Anadolu'da kurulmuş olan pek çok devletler bulunmaktadır. Özellikle bu devletler döneme damgasını vurmuş belirli bir topluluğu yönetmiş olan devletlerdir. Anadolu'da kurulmuş olan devletlerden birisi de Rum Pontus Devleti'dir. Rum Pontus Devleti en çok araştırılan ve en çok tartışılan devletler arasında yer almaktadır.

“Pontuslular” ya da “Pontuslu Rumlar” diye anılan ve Rumcanın Romeika denilen bir diyalektini kullanan topluluğun, MÖ 4. yüzyıldan beri Karadeniz kıyılarında koloniler kuran Yunanlıların; bölgenin yerli halklarından olan Gürcülerin MS 4. yüzyılda Hristiyanlaşmış kolları olan Tzanlar ile Lazların ve 1204 yılında Konstantinopolis’in 4. Haçlı Seferlerini takiben Latinlerin eline geçmesi üzerine Trabzon’a yerleşen Bizanslı soylu ailelerin karışımı olduğu sanılır.

Roma İmparatoru Jül Sezar, M.Ö 47 yılında Pontuslular ile arasında geçecek olan Zela Savaşı için Tokat'a geliyor.İlk kez Anadolu'da Tokat Zile'ye gelen Sezar, burayı imparatorluk sınırlarına katmak istiyor ve döneminin en kanlı savaşlarından birisi yaşanıyor. Birçok askerini kaybetmesine rağmen savaşı zaferle tamamlayan Jül Sezar, savaştan sonra "veni, vidi, vici" yani "Geldim, gördüm, yendim" sözünü söylüyor. Roma'ya gönderdiği mektuba da sadece bu üç kelimeyi yazan Sezar, tarihin en kısa ve anlamlı mektubunu Zile'de yazmış oluyor.

Bu gruplar bölgenin Osmanlı idaresine girdiği 1461 tarihinden sonra zorunlu göç ve zorunlu ya da gönüllü ihtida hareketlerine rağmen varlıklarını sürdürmüşlerdi.  1893 nüfus sayımına göre Osmanlı Devleti’nin Rum tebaasının sayısı 2 milyon 332 bin 197 idi. Bunun 450 bin kadarı Karadeniz (Pontus) bölgesinde yaşıyordu. 

Bu halkların Osmanlı dönemindeki hikayesini bir başka zamana bırakıp konumuzla ilgili önemli bir dönüm noktasına gelirsek; Yunanistan bağımsızlığını 1821’de ilan etmiş ancak sınırlarının tanınması 1832’de mümkün olmuştu. O zamanlar Yunanistan, Yunan Yarımadası ile Ege Denizi’ndeki Kiklad Adaları’nı kapsıyordu. Yunanca konuşanların ağırlıkta olduğu Girit, Ege Adaları, Epir, Teselya, Makedonya ve Trakya Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kalmıştı.

Pontus Rum Deleti̇ Sinirlari

19. yüzyılın Yunanlı politikacıları için bu toprakları Konstantinopolis (İstanbul) merkezli bir imparatorlukta toplamak en önemli siyasi projeydi. Daha sonra Yunanistan Başbakanı olacak olan liberal çizgideki Elefterios Venizelos ilk görüşün destekçisi; İstanbul’da ikamet eden Patrik III. Yuvakim ise ikinci görüşün destekçisiydi. Bu görüşlerin Anadolu’daki temsilcileri ise Samsun bölgesinden sorumlu Amasya Metropoliti Ghermanos (Germanos) Karavangelis ile Trabzon Metropoliti Chrisanthos (Hrisantos) Filippidis oldu. Yani, Germanos Yunanistan’a bağlı bir Pontus fikrine yakınken, Hrisantos Bizansçı çizgide otonom (özerk, muhtar) bir Pontus fikrini savunuyordu.

Balkan Savaşları’yla birlikte başlayan ve Anadolu köylüleri tarafından bir bütün olarak hiç de iyi karşılanmayan seferberlik, kilise ve okulların propagandası ile kendi toplum önderleri tarafından kendilerine “kurtarıcı” olarak sunulan yabancı ordulara karşı savaşmaları söz konusu olduğundan Pontuslular tarafından daha da kötü algılanmıştı.

1903 Pontus Rumlari Ameri̇kan Okulunda

Aralık 1914’teki Sarıkamış felaketinden sonra İTC’nin Amele Taburlarına karşı tavrı sertleşmiş ve Sivas, Erzurum, Muş, Diyarbakır, Urfa ve Trabzon’da bazı taburlar imha edilmişti. Bu taburlardan kaçarak silahlı ya da silahsız olarak memleketlerine dönen gayrimüslimler 1900-1907 yılları arasında Kastoria Metropoliti iken Makedonya’daki Bulgar isyanında epey tecrübe edinen Samsun Metropoliti Germanos’un yardımlarıyla silahlı birlikler halinde örgütlenmişlerdi.

