Arşiv Uzmanı ve Kütüphâneci İSMET BİNARK ile ASLÎ DEĞERLERİMİZ üzerine konuşmamızın ikinci ve son bölümünde Demokrasi, millî kültür ve kültürün unsurlarını ele aldık.

Oğuz Çetinoğlu: Demokrasiden söz ediyorduk. Azınlık milliyetçiliği ile demokrasi bir arada yaşayabilir mi?
İsmet Binark: Son yıllarda ülkemizde demokrasiyi tehdit eden en önemli gelişme, azınlık milliyetçiliğidir. Bu tür talepler, demokrasinin vazgeçilmez ön şartı olan millî birliği ortadan kaldırmak suretiyle, toplumu etnik gruplar topluluğu hâline getirir. Millî devletin olmadığı yerde, demokrasiden de söz edilemez.
İnsan hakları, din ve vicdan hürriyeti demokrasinin zarurî bir gerçeğidir. Din ve vicdan hürriyeti, aynı zamanda insan olmanın ve haysiyetinin de ayrılmaz bir parçasıdır.
İnsan hak ve hürriyetlerine sâhip olarak millî bütünlüğünü sağlamış toplumlar, sağlıklı temellere dayanıyor ve geleceğe güvenle bakıyor demektir.
Çetinoğlu: Millî Kültür kavramına nasıl bir yer verilebilir?
Binark: Türkiye’nin gündeminde yer alan ve üzerinde çok konuşulan konulardan biri de ‘kültürel mozaik’ kavramı ve bu kavramın arkasında ortaya çıkan tablodur.
Bilindiği gibi, her millet bir kültürü, her kültür bir milleti temsil eder. Dolayısıyla her kültür tabiî olarak bir kimliktir.
Türk Kültürü, Türk milletinin târih sahnesine çıkışı ile başlar. Maddî ve mânevî varlığımızın geliştirilmesinde, devletimizin ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün hâlinde korunmasında ve yaşatılmasında, millî kültürümüz tükenmez bir kaynak teşkil etmektedir.
Çetinoğlu: ‘Evrensel kültür’ diye bir soyut kavramdan söz ediliyor…
Binark: Günümüzde ‘evrensel kültür’ kavramı Türkiye’nin gündeminde yer almıştır. Buna bağlı olarak da, ‘azınlıklar ve etnik gruplar olgusu’, katılımcı demokratik anlayışın bir tezahürü olarak ve yeni bir kimlik kazandırılarak gündeme taşınmıştır. Bütün bunların neticesi olarak, ‘Türkiye bir kültürel mozaiktir’ gibi yeni kavramlar geliştirilmekte, daha doğrusu bir kavram kargaşası oluşturulmaktadır. ‘Mozaik kültür’ kavramı arkasında, Türk vatandaşları arasında farklı soy şuûru teşekkül ettirilmeye çalışılmaktadır. Bundan maksat, vatan coğrafyamızda bin küsur yılda teşekkül etmiş olan milliyetimizi, Türk kimliğini ortadan kaldırmak, ortak geçmiş, kültür, gelecek heyecânı ve bu şuûrun ortaya koyduğu inanç sistemini yıkmak ve Türk millî bütünlüğünü parçalamaktır.
Bilinmelidir ki, küreselleşen dünyâda, millî kimliğimizi ortaya çıkaran kültürümüzün, müştereklerimizin altı oyuldukça, millî bağımsızlık da temelsiz kalabilir. Yapılacak, bu akışın seyrine kapılıp teslim olmak değil, milletimizin, millet olabilme irâdesi ile târihe hâkim olması, onu yeniden şekillendirecek ruh köküne sarılmasıdır.
Çetinoğlu: Yanlış anlamadı isem, millet olmanın bir şartının da ‘târih şuuru’ olduğunu belirtiyorsunuz.
Binark: Târih şuûru, târihin akışı hakkında belli bir görüş sâhibi olmak demektir. Millî târih şuûru, o milletin fertleriyle geçmiş târihlerinin özdeşleşmesini mümkün kılmakta, millî kimliğin tesisinde de müessir rol oynamaktadır. Bu itibârla, Türk insanı târihi ve mâzîsiyle barışmak  mecburiyetindedir.
