinin, millî hükümetin etkisinden kurtularak, siyasal ve ekonomik gizli amaçlara âlet olmasından korkulur. Basının para ile satın alınabilmesi, milletlerarası yüksek para âleminin basın üzerinde gizli etkisi ya da sadece yabancı devletlerin örtülü ödeneklerinin etkisi, işte bunların kamuoyunu aldatma ve yanıltmasından gerçekten korkulur.

Fakat, özgürlükten çıkacak bu fenalıklar, asla çaresiz değildir. Evvelâ, basın özgürlüğüne yasal bir sınır çizilir. İkinci olarak,gazeteler, özel bir örgüt yaparak, bununla kendi üzerlerinde ahlâkî bir etki yaparlar. İlk zamanlarda bir kazanç işinden başka bir şey olmayan gazetecilik, toplumsal bir kurum haline gelebilir. Bundan başka, halkın fikrî ve siyasî eğitimi de bir teminattır.

Halk, birçok gazeteleri okumaya ve onları birbirleriyle kontrol etmeye ve gazetecilik yalanlarına inanmamaya alışırlar. Bütün bunların üstünde, her şeyin açık olması nedeniyle, iyi niyetin gelişeceğini ve hayatî sorunlar üzerinde iyi niyet sahibi insanların daima çoğunluğu oluşturacaklarını kabul etmek uygun olur. Çünkü, her zaman dünyanın yarısını ve bir zaman dünyanın hepsini aldatmak mümkündür. Fakat, bütün dünyayı her zaman aldatmak mümkün değildir.

Deneyim göstermiştir ki, her şeyi söylemekten insanları menetmek, asla mümkün değildir. Fakat, millî eğitim ve büyük manevî kuvvetlere karşı hükümetin uygun hareket tarzı sayesinde, isyancı fikirlerin yayılmasına izin vermeyecek toplumsal bir ortam yaratmak mümkündür. Fakat herhalde, her şeyin söylenmesine izin vermek ve bunun karşısında söyleyenlerin fiile geçmesini bekleyerek önlem almakla yetinmek de anlamsızdır. Bütün halkın harekete geçtiği gün, onları durduracak kuvvet yoktur.

Tıbbî bir sağlığı koruma bilgisi olduğu gibi, toplumsal bir sağlığı koruma bilgisi de vardır. Her ikisi aynı ilkeye dayanır. Maddî mikropları yok etmek mümkün olmadığı gibi manevî mikropları da yok etmek mümkün değildir. Fakat, kişinin vücudunda maddî bir sağlamlık yaratmak mümkün olduğu gibi, toplumsal yapıda da manevî bir sağlamlık yaratmak ve bu yolla bir karşı koyma zemini hazırlamak mümkündür.
(1930 Atatürk’ün kendi el yazmaları )

Basın, hükümetlerin siyaseti üzerinde geniş ölçüde etki yapan büyük bir kuvvettir. (Cumhuriyet gazetesi, 31.10.1930)

Atatürk ilk basın toplantısını 16 OCAK 1923 de İZMİT de yapmıştır.

Ülkemizde Basın meslek ilkelerine uygun, kişi hak ve hürriyetlerine saygılı, tarafsız ve objektif bir yayıncılık anlayışı; toplumda basına güveni artırmasının yanında, kamuoyunun yanlış  bilgilendirilerek yönlendirilmesinin  önüne geçecektir. Toplumsal değerlere saygılı, sorumluluk bilinci içinde, tarafsız bir anlayışla görevini yerine getiren. Milletin temiz vicdanının özgür sesi olan basın, demokratik toplum düzeninin korunmasının en büyük teminatıdır.

Bizde Bıkmadan, usanmadan, zor koşullarda, gece, gündüz demeden büyük bir özveriyle görevlerini yerine getiren tüm basın mensubu gazeteci ve yazarlarımızın radyo ve televizyonlarda program yapan tüm arkadaşlarımızın 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı’nı kutlar, huzur, sağlık, mutluluk ve nice, nice başarılar dilerken ebediyete intikal eden duayen gazeteci- yazar büyüklerimize, şehit olan mensuplarımıza vazife üzerinde hakkın rahmetine kavuşan kardeşlerimize yüce yaradandan rahmetler niyaz eder, mekanları cennet olsun deriz…