Avukatlık mesleği, İzmir sevdası ve Vakıf çalışmaları sacayağına oturttuğu hayat kazanında güzel hizmetler üreten çağdaş bir Türk kadını: AZRA (AKGÖNENÇ) İNMELER Oğuz Çetinoğlu: Tutukluluk sürelerini sınırlayan düzenlemelerin yürürlüğe girmesi ile yaşanan gelişmeleri, değerlendirir misiniz ? Av. Azra (Akgönenç) İnmeler: Ülkemizde son yılların en ciddî bunalım konusu hukuka ilişkin olup genelde uygulama, özelde tutukluluk süreleri, toplumun en önemli problemidir. Ülkemizdeki tutukluluk süreleri, bir hukuk devletinde kabul edilemez ölçüde uzundur. Daha önceki yıllarda Ceza Mahkemeleri Usulü Kanunu (CMUK), geçtiğimiz yıllarda Ceza Mahkemeleri Kanunu (CMK) adı altında yürürlüğe konan Ceza Yargılama Usulü’ne ilişkin kanunların tedbir kapsamında pek çok alternatif yöntem öngördüğü ortadadır. Dâvânın selameti hâkim için öncelik taşır. Hâkimler, şahsın hürriyetinden mahrum kalmasını çok fazla önemsenmezler. Yıllar süren, hükme dönüşmüş tutukluluk hâli, Yargıtay’ca kararın bozulması veya tutuklunun suçsuz olduğunun ortaya çıkması gibi telafisi mümkün olmayan dramatik sonuçlar ülkemizde hiç de az değildir. Böylesi mağduriyetlere yol açan dâva ve kişilerin varlığı bütün hukukçularca bilinen gerçektir. Yargıtay’ın 10 yıla kadar tutukluluk kararı, bundan böyle bütün hâkimlere rahatlatıcı imkânlar sağlamakla birlikte, sanık/şüpheli kişinin 10 yıl tutuklu olarak yargılama süreci yaşayamaya mahkûm edilmesi, büyük bir hukuk hatâsıdır. Bu uygulama; kişilik haklarını ortadan kaldıran, hukuk devleti kavramını zedeleyen ve kanun devleti anlayışını yerleştiren bir yapıdır. Kesinlikle ve her halde değiştirilerek en fazla 3 yıllık bir süreye indirilmesi uygun olur. Aksi uygulamadaki ısrar otokratik (1) bir rejim çağrıştırır ve toplumu hukuk düzenine baş kaldırmaya yöneltebilir ki, bu devletin temel yapısını hırpalar. Devletin varlığı, adaletin varlığı ile doğru orantılıdır. Eğer fertler adalete güvenlerini yitirirlerse, sosyal sıkıntıların artması kaçınılmazdır. Çetinoğlu: Ülkemizde tutukluluk sürelerinin uzun oluşu, hangi olumsuzluklardan doğuyor ve hangi olumsuzluklara sebebiyet veriyor? İnmeler: Mesleğimi icra ettiğim uzun yıllar içerisinde; Ceza Kanunu’nun suç saydığı fiilleri işleyenlerin, cezalarını çekmeleri gereğine inandıklarını, adalete güvenlerini gördüm. Sanıkların önemli bir yüzdesi, cezasını hak ettiğini düşünür. Ancak, tam aksine suçsuz olduğunu iddia edenler de az değildir. Her iki gruptaki tutuklular, dâvasının bir an önce sonuçlanmasını bekler. Ancak bu bekleme süresinin 10 yıl olması insafla bağdaşamaz. Neticede, mahkemeler daha etkin ve hızlı sonuca gitmek, Yargıtay ise denetimini daha doğru, hızlı ve tolere (2) edilebilir bir sürede tamamlamakla yükümlüdür. Mâzeret tabiî ki vardır. Hepimiz yargının yükünün ağırlığını biliyoruz ancak, mâzeret kişiyi hürriyetinden mahrum etmenin bedeli olamaz. Çetinoğlu: Adalet sisteminin işlemesi, yalnızca adalet teşkilatının sorumluluğunda mıdır? Polisiye tedbirler bazında ve anaokulundan üniversiteye kadar eğitim alanında konu ile ilgili olarak neler yapılabilir? Çetinoğlu: Yargıda hızla yeniden yapılandırmaya gidilerek, Adlî Kolluk kurulması, Adlî