Mâzî ile barışmak, eskiyi geri getirmek değil, târih şuûrunu yaşatmak, mâzî mîrâsına sâhip çıkmak, millî kimliğimizi dünden bugüne taşımak ve geleceğimize bu millî ruh ve îmânla bakabilmektir.
Çetinoğlu: Sosyologlar, dil olgusunun, milletin oluşumunda birinci unsur olduğunu ileri sürüyorlar. Aynı kanaatte misiniz?
Binark: Doğrudur. Millet varlığının ilk belirtisi ve dolayısıyla millî kimliğin özü dildir. Dil, millet hayatında sosyal yapının temel taşını teşkil eder. Dil demek, bir millet için var olmak demektir. Ana dilini muhâfaza edebilen her millet, ebedîliğin sırrını çözmüş millettir.
Türk insanı, târih boyunca Türkçe ile yaşamış, Türkçe ile düşünmüş, Türkçe ile sevinmiş ve Türkçe ile duygulanmıştır. Dilin devamlılığı, kültür devamlılığının da teminatıdır. Târihinden, kültüründen, halkından kopmuş bir dil yaşayamaz.
Bilinmelidir ki, anadilimiz, vatan ve millet kavramları kadar önemlidir. Türk insanı, bozulmamış Türkçenin kültür temeli üzerinde üretken faaliyetler sergileyebilir.
Çetinoğlu: Millet varlığının oluşumunda ‘Din’ olgusuna nasıl bir yer veriyorsunuz?
Binark:Din, insan ile Yaradan’ı arasındaki bağlılıktır. Din bizim irâdemizi en büyük irâde olan Allah’ın irâdesine bağlayan bir olgudur. Din, toplumu birleştiren ve bütünleştiren, toplumun ortak değeri hükmündedir.
Çetinoğlu: Âl-i İmran Sûresi 19. Âyet-i Kerime’de ‘Allah katında din İislam’dır.’ Buyrulduğuna göre ‘Din’ denildiğinde İslamiyet’ten de söz etmemiz gerekecek…
Binark: Türkler dünyâ görüşü ve din olarak İslâmiyet’i benimsedikten sonra, İslâmiyet Türk insanının ve milletinin ayrılmaz bir parçası olmuştur. İslâmiyet’in Türk’ün millî dini olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Zîrâ, İslâmiyet’i kabul eden boylar Türk kalmış, etmeyenler zamanla Türklüklerini kaybetmişlerdir. Anadolu’nun ecdâdımız tarafından fethedilerek vatan kılınmasında, İslâm inancı en büyük unsurlardan biridir.
İslâmiyet’in, Türk milletinin kolektif şuûru olduğunu söylemek bir hakikatin ifâdesi olacaktır.
İslâmiyet, târihimize ve kültürümüze rengini ve üslûbunu kazandırmakla kalmamış, Türk kimliğinin koruyuculuğu rolünü de üstlenmiştir. İslâmiyet, milletimizin ahlâkî değer ve moral gücünün temelini teşkil etmektedir.
Çetinoğlu: Târifi yapılmadığı için çok tartışılan, sıkıntılara sebebiyet veren ‘laiklik’ kavramı hakkında neler söylemek istersiniz?  
Binark: Dinin siyasete âlet edilmemesi gerektiği gibi, laiklik adına din düşmanlığı yapmanın da, dinsizliği siyasete âlet etmek olacağı tabiîdir. Laiklik konusundaki kavram kargaşasının önlemesi, ülkemizin huzuru için şarttır. Tâvizsiz bağnazlıklardan kaçınıp, dindar-laik geriliminin terk edilmesi, ülkemizin birlik ve beraberliği ve huzuru için ön şarttır.
İslâmiyet ve inanç sâhibi mümin, kimilerince potansiyel suçlu gibi görülmemeli, ‘dinci’ gibi içi boş yaftalarla târif edilmemelidir. Türk insanı, din adına taassup; laiklik ve ilericilik adına da inkârcılıktan kendisini kurtarmalıdır.
