24 Nisan’da ABD Başkanı Biden’ın, 106 yıl önce ihanet içindeki Ermenilerin tehciri olayını, tarihi gerçekleri çarpıtarak soykırım ifadesi ile anması, tabii olay oldu. Bütün Türkiye, ABD Başkanının bilimsel ve hukuki hiçbir dayanağı olmayan bu ifadesini kınadılar. Yazılı ve sözlü basında da eleştirilen bu asılsız ve yakışıksız ifadeyi ben de kınadığımı ifade ediyorum. 

Değerli okurlarım 600 yıllık, büyük bir Cihan İmparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu 2.5 milyon km2 toprakları ve 25 milyon nüfusu ile 19ncu yüzyıl başlarında artık eski gücünü ve kuvvetini kaybetmişti. Daha önceleri Osmanlı karşısında bütün Avrupa’nın birleşerek savaşabildiği günler geride kalmıştı ama hala Avrupa dengelerinde Osmanlı’nın özel bir yeri vardı. Ve yine bütün Avrupa’nın hepsinin, Osmanlı topraklarında ayrı ayrı hesapları da vardı. 

18nci yüzyıl son çeyreğinde Kırım’ı ele geçiren Rusya; Fatih Sultan Mehmet’ten beri Osmanlı’nın tek hakimi olduğu Karadeniz’e inmiş, artık İstanbul’un karşısındaydı. Ve Balkanlarda Slav ve Ortodoks unsurların hamisi, isyan ve ayaklanmaların baş aktörü olarak Balkanları karıştırmaktaydı. Nitekim 19ncu yüzyılda bu unsurları kullanarak Osmanlı devletine üç defa taarruz edip, iki defa İstanbul önlerine kadar da gelmişti. 

Zamanın en güçlü donanması ile bir müstemleke İmparatorluğu kuran İngiltere; 19ncu yüzyıl başında Rusya’nın yanında Osmanlı-Rus savaşına katılmış, bilahare Rusya’yı Akdeniz’den uzak tutmak için Kırım Harbinde Osmanlı ile yan yana savaşmış, ve yüzyılın sonlarına kadar da Rusların Akdeniz politikalarının karşısında olmaya devam etmişti. 

Napolyon’la 19ncü yüzyıl başlarında Avrupa’yı bir ara dize getiren ve 1830’da Cezayir’i işgal eden Fransa da Osmanlı coğrafyasında Kilikya ve Suriye’yi istiyordu. 

1870’de Fransa’yı yenerek Avrupa dengelerinde birden öne çıkan Almanya ise; Asya ve Afrika’da, Osmanlı coğrafyasında pazar ve müstemleke arayışında idi. 

Ve ayrıca Osmanlı coğrafyasında özerklik ve bağımsızlık yollarında Düvel-i Muazzamanın koruyup kolladığı ayrılıkçı unsurlar, 19ncu yüzyılın başında önce Balkanlarda ortaya çıkmıştı. 1806 Sırp isyanının da, 1821 Rumların Mora İsyanının da baş aktörü Rusya idi ama özellikle Rumlara, başta İngilizler ve Fransızlar, bütün Avrupa yardım etmişlerdi. 

Balkanların aksine Kafkasya’da ise 19ncu yüzyılda, Çeçenler, Çerkesler, Kabartay ve Balkarlar bağımsızlıkları için 1859 yılına kadar Ruslarla kahramanca savaşmışlardı. Bilahare Kafkaslarda Ruslar, Ermenileri ancak 1877-78 Osmanlı-Rus Harbinde kazanabilmişlerdi. 

Değerli okurlarım, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti tarafından tehcire yani göçe tabi tutulan Ermenilerin, İsa’dan önce Anadolu’ya gelip yerleştikleri, asırlarca kısmen bağımsız ve bölgenin büyük devletlerine tabi beylikler veya devletçikler halinde Güney Kafkasya’dan Kilikya’ya, daha çok yüksek ve dağlık alanlarda yaşadıkları malumlarıdır. Osmanlı Devleti bu bölgelere sahip olduğundan beri Ermeniler, Osmanlı’nın sadık tebası olarak anılmış ve devlet hizmetlerinde yüksek görevler yapmışlardı. 

Osmanlı İmparatorluğunun artık eski gücünü kaybetmesi sonrası özellikle Fransız İhtilali ile ortaya çıkan yeni düzen ve bağımsızlık fikirleri malumları önce Balkanları etkisi altına almıştı. Ermeniler arasında bağımsızlık mücadelesinin 1860’lardan sonra başladığı, Ermeni toplumu arasında ayrılıkçı fikirlerin Anadolu’da açılan Amerikan misyoner okullarında aşılanıp geliştirildiği, Rusların Ermenileri 93 Harbinde kışkırtıp kullandıkları bilinmektedir. Zaten Ermeni toplumu bağımsızlık için ilk işareti de Berlin Kongresi’nde almıştı. Bu kongrede ayrıca Balkanlarda yeni devletler kurulmuştu. Ve bu devletler İngiltere tarafından Rusların Akdeniz’e çıkışını engellemek için kurulduğundan, artık Rusya Akdeniz’e çıkışta, Erzurum-İskenderun istikametini ve Ermenileri kullanacaktı. Ama bu durumda İngiltere de, Ermenileri Anadolu’da bağımsız bir devlet olarak Rusya’nın karşısına çıkarmanın peşindeydi. Yani konjonktüre göre Düvel-i Muazzama adeta satranç oynuyordu. 