Posta birimi oluşturulması ve gerek iddia gerekse savunma mensuplarına dâvanın delillerinin en hızlı ve doğru şekilde toplanmasına imkân verecek alt yapı hazırlanması gerekmektedir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Divan’ı kararları gibi insan olma haysiyetiyle doğrudan ilgili milletlerarası normları Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir an önce ve eksiksiz uygulamak mecburiyetindedir. Çetinoğlu: Hukukî düzenlemeler yapılırken, Türkiye’nin AB üyesi az nüfuslu bir ülkesine nazaran özel şartlarının, iç ve dış güvenlik açısından farklılıklarının bulunduğu göz önünde bulundurulmalı mı? İnmeler: Ülkemiz, son yıllarda Avrupa Birliği ülkeleri kanunlarını Türkçeye çevirip, iç hukuka mal etme yöntemi uygulamaktadır. Temel normlar bakımından pratik bir çözüm olarak görülebilirse de, ülkemizde yetişmiş birbirinden değerli, fevkalade bilgili hukukçularımız, akademisyenlerimiz vardır. Bu kadro ile bünyemize uygun kanunlar yapılabilir. Bu durumda, hem toplumun temel değerleri ile çatışmayan, hem örf ve âdete ters düşmeyen, hem de milletlerarası kanunlara uyumlu olabilen mevzuat oluşturulabilir. Böyle bir düzenleme ile toplumumuz rahatlatılabilir. 2011 yılında hâlâ çözümlenmemiş hukuk meselelerini konuşmak, bu güzel ülke ve insanları için hüzünlü ve ayıptır. Çetinoğlu: Hukuk sistemimizi hakkındaki genel görüşlerinizi alabilir miyim? İnmeler: Adalet, devletin temelidir. Bu çok ciddî bir beyandır. Bu beyan; devlet teşkilatının, fertlerle olan ilişkilerinde adaletle davranacağının, ihtilafların âdil olarak çözüme kavuşturulacağının teminatıdır. Adalet, yargının varlığı ve yargı tarafından devlet teşkilatının denetimi ile gerçekleşir. İşte bu sebeple de Kuvvetler Ayrılığı Rejimi, hukuk devleti için büyük ve hayatî öneme sâhiptir. Böylece Devlet teşkilatının her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tâbi olup, kişiyi devlete karşı korurken, devletin otoritesinin kanunî çerçevede uygulanabilmesinin teminâtı da yine yargıdır. Çetinoğlu: Hukuk sistemimizin caydırıcı özelliklerini yeterli buluyor musunuz? İnmeler: Adaletin yalnızca yargı kurumlarının yargılamalarıyla gerçekleşmesini beklemek çok da akılcı olamaz. Öncelikle adalet kavramı ve içeriği ciddî olarak tanımlanıp, insan haklarıyla ilişkisi net biçimde ortaya konulduktan sonra eğitim ve öğretim sistemimizde yer verilip adalet kavramının insanlarımız tarafından benimsenmesini ve özümsenmesini sağlamak gerekir. Eğitim yaşında 20.000.000 genci, bu kavramlarla tanıştırmakta büyük faydalar vardır. Zabıta, güvenlik güçleri, Jandarma, adlî kolluk gibi görevlerdeki kişilerin, devlet teşkilatı adına görev yaparken kişiyle ilişkilerini âdil bir düzeyde sürdürmeleri için eğitilmeleri gereklidir. Eğitilmiş personel, vatandaşların da kanunlara uygun hareket etmeleri, kendisi dışındakilerin haklarına saygılı olmaları gibi olumlu sonuçlar doğurur. Böylece adalet anlayışı, tabana yayılır. Neticede adalet soyut bir kavramdır. Özümsendiği oranda değeri anlaşılabilir ve ihtiyaçlara cevap verebilir. Adaletin tezâhürü (3) yargılama ile mümkün olur. Hukuka ve dosyaya derinlemesine vâkıf hâkimler eliyle sosyal hayata