- “O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.” (Hud 11/112) 
(Ashab-ı Kiram’dan gelen rivâyetlere göre, Kur’ân’da Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem için bu âyet’den daha şiddetli bir âyet nazil olmamıştır. Resûlüllah Efendimiz buyurmuştur ki, “Beni Hud Sûresi kocattı.” Çünkü bu Sûre’de ona “emrolunduğu gibi dosdoğru ol!” denilmişti ve bu kolay bir iş değildi. Allah Teâlâ yalnız ona değil onunla beraber mü’minlere de istikâmeti dosdoğru olmayı emretmektedir.) 
- “Zalimlere (zulmedenlere) meyletmeyin! (zâlim’lere yönelmeyin, hiçbir şekilde onlara yardımcı olmayın, onlarla bir arada bulunmayın!) Sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız.) Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O’ndan da) yardım göremezsiniz!” (Hud 11/113) 
- “Zulüm”, Lugatçe: Arabî kökenli bir kelime olup, güçlü, şeddît bir kimsenin kanunlara ve vicdanlara aykırı olarak başkalarını uğrattığı kötü durum, kıyım, kaygı, acımasızlık, haksızlık, cefa. 
Şirk ve küfür en büyük zulüm’dür; “Lokman oğluna öğüt (nasihat) vererek, Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulüm’dür, demişti.” (Lokman 31/13) 
Zulmün, lugavî, örfî, ıstılâhî ne kadar ma’nası ve kullanıldığı yerler varsa, hepsini kendi bünyesinde toplayan, bir fırka vardır; Halk Fırkası... Bu Fırka’nın temelleri, bir zaman’lar, Türk-İslâm düşmanlığı’nın temerküz ettiği, küfr’ün Merkez-i Umûmîsi’nin bulunduğu Selanik’te atılmıştır. 
- Selânik’te, Yahûdî, Rum, Ermeni ve gayr-i Türk ve İslâm bir takım insanlar’dan müteşekkil çete, zaman içinde İttihad ve Terakkî (birleşme ve yükselme) Cemiyeti’ni kurdular. 
Cemiyet’in ileri gelenleri, Devlet-i Aliyye’mizin dâhilî ve haricî düşmanlarıyla ittifak halinde, Devlet-i Aliyye’yi şiddetli inkıraza ma’ruz bulunmasına rağmen, kendisinden önceki müsrif Pâdişah’ların Devletimizi, Avrupa ülkelerine, hattâ Galata bankerlerine bile aşırı derece’de borçlandırılmış olmasına rağmen, Devlet-i Aliyye’yi, 33 sene ayakta tutmuş, başta Âsitane, Pay-i Tah’t, İstanbul ve Memâlik-i Osmaniye’nin her tarafında, eğitim kurumları, her derecede mektepler, hastahaneler, sosyal kurumlar, Dâru’l-Aceze, imarethâneler, Bağdat, Hicaz demiryolları, Memâlik-i Osmaniye’nin her tarafında imar faaliyetleri yapan, devrinin, en zekî, en müdebbir, en şefkatli, -Otuzüç yıllık hükümdarlığı döneminde, Amcası Sultan Abdülazîz’e suikast tertip ederek katledenler ve kendisine suikast tertip ederek öldürmek isteyenlerin hiçbirisinin idamına onay vermemiş, sadece anne-baba kâtili bir genç’in idamını onaylamıştı.- Devlet adamı, Sultan 2. Abdülhamid Han Hazretleri’ne, Kızıl Sultan, Müstebid gibi insanlıkla, insaf ile aslâ bağdaşmayan iftira ve bühtanlar’da bulundular. İkinci Meşrûtiyette, hal (taht’dan indirme kararına dayanak (mesned) yapılabilmesi için, istihsal edilen, fetvada, dağları taşları çatlatacak kadar ağır iftira ve bühtan’da bulundular. Tarihe, 31 Mart Vaka’sı olarak geçen anarşik olayları tertip ve tahrik ettiler. 