Trabzon Metropoliti Hrisantos ise Anadolu’daki Rum topluluğunun Türk topluluğuyla işbirliği yaparak barışçıl bir şekilde ilerleyebileceğine ve birlikte yaşamanın kaçınılmaz olarak Rum öğesinin üstünlüğüne yol açacağına inanan ademi merkeziyetçi şahsiyetlerden biriydi. Nitekim göreve seçilir seçilmez kendi topluluğuna yönelik yoğun bir propaganda kampanyası başlattı, Türk yetkililerine yönelik olarak da “iyi geçinme politikası” uygulamaya girişti. İlk iş olarak, Ağustos 1914 seferberliği sırasında Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey’le görüşerek şehrin silah altına alınan Rum halkının, Trabzon’da sivil görevlerde görevlendirilmesini sağladı ve böylece Rumların tehcire uğramasını önledi.

 “Gürcistan’daki Batum kentinde, Pontuslular Ulusal Meclisi kuruldu. Pontus’u bağımsız bir devlet olarak ilan eden bu meclisin adı, Pontus Parlamentosu’ydu. Başpiskoposun gölgesi her yerde hazır ve nazırdı. Müslüman erkekler korkudan, muhacir olup, kaçıp gittiğinden aileleri ve küçük çocukları ise savunmasız kalmıştı. Başrahip Müslüman çocuklara çorba dağıtan mutfaklar oluşturdu ve ilk kez Müslüman çocukları için belediyeye bağlı bir ilkokul yaptırdı. Başrahip diplomasi yürüterek, geleceğin tüm toplumlarını kapsayacak eşitlikçi bir demokrasi için Pontus’a yeni bir ruh ve yeni politikalar getirmeğe çalıştı.”

Bunlar olurken Ruslar, Osmanlı ordusunun ardında ikinci bir cephe açmak için Bafralı Rumları silahlandırmaya başlamış, Temmuz ayında halk arasında Vasil Usta olarak tanınan Vasilis Anthopoulos adamlarıyla Sivas’ta bir askerî hapishaneyi basarak bir Rus generalini kaçırmıştı. Bu hareketi ile Rusların sempatisini kazanan Vasili Usta yanında on adamıyla Trabzon’a geldi ve burada Rus istihbaratıyla temas kurdu. Bir Rus torpidosu ile Samsun’a çıkarılan ve burada Rum çeteleri kurarak Türkleri oyalamakla görevlendirilen Vasil Usta, Çarlık rejiminin yıkılmasını takiben Rusların çekilmeye başlaması üzerine inisiyatifi ele aldı ve civarındaki Türk köylerini basarak, insanları öldürmeye başladı. Ancak hükümet kuvvetlerince köşeye sıkıştırılınca dokuz adamıyla Trabzon’a sığındı ve savaşın sonuna kadar orada kaldı ve orada öldü.

Batum merkezli yarı bağımsız yapı, Ekim 1917’de Rusya’da devrim olması üzerine, “Trabzon Sovyeti” adıyla Sovyet Rusya’ya katılınca, Giresun’un eski Belediye Başkanı Kaptan Yorgi’nin oğlu Konstantin Konstanidis, Lenin’in “halkların kendi kaderini kendilerinin belirlemesi” yolundaki tezlerinden cesaret alarak 4 Şubat 1918’de Marsilya’da çeşitli ülkelerden Pontus temsilcilerini bir araya getiren Tüm Pontuslular Kongresi’ni topladı. Toplantıya destek için Leon Troçki’ye bir telgraf çekildi. Telgrafta şöyle deniyordu:

“Pontus ve yakın bölgelerden gelen Pontusluların yanı sıra ABD, İsviçre, İngiltere, Fransa, Mısır ve Avrupa ile Amerika’nın diğer ülkelerinden gelen temsilcilerin Marsilya’da düzenledikleri konferans, Rus ordusunun geri çekilmesinden sonra ülkenin Türk egemenliğine yeniden girmemesi için sizden bu ülke için kendi kaderini tayin hakkını tanımanızı istemektedir. Arzumuz, Rusya sınırlarından Sinop’a ve iç bölgelere de yayılan bir alanda bağımsız bir devlet inşa etmektir. Sizden bu sonucun oluşması için aktif olarak müdahale etmenizi istemekteyiz. Sizin sonuç alıcı desteğinize güvenmekteyiz ve şimdiden teşekkürlerimizi iletiyoruz.”