yansır. İyi yetişmiş, sosyal değişimleri izleyen, toplumla ilgili gelişmeleri anlayan hâkimlerin, kanunları yorumlamalarındaki kıstasları adaletin gerçekleşmesinde önemli bir dışa vurum olur. Toplumu rahatlatan, vicdanları tatmin eden yargı kararları ve haklının eninde sonunda hak ettiğini kazanacağı inancı toplum düzenini olumlu yönde etkiler. Her türlü haksızlığın, kanunsuzluğun, zorbalığın mutlaka cezalandırılacağı inancı, toplumlara daha huzurlu bir hayat sağlar. Suçun daha aza indirilmesine yardımcı olur veya suçun hiç işlenmediği bir ortam oluşur. Cezaların ağır veya hafif olmasının sosyal açıdan suçu önlemek veya caydırmak gibi bir etkisi olduğu kanaatini taşımıyorum. Hatırlanmalıdır ki idam cezasının varlığı dahi pek çok suçun işlenmesini önlememiştir. Kaldı ki, cezaların ağır veya hafif, kısa veya uzun süreli olması profesyonel suçlular dışında, (ki onlar sayı itibâriyle azınlıktadırlar) suç işlemenmesinde belirleyici kıstas değildir. En önemli faktör, hak ve adalet kavramlarının kişilerce bilinmesidir. Hak aramak yolundan sonuç alınamayacağı endişesinin varlığını inkâr edemeyiz. Bir başka deyişle, suç işleyenin kesinkes cezalandırılacağı ve kararın, çok uzun olmayan bir sürede açıklanıp uygulanacağı inancı, suçların, haksızlıkların azalmasına katkı sağlar. Geciken adaletin, adil olmadığını da vurgulamalıyız. Çetinoğlu: Adalet mekanizmasında, kapsamlı bir düzenleme için tavsiye ve tekliflerle katkıda bulunmanız talep edilse, neler söylerdiniz? İnmeler: Yargının en önemli problemi; siyasetin yargı üzerindeki etkisidir. Adaletin siyasete âlet edilmesidir. Devlet teşkilatının en tehlikeli girişimidir. Zira siyasetin kendi değerler sistemini yargı yoluyla fertlere kabul ettirmeye yönelmesi toplumda ciddî kırılma, güvensizlik, ayrışma gibi olumsuzluklara yol açar. Yargıya olan güven kaybolur, fertler kendilerini çâresiz hisseder ve artık kendi hakkını kendi yöntemleriyle koruma içgüdüsü ortaya çıkar. Bu tehlikeli bir süreçtir. Tarihte çeşitli kereler yaşanmış, tehlikeli sonuçlara ulaştığı görülmüştür. Yargıyı siyasîleştirmekten kesinkes ve mutlaka ve derhal vazgeçilmeli, toplum vicdanını rahatsız edecek ve bir grup kişiyi ‘Öteki’leştirerek ayrıştırma sonucu doğuracak girişimden uzaklaşılmalıdır. Adaletin devletin temeli olabilmesinin ilk şartı; bağımsız olmasıdır. Bağımsızlık, özlük hakları da dâhil, hâkimlerin özerk bir kuruma bağlı olmalarını gerektirir. Hâkim gerek maaşı, gerek çalışma ve araştırması, gerek kararları bakımından özerk ve dokunulmaz olmalıdır. Tâyin ve terfiler bağımsız özerk bir kurum aracılığıyla gerçekleştirilmelidir. Denetimi de bu kurum tarafından yapılmalıdır. Adlî personelin, yazı işleri müdürlüklerinin eğitimli ve tecrübeli olmalarının sağlanması, sayılarının artırılması, İstinaf Mahkemelerinin (4) bir an önce çalışmaya başlaması ve yine en önemlisi hâkimlerin meslek içi eğitime tâbi tutulmalarıdır. Böylece hâkimlerimiz; İnsan Hakları, Avrupa Mahkemesi ve Adalet Divanı prensipleri ve kişi hürriyeti ile ilgili bilgi güncellemelerini tamamlayacaklardır. Bunlar yapılırsa yargılamaların standardı yükseltilir. Bu çalışmaların, hemen şimdi başlaması, adaletin