80 küsür sene önce tenis maçı izlerken fotoğrafı var, yüzerken, sahilde kumda otururken, kürek çekerken, at binerken, konser izlerken, zeybek oynarken, dans ederken, heykel incelerken fotoğrafı var.

Salıncakta çocuk gibi gülerek sallanırken bile fotoğrafı var.

O dönemin kıyafetlerine, ayakkabılarına bakıyorsun; her haliyle dünyanın imrendiği bir lider görüyorsun. Bu kadar güzel bir örnek insan nasıl olabilir? Ama oldu, bütün dünya gördü, halen görmekte işte!

Hayvanlarla fotoğrafları var, çocuklarla, okulda genç kızlarla, delikanlılarla, cephede askerlerle, komutanlarla; dahası köylülerle, şairlerle, yazarlarla, sanatçılarla...

Dua etmişliği de var, vaaz vermişliği de.

"Bana yeniden üniformamı giydirtmeyin!" deyip ültimatom vermişliği de var.

Tek bir ağacı kesmemek için koca köşkü yürütmüşlüğü de var, bozkır Ankara'ya  Atatürk Orman Çiftliği'ni kurmuşluğu da...

Kalbine kurşun yemişliği de var ülkesi için; savaştan savaşa koşmuşluğu da.

Yirmi iki yıl, tam 22 yılını cephede geçirmişliği, o güzelim ayaklarını asker potinlerinden çıkarmamışlığı, askeri tayınını yemeden sofraya oturmamışlığı da var; bir çok ülke liderini sofrasında ağırlamışlığı da var.

Ama ne acıdır ki "Evde yiyecek kalmadı oğul" diye mektup yazan anacığına:

"Bu para Milli Mücadelenin parasıdır. Vatanı kurtarmak için topladık, konunun ehemmiyeti büyük, size şu an para gönderemem anacığım, şimdilik evdeki halıları satın” demişliği de var.

Ve tarihin görüp göreceği en yoksul, en çaresiz savaşlarından birinde "Geldikleri gibi giderler" demişliği de var. Ömrünü, emeğini, aklını, sevgisini milletine verdiği gibi, tüm malını mülkünü de milletine bağışlayıp geçmiş bir Atamız var. Alıntıdır.