TBMM bilindiği gibi 100 yıl önce 23 Nisan’da Mustafa Kemal Paşa’nın büyük çabaları sonucu Ankara’da törenle açılmıştı. O gün Hacı Bayram Camii’nde kılınan Cuma namazını müteakip Kemal Paşa ile milletvekilleri, halk ve asker safları arasından geçerek bugünkü Ulus Meydanı’nda hazırlanan meclis binasına gelmişler, okunan dualar, amin sesleri ve tekbirlerle Meclis açılmıştı. 

Bilahare kürsüde yerini alan Meclisin en yaşlı üyesi Sinop milletvekili Şerif Bey; “Milletimizin,  dahili ve harici tam bağımsızlık içinde mukadderatını bizzat deruhte ve idare etmeye başladığını, bütün cihana ilan ederek Büyük Millet Meclisini açıyorum.” diye kısa bir konuşma ile açılışı yapmış ve Mustafa Kemal Paşa’nın kısa bir konuşması ile açılış töreni tamamlanmıştı. Ve artık bundan sonra Şerif Bey’in telaffuz ettiği gibi BÜYÜK MİLLET MECLİSİ olarak anılacaktı. 

O gün 169’u yeni seçilen ve İstanbul Mebusan Meclisinden gelenlerle 300’ü aşkın üyenin ancak 120’si açılışa katılabilmişti. O günkü şartlarda bütün gayretlere rağmen bazı yerlerde seçimler tamamlanamamış, uzak yerlerden gelenlerin katılımları gecikmiş ve bazıları da, Edirne milletvekilleri gibi katılamamışlardı. 

Ertesi gün ilk sözü alan Mustafa Kemal Paşa; Mondros Ateşkes Antlaşmasından beri geçen yaklaşık bir buçuk yıl içinde vatanın bölünmezliği ve milletin kurtuluş ve istiklali için yapılan mücadeleyi özetleyerek Meclise aşağıdaki önergeyi sunmuştu. 

1. Bir hükümetin kurulması zaruridir. 

2. Geçici olarak bir hükümet başkanı seçmek veya Padişah’a bir vekil tanımak mümkün değildir. 

3. Mecliste yoğunlaşan milli iradenin, doğrudan doğruya vatanın mukadderatına el koymuş olduğunu kabul etmek temel ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üstünde bir kuvvet yoktur. 

4. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde toplar. 

Meclisten seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir heyet, hükümet işlerine bakar. 

Meclis Başkanı, bu heyetin de başkanıdır. 

Asıl amacı bir hükümet teşkili olan önerge Mecliste kısa bir tartışma ve bazı itirazlara rağmen kabul edilmiş, ardından Mustafa Kemal Paşa oy birliği ile Meclis Başkanlığına seçilmişti. 

Kabul edilen bu dört maddelik önerge ile; 

- Adı açıklanmasa da yeni kurulan bir devletin yasama yanında yürütme yetkileri de Büyük Millet Meclisine verilmişti. 

- Geçici de olsa devlet ve hükümet başkanları seçilemeyecek ve tanınmayacaktı. 

- Hükümet işlerinin, Bakanlar Kurulu ve bakan yerine Meclisin bizzat seçip vekil olarak görevlendirdiği bir heyet marifetiyle yürütülmesi öngörülmüştü.

25 Nisan günü Büyük Millet Meclisi’nde Anayasa’nın esasları belirlenmiş ve hemen o gün Muvakkat İcra Encümeni adıyla geçici bir hükümet de kurulmuştu. Bu geçici hükümet’e Celalettin Arif Bey, Cami Bey, Bekir Sami Bey, Hamdullah Suphi Bey, Hakkı Behiç Bey, Fevzi Paşa ile İsmet Bey seçilmişlerdi. 

Bilahare Meclis’te, Devletin esas teşkilatının ve Hükümet kuruluşunun hazırlıkları yapılarak 2 Mayıs’ta İcra Vekillerinin seçilmesi ile ilgili 3 Numaralı Kanunu kabul edilmiş ve aşağıdaki yeni İcra Vekilleri Heyeti de seçilmişti. 

Her biri tek tek seçilerek tarihte yerini alan bu ilk hükümet 11 vekilden oluşmuştu. 

Mustafa Fehmi Efendi : Şer’iye (Diyanet İşleri) Vekili 

Cami (Baykurt) Bey : İçişleri Vekili 

İsmail Fazıl Paşa : Bayındırlık Vekili 

Bekir Sami (Kunduk) Bey : Dışişleri Vekili 

Celalettin Arif Bey : Adalet Vekili 

Dr. Adnan (Adıvar) Bey : Sağlık Vekili 

Yusuf Kemal (Tengirsek) Bey : İktisat Vekili 

Albay İsmet (İnönü) Bey : Genelkurmay Başkanı 

Fevzi (Çakmak) Paşa : Milli Savunma Vekili 

Hakkı Behiç Bey : Maliye Vekili 

Dr. Rıza Nur Bey : Milli Eğitim Vekili 

Görüleceği gibi Ankara’da, Devlet görevlerini yüklenen bir Meclis vardı ama, Devletin ve Hükümetin başkanları yoktu. Hükümeti de başkanını da Meclis seçmişti. 

Ancak öyle veya böyle artık Anadolu’da kanun yapan, kararlar alıp uygulayan yeni bir iktidar oluşturulmuştu. Ve o günlerde, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılışının yapıldığında, Anadolu ve Trakya’da durum genel hatları ile şöyleydi: 

Batı’da; İstanbul ve Boğazlar İtilaf Devletlerinin, Ege’de İzmir bölgesi Milne Hattına kadar Yunanistan’ın ve Kuşadası, Bodrum, Muğla, Antalya da İtalyanların işgali altında idi. Ayrıca Anadolu’da demiryolları İngilizlerin Trakya’da da Yunanlıların kontrolündeydi. 