varlığı ve sürdürülmesi için mecburîdir. Çetinoğlu: Hukuk sistemimiz konusunda verdiğiniz doyurucu bilgiler için teşekkür ederim. İnşallah insanımız için, devletimiz için hayırlı sonuçlara ulaşılmasına vesile oluruz. Efendim; dostlarınız, sizin İzmir hayranı olduğunuzu söylüyorlar. Sizi bu konuda da konuşturmak istiyorum: İzmir, güzel yurdumuzun özel ve güzel şehri, İzmir’in sizi cezbeden özelliklerini ve güzelliklerini sorsam? İnmeler: Bir sevdadır İzmir. Meltemiyle, gün batımıyla, deniziyle, (‘gevrek’ dediğimiz simidi ile, tabii yaşama alanlarıyla, kuşları, köpekleri, kedileri, balıkçı tekneleri, yelkenlileri, dünyanın birçok denizinden her gün gelen yük ve yolcu gemileriyle, Kadifekalesi’yle gizemli bir ihtişama bürünmüştür. Hasan Tahsin’iyle buram buram Kurtuluş ve Cumhuriyet kokar. Atatürk sevgisiyle, Zübeyde Hanım saygısıyla, Cumhuriyete olan vefasıyla, genç-güzel kızlarıyla, efendi, genç, yakışıklı erkekleriyle, birbirine, komşusuna, yolda rastladığına, tanımadığına saygılı insanlarıyla bir sevdadır İzmir. İzmir 24 saat yaşar. Saygıyla, sevgiyle, korkusuzca yaşar. Güzelliğinin farkındalığıyla, yüksek eğitim düzeyiyle, bol sayıda tiyatro grubuyla, 15’in üstünde resim galerisiyle, 2 senfoni orkestrasıyla, Devlet Tiyatrosu’nun 3 sahnesiyle, operası ve ülkenin en büyük ve mükemmel akustikli konser salonu (Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi) ile, Özel Bale ve Dans okullarıyla, Fuarlarıyla, 7 adet Üniversiteleriyle, Tekstil Tasarımındaki Fuarlarıyla, 9 yıldır yapıla gelen öykü günleriyle şiir günleriyle ve her türlü entelektüel ihtiyaca cevap veren söyleşi, konferans, panel, sempozyumları ile, 25. Uluslararası Müzik Festivaliyle, Avrupa caz günleri ile keyifli, dostça hayat biçimi ile yaşanası bir şehirdir İzmir. Çetinoğlu: Cam giydirilmiş binalar İzmir’de de bol miktarda var. Onları; ‘şehrin gayrimeşru çocukları’ olarak isimlendirmek mümkündür. Nesebi sahih çocukların …yâni Türk-İslam kültürünün zevk ürünü olan binaların özlemi içerisindeyiz. Bu konuda sizin görüşlerinizi duygu ve düşüncelerinizi konuşalım mı? İnmeler: İzmir 1960-1970’lerde eski kimliğini, iki katlı evlerin yıkılıp çok katlı binalar yapımıyla hayli yitirmiştir. Ancak aydın halkı hatâyı fark edip, kalan eski yapıları koruma altına almıştır. Bin yıllık Kemeraltı Çarşısı, Kızlarağası Hanı, Agora üçlüsü tarihi günümüze taşırken, içindeki 18.-19. yüzyıl yapıları toplum hayatına yeniden kazandırılmıştır. Mücevher kıymetindeki hanlar, köşkler, camiler, fabrikalar, İzmir’in latif, nezih, kibar, sevecen kimliğini çevresine sessiz biçimde ilan etmektedirler. Yarış atları, hipodromu, at yetiştiriciliği ve biniciliği kadar ülkenin en iyi basketçilerini, en değerli atletlerini, popüler futbolcularını, başarılı tenisçilerini İzmir yetiştirmektedir. İzmir; sporun faydalarının bilincinde, yelken sporu dalında hayli ileri bir seviyededir. Yüzme ve hentbol ile diğer sporlar, İzmir’de yaşayanların hayatlarında bir süre de olsa yer alan faaliyetlerdir Zengin deniz mahsulleri birbirinden lezzetli sebze ve ot yemekleri, tadını başka hiçbir yerde bulamayacağınız mezeler, ramazan sofralarındaki ekmek