- Devrinin, belki de tarihin, en zeki, en müdebbir, en müşfik Devlet adamı, Sultan 2. Abdülhamid Han Hazret’leri, tah’t’dan indirildikten sonra, kukla Pâdişah, Sultan Mehmed Reşad’ın Pâdişah olduğu yıllar’da, Devletimizin idaresi, maalesef, İttihad ve Terakkî mensuplarının elinde hezimetten hezimete sürüklenmiş, Devlet-i Aliyye’miz, Balkan’ları, Kuzey Afrika’yı, Filistin, Kudüs ve tüm Ceziretü’l-Arab’ı kaybetmişti. Cumhuriyet’in kuruluşunda pay sahibi olanlar, İttihad ve Terakkî’nin bakiyesi ve aynı zihniyyette olanlardı. 
Cumhuriyet kurulduktan sonra, TBMM’sinde ve bu Meclis’in içinden çıkardığı hükûmetler, önce Halk Fırkası, daha sonra Cumhuriyet Halk Fırkası unvanını alan, 1923’den 14 Mayıs 1950 tarihine kadar, ebedî ve millî şefler tarafından ve tek parti yöntemleriyle idare eden fırkadır. 
1908’den i’tibâren, İttihad ve Terakkî, 1923’den i’tibâren de, Halk Fırkası, Cumhuriyet Halk Fırkası tarafından idare olunan Azîz Vatanımızda, dünya tarihinin hiçbir döneminde görülmemiş bir şekilde mezâlim görülmüştür. 
Tek Parti, Mütegallibe, CHP zamanında, Aziz Milleti’mizin, Devlet-i Aliyye’mizin yüzakı ilim müesseseleri, medrese’ler kapatılmış, din eğitimi bütünüyle yasaklanmıştır. 
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, asker kaçakları bahane edilerek binlerce ma’sûm Müslüman İstiklâl Mahkemeleri adındaki idam mangaları, idam çeteleri tarafından imha edildiler. 
Daha sonraki yıllar’da Şapka Kanununa, Tevhid-i Tedrisat Kanununa muhalefet ettikleri gerekçesiyle binlerce Müslüman idam edildiler. Rize’de Pazar için şehre inmekte olan zavallı köylüler, şapka giymemek için nümayiş yapacakları gerekçesiyle idam edildiler. 
İzmir Su-i Kastı, Menemen Vaka’sı tertip edilerek rejime muhalefet edeceği var sayılan Müslümanlar ortadan kaldırıldılar. 
- Ezân-i Muhammedi’yi yasakladılar. 
Matbuatta (gazete ve dergiler’de, kitaplar’da) “Allah!” denilmesini, Allah’tan bahsedilmesini yasakladılar. Devrin Matbuat Umum Müdürü, İstanbul Valiliği’ne bir tamim göndererek, “Son zamanlarda, bilhassa, İstanbul Matbuatında, sık sık, Allah’tan bahsettiği görülmektedir. Bundan böyle, gazete ve dergiler’de, Allah’tan bahsedilmemesi için gereken tedbirler derhal alınmalıdır,” demişti. 
Yüce İslâm Dini’nin bir emri olan, Malî ibadet’lerimizden, Tarım Ürünlerini zekatı “Uşr’ü” (Onda biri) bile, bir zulüm vasıtası yaptılar, tarlası bulunmayan, üretmeyenlerden bile, zorla uşür aldılar, veremeyenleri hapislerde süründürdüler veya Erzurum Aşkale’ye taş kırmaya gönderdiler. 
Kısaca, Halk Fırkası, Aziz Müslüman-Türk Milleti’nin ruh kökünün ve tüm ma’nevî değerlerinin düşmanıydı. 
Onun için de, Tek Parti Mütegallibe’nin boyunduruğundan kurtulduktan sonra, çok partili hayata geçildiğinden i’tibâren, Aziz Milletimiz, akl-ı selimi ile, bir daha aslâ bu fırka’ya tek başına iktidar vermemiştir. Zalim’lere destek vermemiş, zulme meyletmemiştir. 
Kişi sevdiği ile beraberdir. “Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tagutu reddedip Allah’a inanırsa, kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.” (Bakara 2/256) 
(Tagut, şeytan ve Allah’tan başka tapılan her şey demektir.) 
Burada ortaya konulan bu ölçüler, Allah’a, Peygamber’e Din-i Celil-i İslâm’a inandığını söyleyen herkes içindir. 
