Yurtta çocuklar ikiye ayrılır. Melek tarafından korunup rüya görenler ve meleklerin korumadığı rüya göremeyen çocuklar…

Her gece dua ederim. Kime ettiğimi bilmiyorum. Ama onun duyduğunu biliyorum. Duadan sonra annemi ve meleklerimi düşünürüm. Annem bana her zaman senin koruyucu meleğin var derdi. Ben anneme güveniyorum anneler yalan söylemezdi…

Ama burada melekleri olmayan ve rüya göremeyen çocuklar tanıdım.

Ağladım ağladım ağladıkça döşeğime gömüldüm … 

Suskunluğum yüzmeyi bilmeyen çocuğun çırpınışı gibi yalnızlığımla kol kola yurdun içinde kaybolana kadar gezdim.

Yurtta annesi terk eden çocukların yükleri biraz daha ağırdır. İlk cehennem nasıl sorusuna cevap verecek kişilerin başını çeken, çocuğunu terk eden annelerdir…

“Zorunlu öksüz ve yetimlerin” her zaman yanlarında koruyucu melekleri vardır. 

Benim yanıma her zamana gelenler annesi terk ettiği için melekleri olmayan çocuklar yanıma gelirdi. 

Ben konuşamadığım için onu dinlerdim. Sonunda cevap veremiyordum. O kendi sorduğu bütün soruları benim adıma cevaplıyordu. 

İkimizin buluşmaları sabahları erken ve akşam yatmadan önce oluyordu. Koridorun sonunda küçük bir balkon vardı. Yatağımız altlı üstlü olduğu için ve üstünde kapalı zannettikleri bir küçük pencere olduğu için vücudumuzu oradan sarkıtıyorduk. Ve aşağı iniyorduk. Burası bizim için özgürlüğe giden yoldu. Ben dinliyordum. Her şeyi hafızama alıyordum. Çoğu kez ismini sormak için cesaret toplamaya çalışıyordum ama beceremiyordum. Bir gün sanki sormuşum gibi hemen adını söyledi… 

Benim adım “rüzgâr” dedi. O zaman benim duyduğum en güzel bir isimdi. Rüzgâr ve bayram ne kadar değişik. 

Bir artı sonsuz diğeri eksi sonsuz. Bir başlangıç ve bir sonun arkadaşlığı. Biri geçmiş biri gelecek. 

Annemin ismi Zühal babımın ismi Atilla   dedi…

Zühal annemin gerçek ismi değilmiş. Babam çok önce ölmüş. Annem ben olduğum zaman evlenemiyormuş. Veya iş yapamıyormuş. Beni yurdun kapısını önüne getirip bırakmış. O gündür, ben melek sizim…çok uzun anlatmak isterdim bu trab

Çünkü biliyorum anneler takar melekleri çocuklarının omuzuna. Çocuğunu koca veya iş için terk eden bir anne çocuklarına melek takamaz, derdi yurtta bizi görmeye gelen bir anne… 

O anne beni alacaktı ama ben kucağından fırladım. Belki haklıydı. Gerçekti söyledikleri. Ama ben o aynaya bakmaya hazır değildim. Elim güçsüz yüreğim sırça ben kaldıramam. Dedi rüzgâr… Bayram derin iç çekti. Ay yüzlerini aydınlatmak istemiyordu. Yurtta herkes ikinci rüyasını görmek üzeriydi. Rüzgâr rüya görmezdi. Unuttum…dedi rüzgâr ben annem ile ilgili rüya görmek istiyordum ama göremiyordum… çünkü merak ediyordum. Nasıl bir annem vardı. Veya bana ihtiyacı var mıydı? Yardım etmek isterdim. Terk etmesinin bedelini kendisi ödüyordu. Belki ben yardım edersem ben bunun sonucundan kurtulabilirdim. 

Belki melek konabilirdi, rüya görebilirdim…

Annesi tarafından terk edilenleri melekler korumaz ve rüya görmezler. Bir çocuğa melek konduran annelerdir. Çocuğunu terk ettiği anda ruhu çekilir. Kanında dolaşan artık hasrettir. Hasret onu bir öldürür. Bir can verir. Hasretlik rüyalarında yavaşça boğularak ölür.  

Deniz, gece, bank, iki adam, yağmur, ay ışığı ve birbirini yeni gören, 

“Hayallerinin toplamı sıfır olanların umudu, Bir çocuğa melek konduran annelerdir. Annesi tarafından terk edilenleri melekler korumaz ve rüya görmezler…

Saygıyla

No: Bu yazı ebeveynleri tarafından terk edilen çocuklara ithaf edilmiştir…