4 Kasım 1933 günü Yunanistan Devleti Mustafa Kemal’in doğduğu eve bir hatıra plaketi koydu. Bu plakette şunlar yazılı idi; “Türk Milleti’nin büyük müceddidi(önderi) ve Balkan ittihadının(birliğinin) müzahiri(destekçisi) Gazi Mustafa Kemal bu evde dünyaya gelmiştir.” İşte düşmanları tarafından bile övgü ile bahsedilen bu lider; Faşist İtalya ve Nazi Almanya’ya karşı Balkan birliğini kurmuştu. Mustafa Kemal’in Balkan Antantı oluşturduğu o günlerde İtalya bu oluşumda rahatsız olmuştur ve Türkiye’ye gözdağı vermek için Ege denizinde bazı yığınaklar yapmaktadır.. Münir Hayri Egeli o günleri şöyle anlatıyor: Habeşistan Savaşı’nın başlamasından önce, İtalya'nın Rodos'a askeri yığınakta bulunduğu günlerdeydi. 

Bir akşam yine Mustafa Kemal’in sofrasına çağrılanlar onu ayakta ve balkonda gezinmekte buldular. Mustafa Kemal Dış İşleri Bakanı’nı kastederek: “-Tevfik Rüştü nerede?” Sofradakilerden biri: “-Ankara Palas’ta, bazı elçilere bir ziyafet veriyor.” Mustafa Kemal: “ -Biz de oraya gitsek olmaz mı?” Etrafındakiler boşuna Mustafa Kemal’i buna protokolün müsait olmadığına inandırmaya gayret ediyorlar. Fakat O’nun kesin karar verdiği bir konudan geriye çevirmek kimsenin haddi değildir. Otomobillerle, Ankara Palas'a gidilir. Elçilere ziyafet verilen salona giren Mustafa Kemal, Arnavutluk Elçisi, Asaf Bey’in yakınında ve giriş çıkış kapısını iyi görebilecek bir yere oturuyor. O dakikadan itibaren salondan içeri ve dışarı kimsenin geçmesi mümkün değildir. Şimdi konuşulanları takip edelim, Mustafa Kemal: “ -Asaf Bey, gazetelerde bir takım resimler görüyorum, Arnavutlukla operet mi oynanıyor? Diyor. Bu sözleriyle o zamanlar yeni kral olan Zogo'nun sorguçlu resimlerini kastettiğini anlamakta gecikmeyen elçi ne söyleyeceğini şaşırıyor. Mustafa Kemal devam ediyor: “-Cumhuriyetten ne zarar görüldü ki, Arnavutluk'ta krallık ilan edildi? Hem, takip edilen politika da tehlikelidir. İtalya’nın Arnavutluk’u Balkanlar’da bir basamak yapması ihtimalden uzak değildir.” 

Bunu duyan İtalyan Büyükelçisi, savunmaya başlayınca Mustafa Kemal: “-Haber aldığıma göre, Roma'da bazı öğrenciler sefaretimizin önünde nümayiş yapmışlar. Antalya'yı istemişler. Antalya sigara paketimidir ki, sefir cebinden çıkarıp atsın. Antalya buradadır. Buyurun alın! Hem benim bir teklifim var. Eğer hakikaten böyle bir şey düşünülüyorsa Mussolini cenaplarına müsaade edelim. Antalya'ya asker çıkarsınlar. Bütün çıkarma tamam olunca savaşırız. Mağlup olan hakkına razı olur.” İtalya Büyükelçisi hayret etti: “-Ekselans bu bir savaş ilanı mıdır?” Mustafa Kemal: “Hayır, diyor. Ben burada bir fert olarak konuşuyorum. Türkiye’de savaş ilanı ancak Büyük Millet Meclisi izniyle olur. Fakat unutmayınız ki, gerektiği zaman ‘Büyük Meclis’ Türk Milleti’nin duygularına tercüman olmakta gecikmez.” Konuşmasının sert ve kararlı olması üzerine, İsmet Paşa'ya telefon edilir ve Ankara Palas'a çağrılır. Mustafa Kemal de bunu haber alınca etrafındakilere: “-Hükümet geliyor, biz gidelim!”  Diyerek Ankara Palas’ı terk eder.

Çankaya'ya dönüldüğü zaman herkes Mustafa Kemal’in gayet normal olduğunu hayretler içinde seyrederken Mustafa Kemal: “-Artık İtalya ile savaş tehlikesi yok.” Der ve kısa bir süre sonra dediği çıkmıştır. Rodos'a yapılan yığınak Habeşistan'a dönecektir! Hakikaten kısa bir süre sonra Habeşistan savaşı başladı. Yani İtalya Mustafa Kemal’in korkusuz ve kararlı tutumunu gayet iyi anlamış ve Mussolini özür anlamında şöyle demiştir; “Gazi'yi azim ve irade sahibi ve faaliyet adamı olarak tanıyorum. Kendisi, memleketinin istiklâl kahramanıdır. Yalnız bu sıfatı bile kendisini muazzam tarihin ön safına koyar.”      Kısacası; barışta güçlü olanla savaşmak zordur.