- İmamı Rabbânî Evladının, bu seçimler’de ve diğer bütün seçimlerde tavrı ne olmalıdır; 
Himmet-i Ricâl, Himmet-i Pîrân ile, sâdece Rızâ-i Bârî için, İslâmî İlim’leri tedrîs ve Talebe-i Ulûm’a iaşe ve ibâte (barınma) te’min eden bu câmia’nın süflî siyâsetle herhangi bir münasebeti olamaz. 
Siyâset üstü, her kesimi kucaklayan bir konumdadır. 
Câmia’nın mümtaz şahısları arasında, geçtiğimiz dönemler’de, fiilî siyâset yapmış olmaları, câmia’nın siyâset üstü tavrında herhangi bir değişikliğe sebep olmamıştır. 
41 yıl müddetle, Câmia’ya Ağabey’lik etmiş, Câmia’nın büyüğü, Cennetmekân, Merhûm, Kemal Kacar Ağabey’imiz, 1965-1969, 1969-1973 ve 1977-12 Eylül 1980 yıllarında üç dönem milletvekilliği yaptı. 
Kendileri her seçim arifesinde, yakın çalışma arkadaşları ve istişâreye ehil kimselerle istişâre ederdi. Bu istişareler’de, bir himmet ve hizmet câiması olarak, açıktan siyâset yapmayız, açıktan açığa şu partiye destek şu partiye köstek olmayız, olmamalıyız. Mahallî seçimlerde, kasaba ve ilçe’ler’de, partilerden çok, şahıslara bakınız. Buralardaki hizmetlerimize yardımcı olacakları, hangi partiden olurlarsa olsunlar, sadece reylerimizle onu destekleriz. 
“Benim Adalet Partisi’nde siyâset yapmış olmam sizlerin hepinizin bu partiye rey vermeniz için bir sebep değildir. Vicdanlarınızın sesini dinleyin, perdenin arkasına geçtiğinizde, aklınızı vicdanınızı kullanın, ona göre rey veriniz.” buyururdu. 
Mutlâk ve her şartta karşı olacağınız, aslâ destek vermemeniz gereken parti, küfr’ün Merkez-i Umûmîsi, Yahûdî, Ermeni, Rum ve gayr-i Türk’ün ittifakıyla kurulmuş, İttihad ve Terakkî Cemiyeti’nin devamı olan partiye rey vermek, zulme meyletmek, zalime yardımcı olmaktır,” söylem’leri çok farklı olmasına rağmen, mütegallibe ve zâlimlerin değirmenine su taşıyanlara da meyletmeyiniz, onlara da rey vermeyiniz,” buyururdular. 
- Siyâset üstü, birer himmet ve hizmet câmia ve cemaatlerinin pek muhterem büyükleri, kendinizin şahsen, siyâsî bir tercihiniz olabilir, fakat aslâ câmia ve cemaat fert’lerini kendi tercihiniz istikametinde yönlendirmeyin, 
Size olan saygı, bağlılık ve hürmet’lerini aslâ istismar etmeyin! 
Tasavvuf’ta, mutlâk itaat, “gassâl’in elindeki meyyit” gibi olmak, “Havas-i Hamse” (beş duyular) ile hissedilmeyen ve akılla idrâk olunmayan, (Mâverâ) hisler ve akıl ötesi hususlar içindir. 
Yoksa, hislerle ve akılla algınabilecek hususlarda, mutlâk itaat ve hiç yutkunmadan kabul söz konusu değildir. 
- Vahiy ile Müeyyed, Kâinatın Efendisi, Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Ashabına “Ben, sizin dünyanıza ait hususlar’da sizlerden daha iyi biliyor değilimdir.” buyurmuştu. 
Öte yandan, bir başka hadis-i Şerif’te, “Hâlık’a (Yaradan’a) ısyan olan hiçbir şey’de, mahlûka itaat olunmaz.” 
Bu vâdide söylenecek çok şey var. Fakat sizler, “Leb” demeden, Leblebi denildiğini en iyi anlayanlardansınız. 
Sizin, idrâk, iz’an, basîret ve ferâsetinize i’timadım tamdır. 
“Mü’min’in Ferâsetinden çekininiz. Çünkü o, Allah’ın nuruyla nazar eder.” (bakar)...