Ancak Troçki bu çağrıya yanıt vermedi ve Sovyet Rusya’dan yardım istedi bu da kongreye ev sahipliği yapan Fransızların pek hoşuna gitmedi. Anadolu ile ilgili planlarını sınırlı tutmanın daha akıllıca olacağını düşünen Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos da harekete aktif destek vermedi.

Rum Pontus Çetesi̇2

Büyük devletler, Ermenilerin ve Rumların kaderi hakkında birbiriyle çelişen kararlar verirken, Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu topraklarında yeni bir sayfa açılıyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılan Osmanlı İmparatorluğu, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi uyarınca asker kaçaklarına af çıkarmış ama Rum çeteciler arasında pek etkili olmamıştı. Rumlar, Samsun, Merzifon, Amasya bölgelerinde örgütlenmeye devam etmişler, hatta Kasım ayı içinde Merzifon yöresindeki bazı Türk köylerini yağmalamışlardı. Ancak bölgenin diğer yerlerinde farklı durumlar da yaşanmıştı. Örneğin Ünye ve Fatsa’da geri dönen Ermeni ve Rumlar eski mallarını ve pozisyonlarını barışçı biçimde geri alırken, Rize ve Ordu’da Rumlara karşı Müslüman ahaliden ciddi bir direniş olmuştu. Trabzon’da ise Rumlar şehir içinde güvendeyken, şehir dışında saldırılar yüzünden adım atamıyorlardı.

19 Mayıs 1919’da 9. Ordu Müfettişi sıfatıyla Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal’in esas görevi, mütarekeyi tehlikeye düşüren bu çatışmaları önlemekti. Mustafa Kemal 22 Mayıs’ta İstanbul’a gönderdiği üç rapordan birinde şöyle diyordu: “Sağlam kaynaklardan öğrendiğime göre, Rus cephesinin çökmesi sırasına orada gizlenmiş olan silahlı komitacıları Rusya’dan gizlice getirme emri verilmiştir. Bu komitacılar esas olarak Samsun çevresinde toplanmışlardır ve güçleri 2 bin 500 adama ulaşan çeteler birkaç yıldan beri buldukları her fırsatta Müslüman halka karşı kanlı öç alma eylemlerine girişmektedir.”

Teşkilat-ı Mahsusa’nın son lideri Hüsamettin Ertürk’e göre Mustafa Kemal Samsun’a gelir gelmez Havza’da, yörenin namlı kabadayılarından “Topal” lakaplı Osman Ağa ile görüşmüştü.

Pontus Rum Devleti̇ Bayraği

Aralık 1919’da Batum’da “Pontus Cumhuriyeti” adıyla bir heyet kuruldu. “Pontus Cumhuriyeti/Heyeti”ni bir süre sonra resmileştirmek adına seyahat belgeleri düzenlendi, mahkeme kuruldu, harita yapıldı ve bayrak tasarlandı. Bu gelişmeler yaşanırken sadece Yunanistan değil diğer devletler de Karadeniz’deki azınlıklar üzerinde çalışmalar yaptı. Ancak bu devletlerden Amerika’nın, Pontus meselesi ile yakından ilişkili olan Amerikan Board misyonerleri yüzünden ayrı bir yeri vardı. Adı geçen misyonerler Merzifon Amerikan Koleji ile bölgede yaşayan Rumları etkisi altına almak için faaliyetlerde bulundu. Amerikan Koleji’nin faaliyetleri karşısında Ankara Hükümeti önlemler aldı. Rumların bu faaliyetleri karşısında Osmanlı Hükümeti gibi Ankara Hükümeti de bir takım tedbirler almak zorunda kaldı.

23 Nisan 1920’de TBMM’nin kurulmasının ardından Pontus’taki “güvenlik tehdidi” için Sivas’ta bulunan III. Kolordu bölgeye sevk edildi. 18 Eylül 1920’de diğer altı mahkemeyle birlikte olağanüstü yetkilerle Sivas İstiklal Mahkemesi kuruldu. Kasım 1920’de Samsun’daki Yunanistan vatandaşı Rumlar sınır dışı edildi.

30 Eylül 1920’de Kral Aleksandros 25 Ekim’de ölmüş, Venizelos hanedan bunalımlarının eşliğinde yapılan seçimde iktidarı kaybetmiş, 19 Aralık’ta Alman yanlısı Kral Konstantinos Atina’ya dönmüştü. 10 Ocak 1921’de Birinci İnönü Muharebesi’nin kazanılmasından sonra insiyatif tamamen Ankara’dan yana dönmüştü.