dolmaları, restoranların Ramazan ayındaki fasıllı iftarları şehre ve şehir insanının hayatına renk katar. Oruç tutmayanların da top atılıncaya kadar saygıyla beklediği şehirdir İzmir. Yeni binalarda yeni tekniklerin kullanıldığı gözlenmektedir. Pek fazla mimarî özellik taşımayan binalara, biraz da İzmirlileştirilmiş formatta kısmî camlama yapılmaktadır. İzmir’e dışarıdan gelen müteahhitler ille de gökdelen diye ısrar ededursunlar, İzmirli depremle yaşamayı bildiği için bu isteklere destek vermemektedir. Şehrin siluetinin yüksek yapılarla bozulmasına karşı çıkılmaktadır. Çetinoğlu: Sizce İzmir’in gün ışığına çıkarılmamış, unutulmaya yüz tutmuş saklı hazineleri var mı? Onlardan söz eder misiniz? İnmeler: İzmir’de yaşayan İzmir’i sever. Bir akşamüstü boyoz (İzmir’e ait hamur işi poğaça gibi) kuyruğunda sıra beklerken önümdeki 45-50 yaşlarındaki bey ‘Hanımefendi, biliyor musunuz ben K…… ilinden 6 ay önce İzmir’e geldim. Nasıl mutluyum anlatamam. İnsanlar güler yüzlü, kimse kimseye karışmıyor. Kızlarım istedikleri kıyafetle okula gidiyorlar, konu komşu dedikodu yapmıyor. Ailece çok mutluyuz. İzmir’e gelişimizi biz milat belledik, hep konuşurken İzmir’den önce veya İzmir’deyken sözünü kullanıyoruz.’ Dediğinde, ilk sözüm; ‘Hoş geldiniz. İyi ki geldiniz.’ oldu. Bilmem ifâde edebildim mi? Bu şehirde hayatı, eski aileleri, eski köşkleri anlatan çok sayıda kitap vardır. En önemlisi Yazar Yaşar Aksoy’un İzmir ve Karşıyaka’ya ait kitaplarıdır. Her ikisinde de ailemizden uzun uzun söz edilmiştir. Bu şehirdeki birçok büst, anıt, şehir halkının ortak girişimiyle yapılmıştır ve korunur. Cumhuriyetin 50. kuruluş yıldönümünde yapılan Atatürk Devrimleri Anıtı Karşıyaka’da bir grup Karşıyakalı tarafından yaptırılmıştır. Babam da bu kişilerden biridir. Çetinoğlu: Kimi kişiler, güzel İzmir’imizi, olumsuz sıfatlarla anıyorlar. Bu olayın kökeninde yatan sebepler ve yanılgılar hakkında neler söylemek istersiniz? İnmeler: İzmirli ilericidir. İnsanı sever. Kendine benzemeyeni de sever. Farklı fikirleri söylerseniz, dinler. Susturmaz. Kavgayı sevmez. Zira İzmirli kavganın sözün bittiği yerde başlayacağını bilir. İzmirli entelektüeldir, söyleyecek çok sözü vardır. İzmirli yabancıya anlayışla yaklaşır. Kimse kimseyi dışlamaz. İzmirli terbiyeli ve saygılıdır. İzmirli ahenk ve mutluluk içinde yaşar. İzmirli okur. Kitap satışları en yüksek ilimizidir. Kitap fuarları yüzbinleri toplar. Yeni fikirleri destekler İzmirli. Çağdaş ve düzeyli yaşamanın hakkı olduğunu bilir, modern hayat anlayışı tam da İzmir’e göredir. İzmirli cesurdur, vatanseverdir, iyi niyetlidir yalandan haz etmez. Kandırılmayı sevmez. İzmirli kendisini aptal yerine koyana nazik davranır, yine de kendi bildiğini okur. Yani yapar gâvurluğunu! Çetinoğlu: Yalnız yöneticiler değil, şehir halkı da şehre değer kazandırmalılar. Nasıl ve ne yaparak? İnmeler: Sosyal hizmetler bakımından İzmir’deki dernekler harika çalışmalar yapıyorlar. Sokak çocukları derneği, çocukları sokaktan kurtarmıştır. Hastane Dernek ve Vakıfları büyük çapta sağlık sektörüne destek olur. Eğitimde ise neredeyse bütün okullar hayırsever İzmirlilerin arsası, evi, parasıyla yapılmıştır. İzmirli