Laiklik, resmî ideoloji adına halkı devre ışı bırakan ve aşağılayan bir oligarşinin baskı aracı olmaktan çıkartılıp, demokrasinin, hoşgörünün ve farklılıkların birlikte yaşanmasının temel unsuru olmalıdır.
Din olgusunu ve Türkiye’deki İslâm gerçeğini görmezlikten gelmek, inanç sâhibini küçümsemek ve dışlamakla demokrasi kültürümüzü muhafaza etmek mümkün değildir. Türk insanına, Türk aydınına düşen mes’ûliyet, kendi içindeki farklılıkları, ortak yarınlara dönük heyecanlar içinde nasıl zenginliğe dönüştürebileceğidir.
Çetinoğlu: Milletin oluşumunda; örf ve âdetlerimiz ve ahlâkî değerlerimiz de önemli olmalı…
Binark: Elbette! Mâzînin hâle uzanamadığı toplumlarda, millet hayatiyetinden söz edilemez, üzülerek ifâde edelim ki, Türk insanını sağlam bir harç gibi birbirine bağlayan örf ve âdetler millî ahlâk, bizi biz yapan değerler günümüzde ortadan kalkmakta, gidenlerin yerine de yenileri konulamamaktadır.
Çarpıklıklar toplum hayatımızın tabiî bir parçası hâline gelmiştir. Millî ve ahlâkî değerler hızla aşınmaktadır. Kirli kazanca iltifat etmek ve soygun düzeni toplumda yer etmiştir. Maddeci ve menfaatçi bir dünyâ görüşü, toplumun büyük bir kesimine hâkim olmuştur. Bizim yanlışımız, millî kültürümüzden, örf ve adetlerimizden kopmamız, bizi biz yapan aslî değerlerimize, müştereklerimize sırt çevirmemiz, mânâmızı ihmâl etmemizdir.
Çetinoğlu: Birlik ve Bütünlüğümüz zedelenirse…
Binark: Millî birliğimiz ve bütünlüğümüz, geleceğimizi teminat altına alan, vazgeçilmez ve Türkiye’nin her meselesinin çözümünde temel yapacağımız değiştirilemez bir hakikatimizdir. Bu hakikat, vatan coğrafyamızda var olabilmenin, var kalabilmenin de teminâtı, bir başka ifâde ile varlık sebebimizdir.
Millî zihniyet; ‘Bir milletin aslî varlığını devam ettiren ve kendisini diğer milletlerden ayıran değerlere bağlılıktır.’ Diye târif edilir. Millî birlik ve berâberlik ise, millî zihniyetin, bir milletin mensuplarına hâkim ve hayat kaynağı olması ile sağlanabilir. Millî zihniyetini, millî düşünce üslûbunu, millî kimliğini yaşamayan toplumlar millet olma vasfını kaybederler.
Türk insanı, toplumu Türk–Kürt, Sünni–Alevî, laik–antilaik ve benzeri kutuplaşmalara ve etnik ayırımlara yöneltmek isteyen zihniyetlerin tuzağına düşmemeli, bu oyuna gelmemelidir.
Çetinoğlu: Geleceğimizin teminatı nedir? Diye sorsam?
Binark:Bizce Türkiye’nin en hayatî ve temel meselelerinden biri de insan yetiştirmektir. Zîrâ, toplumun temeli insandır.
Türk milletinin târih şuûruna sâhip, millî kimliğini kavramış, millî iftiharlarımız ve manevî zenginliklerinin farkında, şahsiyetini bu değerlerle bütünleşmiş, bilgi muhtevâsı sağlam, mes’ûliyet sâhibi insana, aydın insana ihtiyâcı vardır.
Türkiye’de aydın olmak, ilericilik adına, târihimize, mâzî mîrâsımıza, bizi biz yapan müştereklerimize, dilimize ve dinimize tavır almak veya sırtını dönmek şeklinde olmamalıdır. Türkiye’de bugün yaşanan da bir kıymetler buhrânıdır. Kendi ruh kökünden kopmuş, mânâ ikliminden uzaklaşmış bu aydın tipi, halkımızın, bu milletin aslî müşterek değerleri ile hiçbir şekilde buluşamamaktadır.