Bu tarihten itibaren Ankara Hükümeti, Pontus Rumlarına karşı tutumunu iyice sertleştirdi.  Şubat 1921’de, Samsun’daki Rum eşrafından 72, Bafra’dakilerden 11 kişi tutuklanarak yaklaşan harekâtın işareti verildi. Nisanda “Sakallı” Nurettin Paşa komutasındaki Merkez Ordusu, Bafra bölgesindeki Rum çetelerine karşı ilk operasyonu başlattı. Haziran ayında Yunan kruvazörü Kilkis’in İnebolu’yu bombalaması üzerine Ankara, bölgedeki tüm Rumların sürülmesine karar verdi ve Samsun, Bafra ve Alaçam bölgelerinden ilk kafileler yola çıktı.  Topal Osman’ın 47. Alayı, 6 Mart 1921’de patlak veren Koçgiri Kürt isyanını bastırdı.

Sonuçta, hakkında “Koçgiri, Samsun ve sair yerlerde gayri mesul kuvvetler kullanmak, Pontusçu bir Rum’dan rüşvet almak, Rum sevki sırasında herkesin gözü önünde yağmacılık yaptırmak ve Pontusçuların dağlara çıkmasına meydan vererek, İslamları zarara uğratmak” suçlamaları olan Nurettin Paşa’nın görevine; Koçgiri İsyanı’na katılanları müzakereye açık olmalarına rağmen Topal Osman’a katlettirilmesi ve Samsun’un ileri gelenlerine seyahat yasağı getirmesi sebebiyle Kasım 1921 tarihinde son verildi.

Kurulmasi Planlanan Pontus Rum Devleti Sinirlarini Gösteren Hari̇ta

Nurettin Paşa’nın yargılanması, 16 ve 17 Ocak 1922’de Meclis’te tartışılsa da Mustafa Kemal Paşa’nın ısrarlı çabası Meclis’i bu karardan vazgeçirdi. 8 Şubat 1922’de Merkez Ordusu da lağvedildikten sonra “Pontus Harekâtı”nı yürütme görevi Cemil Cahit Bey’in komutanlığındaki 10. Fırka’ya verildi.

Yapılan tespitlere göre Rum çeteleri bu bölgede 1921 yılı sonuna kadar 279’ u Erbaa ‘da olmak üzere 1641 Türk’ü katletmiş, 323’ ünü yaralamış, 3723 evi yakmışlar, yolcuları soymuşlar, ana ve babalarının gözleri önünde azımsanmayacak sayıda kız ve gelinlerin namusu kirletmişlerdir.

Sinop-Gerze Dranaz dağı yolu üzerindeki Bürnük köyünde rum çete reisi harbo'nun ve adamlarının kaldığı kurtlu han'a baskın yapıp işlerini bitiren Osman Ağa, hanın duvarına ikaz mahiyetinde yazdırdığı yazıda; "Rum pontuslular! Vatana ihanet edenler ve Türk ahaliye eziyet çektirenler, yerlerde gördükleriniz gibi tepelenecektir" MİLİS YARBAY OSMAN AĞA (sayfa: 235 yazar Ö.Erden Menteşeoğlu)

10. Fırka, ordunun önünden kaçarak Harput ve Malatya bölgesindeki dağlara sığınan son çetecileri de temizleyerek, 1923’ün Şubat ayında Pontus Meselesi  resmen bitirilmiş oldu

Bunlar olurken Rumlar Yunanistan’dan yardım istediler ama Venizelos hükümeti onlara cevap bile vermedi, çünkü Venizelos’un kendine göre daha somut ve gerçekçi hedefleri vardı. Sovyet Rusya ise,  Batum’daki Pontus çetelerini dağıttığı gibi, bunların liderlerini de  Türklere teslim etti.

Mustafa Kemal,  24 Temmuz 1923’te Lozan’da imzalanan anlaşmanın  onaylanacağı  TBMM’nin 13 Ağustos 1923 günlü açılışında yaptığı uzun konuşmasında “Şimalde Karadeniz’in en güzel ve en zengin sahilleri üzerinde tesis edilmek istenilen Pontus Hükümeti taraftarları ile beraber tamamen bertaraf edilmiştir” demiştir.

1893 yılında Osmanlı Devleti’nin Rum tebaasının sayısı 2 milyon 332 bin 197idi. Bu nüfusun büyük bölümü 1914-1924 arasında ağırlıklı olarak Yunanistan’a ve SSCB’ye göç etti. 1927 nüfus sayımında tüm Türkiye’de sadece 119 bin 822 kişinin ana dili Rumca idi.