kesintisiz bir sosyal yardım, destek gayret ve çabası içindedir. İzmir’de kişiler birbirlerini tanırlar ve sosyal hizmetlerde destek verme yarışındadırlar. Böylesi bir şehirdir. Bu şehirde, çok yakında bir Heykel Fuarı kurulması gerektiğini düşünüyorum. İzmir’de Güzel Sanatlar Üniversitesi kurulmasının lüzumuna inanıyorum. Denizin, ulaşımda daha fazla kullanılması gerektiğini düşünüyor ve harika körfezde bir yat limanı yapılması ihtiyacını hissediyorum. İzmir, İzmir gibi olmalı İzmirlinin istekleri dikkate alınarak mutabakatla ve bütün ilçelere eşit ağırlıkla paylaşıma özen gösterilmeli bu verimli pırlanta şehri ilelebet koruyup kollamalıyız. Çetinoğlu: İzmir Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı ile Ege Kültür Vakfı’nın kuruluşunu, çevrenizdeki sanat ve kültüre gönül vermiş dostlarınızla gerçekleştirdiniz. Ege Kültür Vakfı’nın başkanısınız. Yaşadığınız şehre, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla hizmet etmek sizde nasıl bir duygu oluşturuyor? İnmeler: İzmir’in önemli ve büyük iki vakfının; kurucusu olmanın verdiği keyif ve gururla her iki Vakfın birbirini tamamlayan özelliklerini şöyle değerlendirmek mümkündür: 1- İzmir Kültür Sanat Eğitim Vakfı çağdaş beğeni düzeyinde kalitesi, kalibresi belli üst bir çizgiye oturmuş, bütün sahne sanatlarını içeren etkinlikleri İzmirliye sunmaktadır. Milletlerarası üst seviyede orkestralar, dans ve bale toplulukları, Devlet Türk Halk Dans toplulukları, Türk ve yabancı folklorik dans grupları, İzmir ve ilçeleri sahnelerinde İzmirliyle sanat ve kültür alışverişinde bulunmuştur. Dünyadaki sanat açısından son gelişmeler, İzmirlinin ayağına getirilmektedir. Caz günleriyle, değişik bir beğeni düzeyini oluşturmaya çalışmakta, müzik âleti öğretimi ile çocukların eğitimine, beste yarışmaları ile çok sesli Türk müziğine destek vermeye devam etmektedir. Bir yandan da Müzik Müzesi kurularak bölgede bir ilk gerçekleştirilmektedir. 2- Ege Kültür Vakfı; *1990 yılında Kültür ve Tabiat Varlıklarının korunması, onarılması, restorasyonu, değerlendirilmesi, yaşatılması, yeniden kullanıma elverişli hâle getirilmesi için proje önerileri ve çeşitli teşebbüslerle bu varlıkların topluma kazandırılmasını sağlamıştır. *Ege’nin tarihî ve kültürel geçmişine uyum sağlayacak kültür ve sanat merkezleri yapımı, İzmir’i bir kültür ve sanat şehri hâline getirecek projeler desteklenmiştir. *Ege’de geleneksel Türk Sanatlarının stilize edilerek yaşaması ve sürekliliğinin sağlanması, gösteri sanatları, el sanatları, plastik sanatları geliştirilmiş ve desteklenmiştir. *Çağdaş sanatlar ve sanatkârlar desteklenmiş, gelişmelerine katıda bulunulmuştur. *Kuruluşundan bu yana geçen 20 yıl içinde: 9 konser, 5 konferans, 8 tarihî eser koruma-onarım projesi, 8 çevre ile ilgili proje (kompozisyon yarışması) 1 milletlerarası müzik kongresi, 2 milletlerarası sempozyum, 3 defile,1 resim sergisi, 5 sahne gösterisi, 8 kültür yapıları ile ilgili proje, 4 kitap basımı, 9 yıldır devam eden dil desteği, 12 yıldır devam eden seramik tabak yarışması, 6 kültür gezisi gibi etkinlik gerçekleştirilmiştir. *Yalnızca ana başlıklarla kısaca sunduğumuz etkinlikler, gerçekte, yoğun ve büyük etkinliklerdir. Efes antik şehrinin gece ziyâretine açılması için ışıklandırılması sağlanmıştır. Cumhuriyet’in 75. yılında ‘Türk Müziğinin Dünyadaki yeri’ adlı, 18 ülkeden müzikolog, hoca, müzisyen, eleştirmen, müzik bürokratı ve sanatçısıyla ülkemizin pek çok üniversitesinden değerli profesörlerin katıldığı üç tam günlük etkinlik düzenlenmiştir. 