Çetinoğlu: Türk milletinin yarınlarını nasıl görüyorsunuz?
Binark: Biz inanıyoruz ki, Türk insanı taklitçi bir arayışın değil, yeniden diriliş hareketinin içinde olmalıdır. Bu da, dünyâdaki gelişmelere gözlerimizi kapamadan, bilgi muhtevâmızı her gün yenileyerek, millî ve mânevî değerlerimizle îmân tazelemekle, millî kimliğimizi ve müştereklerimizi bu dirilişin hareket noktası yapmakla mümkün olabilecektir.
Türk insanı bugün bir kimlik arayışı içindedir. Bu arayış içinde bulacağı en kuvvetli alternatif de, kendi millî kimliği ve şahsiyetidir. Dolayısıyla, onun müşterekleriyle nikâh tazelemekten başka çâresi de yoktur. Toplum dinamiklerimizi görmemezlikten gelemeyiz. Aksine, onları doğru okumak, akıl ve îmân dünyâmızda ve duygu yoğunluklarımızda yaşatmak mes’ûliyetindeyiz.
Târihimiz, mukaddeslerimiz, müştereklerimiz, bu aziz ve mübârek vatan coğrafyasının bereketli kültürü, bizlere, bu ülkeye lâyık insanlar olmanın hikmetlerini cömertçe, fazlasıyla vermektedir. Yeter ki, bunun idrâk ve şuûru içinde olalım…
Çetinoğlu: Çok değerli bilgiler sundunuz. Hayırlara vesile olmasını diliyor,  teşekkür ediyorum.
Binark: Sayın Çetinoğlu, düşüncelerimi ifâde etmeme imkân sağladığınız için, ben de teşekkürlerimi sunuyorum…


İSMET BİNARK
     Türkistan’dan yollara düşüp Anadolu’ya (Elazığ’a) yerleşmiş, ataları Türkistanlı olan bir aileye mensuptur. Dedesi, ordudan topçu albay rütbesi ile emekli olmuş. Ahmet Hamdi Binark’tır. Babası Mehmet Ferit Bey, Maliye Bakanlığı’nda emekli olan bir bürokrattır.
     Anne tarafı ise Osmanlı’nın ilk devirlerine kadar uzanan Kastamonulu bir ailedir. Anne tarafından dedesi, Fâtih Hırka-i Şerif Camii imamlarından Hâfız Cemal Efendi’dir.
     28 Şubat 1941 târihinde İstanbul’un Fâtih semtinde doğdu. İlk ve ortaokulu İstanbul’da okuduktan sonra, Ankara Gazi Lisesi’ni bitirdi. Yüksek tahsilini  Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü’nde tamamladı.
     Tahsil hayatı boyunca; Ârif Nihat Asya, Osman Turan, Burhan Toprak, Ali Fuat Başgil, Nurettin Topçu, Cemil Meriç ve Necip Fâzıl Kısakürek ile Nihad Sâmi Banarlı, İbrahim Kafesoğlu, Muharrem Ergin gibi isimlerin yakın çevresinde oldu, onlardan etkilendi ve feyz aldı. Çevresinde bulunduğu isimlerin en önemlisi; hayatına yön verecek olan Sâmiha Ayverdi Hanımefendi’dir.  
     1964 yılında üniversiteyi bitirdikten sonra kısa bir süre Devlet İstatistik Enstitüsü’nde çalıştı. İstanbul Tuzla Piyade Okulu’nda yedek subay olarak askerliğini yaptı. 1967’de Millî Kütüphane’de en alt memur kademesinde memuriyet hayatına başladı. Çeşitli kademelerde görev yapan Binark, Millî Kütüphane’de ilk kitabını yazdı. Sonraki yıllarda Başuzmanlık görevine kadar yükseldi.