Doğu’da; Rusya ile henüz temas sağlanamamış, bölgede Mondros Ateşkes Antlaşması gereği Erzurum’a kadar boşalttığımız toprakları işgal eden Ermeniler; Kilikya’ya kadar, yer yer isyan halinde oldukları alanda Büyük Ermenistan’ın peşindeydiler. 

Güney’de Toroslara kadar bölgeyi işgal eden Fransızlardan, Pozantı dahil Maraş ve Urfa, Kuvayı Milliye tarafından geri alınmış, Mersin ve Adana’da ve Antep’te yer yer savaş devam ediyordu. 

Büyük Millet Meclisi’nin açılışını müteakip Genelkurmay Başkanlığına atanan Albay İsmet (İnönü) Bey, bilahare o günleri şöyle anlatacaktı. 

“Genelkurmay Başkanı olarak vazifeye başladığım zaman, memleket askeri bakımdan iki cephe karşısında bulunuyordu. 

İç Cephe ve Dış Cephe. 

İç Cepheyi, içerdeki isyanlar açmıştı. Daha Meclis açılmadan evvel, epeyce zaman evvel, birçok yerde vakit vakit isyanlar olmuştu. Meclis açıldığı günlerde bu isyanlar büyük ölçüde yayılmaya başlamıştı. 

Dış cephe düşman devletlere karşı açılmış askeri cephelerdir. Batıda Yunanlılarla, güneyde Fransızlarla savaşlar devam etmekteydi. Doğuda henüz bir hareket yoktu, ama Ermeni olayları devam ediyordu. 

Bunlardan ayrı olarak İtilaf devletleri istedikleri yere asker çıkararak işgal edip orada kalıyorlar veya başka yerlere gidiyorlardı. İtilaf Devletlerini, kendilerini bu hareketlerden alıkoyacak hiçbir engel tanımıyorlardı. 

İstanbul’da hükümet, Damat Ferit Paşa Hükümeti. İtilaf Devletleri ile Büyük Millet Meclisi aleyhine içli-dışlı olarak beraber çalışıyordu.” 

Mondros Ateşkes Antlaşmasından beri kurtuluşu düşmanla işbirliğinde gören Padişah ve hükümetlerinin, İtilaf Devletlerinin her talebini yerine getirmeleri, İnönü’nün belirttiği İç Cepheyi her gün biraz daha büyütüp, yaygınlaştırıyordu. Nitekim 16 Şubat 1920’den beri Marmara Denizi güneyinde başlayan İkinci Anzavur Ayaklanması henüz bastırılamamışken, 13 Nisan’da başlayan Düzce Ayaklanması Adapazarı’ndan Bolu’ya Gerede’ye kadar Ankara’yı tehdit eder bir durumdaydı. 

Ve bu arada İngilizlerin İstanbul’u ikinci defa işgallerini müteakip Meclisi Mebusanı da basıp, başta Rauf Bey olmak üzere bazı mebus ve aydınları tevkif ederek Malta’ya sürgün etmeleri ile olaylar hızla gelişmişti. Mustafa Kemal Paşa da illere ve Kolordu Komutanlıklarına, bölgelerindeki demiryolu işletmelerine el konulmasını ve Müttefik askerlerin silahlarının alınarak tevkif edilmelerini emretmiş ve aralarında Erzurum İngiliz İrtibat Subayı Rawlinson’un, -ki bir İngiliz milletvekilinin kardeşi idi,- da bulunduğu 30 kadar kişi tevkif edilmişti. Ayrıca misillemeden korkup Afyon’u boşaltan İngiliz askerleri daha sonra Eskişehir’i de terk etmişler ve bu sırada İngilizlerle küçük çapta da olsa çatışma çıkmış, 30 İngiliz askeri ölmüştü. Daha sonra İngilizlerin Geyve’yi de terklerini, İtalyanların da Konya ve Silifke’yi boşaltmaları izlemiş, böylece Orta Anadolu kontrol altına alınmış ve tabii Ankara’nın da itibarı artmıştı. 

Değerli okurlarım, 12 Ocak 1920’de İstanbul’da Meclisi Mebusan’ın açılması, ardından 16 Mart’ta Misak-ı Milli’nin kabulü ve ülke genelindeki bütün olumsuzluklara rağmen Güney’de Maraş’ı 12 Şubat’ta, Urfa’yı 11 Nisan’da Fransızlardan ve Orta Anadolu’da Konya, Afyon, Eskişehir’i İngiliz ve İtalyanlardan geri alan, İtilaf Devletleri karşısında, Anadolu’da mukavemetin gittikçe güçlendiği ve 23 Nisan’da da Hakimiyet’in, Milletin olduğunu veciz bir şekilde ilan eden Büyük Millet Meclisi açılmıştı. 

Ne mutlu, 100ncü yılı idrak ediyoruz. 

Corona virüsü nedeni ile bu müstesna günü evlerimizde kutlayacağımızdan, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı en kalbi dileklerimle yürekten kutluyorum. Bu müstesna günü bizlere armağan eden başta Ebedi Başkomutanımız Mareşal Gazi Mustafa Kemal ve yiğit, kahraman silah arkadaşlarını, yiğit ve kahraman şehitlerimizi yüksek bir saygı ile anıyorum. 

Ruhları şad, mekanları cennet olsun.