15 yıl devam eden İlköğretim Okulları 4. ve 5. sınıflar arası ‘Çevre’ konulu kompozisyon yarışması gibi etkinliklerle çevre bilinci oluşturulmaya çalışılmıştır. *Vakfımız; bir yandan toplumu bilinçlendirmek, diğer yandan şehre değer katacak ve sanat-kültür anlayışını kitlelere ulaştıracak klasik değerlerimizi, el sanatlarımızı desteklemek amaçlı faaliyetleriyle 20. yılını doldurmuş olan Ege Kültür Vakfı; İzmir için pek çok önemli teşebbüslerde bulunmaya devam edecektir. Çetinoğlu: Gerek İzmir Vakfı’nın, gerekse Ege Vakfı’nın geçmiş dönemlerdeki etkinliklerine bakıldığında, batı kültürüne ağırlık verildiği gözlemleniyor. Gelecekteki programlarınızda İzmirlileri yerli-klasik sanatlarımızla ilişkilendirme ve/veya ilişkileri geliştirme projeleriniz var mı? İnmeler: Yurdumuzun sâhip olduğu pek çok güzel el sanatını, Vakfımızın orta vadeli planında Müzeleştirmek, ancak, aynı zamanda el sanatlarının üniversite işbirliğiyle stilize edilip, kayıt altına alınarak gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak hedeflerimizden biri olup, bu konuda teşebbüslerimiz devam etmektedir. Aslında proje bazında kaleme alınmış, uygulaması için Yönetim Kurulunda görüşülmüş pek çok girişim, bir yandan alt yapı çalışması, plan ve bütçe hazırlığı, diğer yandan mâlî destekçi arayışı ile sonuçlandırılmaya yönelik çalışmalar devam etmektedir. Ege Kültür Vakfı gelecek on yıl içinde mutlaka çok önemli projelere imza atacak, yöremizin kültür hayatında etkin olmayı sürdürecektir. AZRA (AKGÖNENÇ) INMELER: 1947 yılında İzmir’de doğdu. Edebiyatçı bir anne ve avukat bir babanın kızıdır. İzmir’in Karşıyaka İlçesi’ndeki Ankara İlkokulunda okuduktan sonra İzmir Amerikan Kız Kolejini bitirdi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1971 yılında Makine Mühendisi Rıdvan İnmeler ile evlendi. İzmir’de avukatlık yapmakta olan Azra İnmeler’in biri ekonomist, diğeri Gemi İnşa Mühendisi olan 2 kızı var. LÜGATÇE: (1) otokratik: Kendi kendini tenkit etme, özeleştiri. (2) tolore: Hoş görmek, anlayışla karşılamak. (3) tezâhür: Ortaya çıkma, belirme. (4) İstinaf Mahkemeleri: Sulh ve asliye mahkemeleri gibi ilk derece mahkemeler ile temyiz mahkemeleri arasında yer alan ikinci derecede yüksek mahkemedir. Hazırlanan tasarıya göre ülkemizde 9 şehre kurulacak olan ‘Bölge Adliye Mahkemesi’ olarak da bilinmektedir. Bina inşaatlarının bu yaz bitirilmesi ve önümüzdeki adlî yıla yetiştirilmesi hedeflenmektedir. İstinaf Mahkemeleri’nin lehinde ve aleyhinde görüşler vardır. İddialara göre; Yargıtay'ın iş yükü azaltılacak, adalet daha kısa zamanda tecelli edecektir. İstinaf Mahkemeleri; Avrupa Birliği dayatmasıdır. Bu mahkemeler, Cumhuriyet’in ilk yıllarında vardı. Ülkenin üniter yapısını bozmamak, yerel içtihatlar oluşturmamak için kapatılmışlardı. OĞUZ ÇETİNOĞLU