     1971 yılında İngiltere ve Finlandiya’da kütüphanecilik eğitimi gördü. İngiliz Millî Kütüphanesi’nde staj çalışması yaptı. Dâvet üzerine, 1975 yılında Başbakanlık bünyesinde ‘Cumhuriyet Arşivi’nin kurulmasına öncülük etti. Başbakanlık tarafından arşivcilik eğitimi görmek üzere İngiltere’ye gönderildi. Bu eğitimini müteâkip yıllarda Fransa ve Finlandiya’da da sürdürdü. Cumhuriyet Arşivi’nde istihdam edilen personelin arşivcilik eğitimini de kendisi üstlendi. Sırasıyla, Devlet Arşivleri, Genel Müdür Yardımcılığı ve Genel Müdürlük görevlerinde bulundu.

Ankara’da, A.Ü. Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde üniversite seviyesinde arşivcilik eğitiminin başlatılmasına öncülük etti. Arşivcilik konusundaki kitap ve makaleleri ile Türk arşivciliğine katkı sağladı, eğitimine destek verdi.
     1931 yılında kilosu 3 kuruş, 10 paradan hurda kâğıt fiyatına Bulgaristan’a satılan Osmanlı evrakının mikrofilm ve fotokopi olarak örnekleri, onun genel müdürlüğü döneminde şahsî gayretleri neticesinde Devlet Arşivi’mize kazandırılmış, getirilen bu evraklar kataloğu da neşredilmiştir.
      Hizmetleri hakkında yazılanlardan bâzıları şunlardır:
     ‘20. yüzyıl Türkiye’sinin târih hâfızası olan Cumhuriyet Arşivi’nin Bay İsmet Binark’ın dirâyetli yönetiminde, olağanüstü dinamik bir çalışma temposu içinde düzenlendiği müşâhade etmekten çok memnun kaldım.’
Jean Favier
Milletlerarası Arşiv Konseyi Başkanı ve Fransa Arşivleri Genel Müdürü, 14 Kasım 1990

     ‘Allah’ın bir lûtfudur, arşivlerimiz, yıllar boyu, o kadar çok ihmâl edildi, savruldu, çürütüldü, harcandı ki… Rabbim bu millete acıdı da nihayet İsmet Binark ve kadrosunu bu işin başına geçirdi.’
Ahmet Kabaklı
Türkiye Gazetesi, 21 Mart 1995

     ‘Türkiye’de muhteşem bir Osmanlı ve Cumhuriyet arşivi kurarak, ilim adamlarının Türk târihini Türkçe kaynaklar kullanarak çalışmalarını kolaylaştıran ve profesyonel bir arşiv hizmeti veren Sayın İsmet Binark’ı bu fevkâlede çalışmalarından dolayı tebrik ederim’.
Stanford J. Shaw
Türk Tarihi Profesörü. Californiya Üniversitesi, Los Angeles. 21.10.1996

     İsmet Binark, 1998’de kendi istediği ile emekliğe ayrıldı. A.Ü. Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde, Hacettepe ve Gazi Üniversitelerinde arşivcilik dersleri verdi.
     1964 yılında ilk yazısı yayınlanan İsmet Binark’ın kütüphanecilik, Türk kitapçılık târihi ve sanatları, Türk arşivcilik târihi, modern arşivcilik, kültür târihimiz, yakın dönem parlamento târihi, Ermeni meselesi, biyografi ve bibliyografya konularında 40’tan fazla telif eseri vardır. Bu konularda 200’e yakın yazısı, millî ve milletlerarası kongrelere sunulmuş tebliği bulunmaktadır.
     Türk Ocakları Merkez Heyeti’nde ve Ankara Aydınlar Ocağı’nda görev almıştır.
     Türk ilim, kültür, fikir hayatına ve Türklüğe yaptığı hizmetlerden dolayı, Türk Ocakları Genel Merkezi, Ankara ve İstanbul Aydınlar Ocağı, Avrasya Bir Vakfı, Türk Dünyâsı Araştırmaları Vakfı, İstanbul Fetih Cemiyeti, Kubbealtı Kültür ve Sanat Akademisi, TBMM Başkanlığı, Irak Türkmen Cephesi, Altay Eğitim, Kültür Vakfı ve Türkiye yazarlar Birliği başta olmak üzere çeşitli kurumlarca ödüle lâyık görülmüştür.
 
(BİTTİ)