Ermeniler, 1887’de Hınçak 1890’da da Taşnak ihtilal örgütlerini kurup Anadolu’ya yaydılar. 1890’da Erzurum’da başlayan olaylar derhal Anadolu’ya sıçradı, isyanlar çıktı, Padişah’a suikast bile düzenlendi. 1896 yılına kadar 9 bin Ermeni’nin yanında 5 bin Türk de hayatını kaybetmiş, bir ıslahat programı yapılsa da kanlı olaylar durmamış devam etmişti. 

20nci yüzyılla birlikte Avrupa’da, İngiltere-Fransa-Rusya İTİLAF, Almanya-Avusturya-İtalya da İTTİFAK Bloklarını oluşturup kendi aralarında Asya, Avrupa ve Balkanlara ilişkin görüş birliği de sağlamışlardı. Ve bu ara Balkan Harbi’nde ağır bir yenilgi alan Osmanlı Trakya hariç bütün Rumeli topraklarını kaybetmiş, İtilaf Bloku da kendi aralarında Osmanlı topraklarının taksiminde de anlaşmışlardı. 

Malumları 28 Temmuz’da Avusturya’nın Sırbistan’a taarruzu ile başlayan Birinci Dünya Harbi kısa sürede bütün Avrupa’yı sarmış Osmanlı’da bilindiği gibi 4 Kasım 1914’de İttifak Grubu yanında savaşa katılmıştı. 

Ermeni tehciri olayı Osmanlının savaşa girişinden yaklaşık 6 ay sonra olmuştur. Bu 6 ay içinde Osmanlı Orduları; Çanakkale Boğazı’nda İngiliz ve Fransızları mağlup ederek Boğaz’dan geçirmemiş, Irak’ta İngilizlerin ilerlemesini durdurmuş, Suriye Cephesinde Kanal Harekatında, Doğu’da da Sarıkamış’ta başarılı olamamıştı. 

Doğuda Sarıkamış taarruzunun hüsranla neticelenmesi ile Rusların; Ermeni isyan bölgelerini dikkate alarak Erzurum-Erzincan-Sivas ve Erzurum-Van-Bitlis istikametlerinde taarruzlarına, hain Ermeni çeteleri yardım ve yataklık etmiş, Van’da isyan çıkarıp Van’ı kana boyamışlardı. Bölgede özellikle küçük yerleşim yerlerinde Türk gençleri askere alındıklarından, silahsız savunmasız yaşlıları, kadın ve çocukları katletmekte, Birliklerimizin harekatını her çareye başvurarak engellemekte idiler. Doğuda Ruslarla savaşan 3ncü Ordunun ikmali, demiryolu ve ulaştırma aracı ile uygun yol olmadığından arabalar ve kervanlarla, hain Ermeni çetelerinin tehdit ve taarruzları ile engelleniyordu. 

Savaş halinde hiçbir devletin, bu tür olaylara meydan vermeyeceği ve zecri tedbirler alması, O devletin vazifesi, şüphesiz halkının da en doğal hakkı idi. Bu nedenle Devlet-i Aliye de bölgedeki Ermenileri, savaşa etkili olmayacakları yerlere göç ettirme, yani tehcir kararı almıştır. Ve bu kararı her türlü önlem ve tedbirler alınarak uygulamıştır. 

Değerli okurlarım, tarihte pek çok örneği olduğu gibi bu karar; bir ülkenin, topraklarında düşmanla işbirliği yapanlar hakkında aldığı en masum bir karardır. Ve bu karar aynı zamanda bir askeri gerekliliktir. Ayrıca malumları soykırım suçu, 1948 yılında, BM Soykırım Sözleşmesi ile tanımlanarak uluslararası hukuka girmiştir. 1915 tehcir olayları kapsam dışındadır. 

Ve 1915 tehcir olaylarının soykırım olarak ifade edilmesinin hiçbir hukuki dayanağı olmadığı gibi bir mahkeme kararı da yoktur. 

Ayrıca başta Fransa olmak üzere bazı ülkeler, hiçbir hukuki gerekçe olmadan Meclislerinden karar olarak, ne yazık ki kendi meclislerini bile hafife alacak kadar aymazlık içindedirler. 

Ve NATO müttefikimiz ABD’nin Başkanı Sayın Biden da, bilimsel ve hukuki dayanağı olmayan, bu fanatik Ermeni iftiralarını yeniden dile getirmiştir. 

Tekrar kınadığımı ifade ediyorum.