Pek muhterem, Muallim remzini kullanan kardeşimin suallerine verilen cevapların devamıdır. 
- Elfaz-ı Küfr ve insanları küfre müncer diğer hususlar: 
Elfaz-ı Küfr, imandan çıkıp küfre girmeye sebep olan sözler anlamında bir terim ve bu konuda yazılan eserlerin ortak adıdır. 
Elfaz-ı Küfr terkibi, Haz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Allah tarafından getirdiği kesin olarak bilinen vahiyleri ve bunlardan zorunlu olarak çıkan dinî hükümleri, bunları topluca (Zarûrât-i Diniyye) denilir, inkâr etme özelliği taşıyan bütün sözleri ihtiva eder. 
Kur’ân-ı Kerim’de Elfaz-ı Küfr yerine “Kelimetü’l-Küfr (inkâr sözü)” ta’biri geçmektedir. “(Ey Muhammed! O sözleri) söylemediklerine dair Allah’a yemin ediyorlar. Halbuki o küfür sözünü elbette söylediler. Ve Müslüman olduktan sonra kâfir oldular. Başaramadıkları bir şeye, (Peygamber’e suikast yapmaya) da yeltendiler. Ve sırf Allah ve Resûlü kendi lutuflarından olan zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar. Eğer tevbe ederlerse onlar için daha hayırlı olur. Yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, âhirette de elem verici bir azaba çaptıracaktır. Yeryüzünde onların ne dostu ne de yardımcısı vardır.” (Tevbe 9/74) 
- (Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Tebük’te düşmanı beklerken kendisine an be an, vahiyler geliyor ve O, savaştan geri kalanları (savaşa katılmayıp Medine’de kalanları) devamlı olarak ayıplıyordu. Celâs bin Süveyd adındaki bir münâfık dedi ki: “Eğer Muhammed’in kardeşlerimiz için söyledikleri doğru ise, eşeklerden alçak olalım!” Bu sözü işiten Âmir İbn-i Kays, derhal bu münafık’a cevap verdi. “Muhammed muhakkak doğru söylüyor. Siz ise eşeklerden alçaksınız!” Resûlüllah Medine’ye dönünce, Âmir durumu Peygamber’e arzetti... Celâs; “Bana iftira ediyor” diyerek söylediklerini inkâr etti. Resûlüllah her ikisinin de minberin önünde yemin etmelerini emretti. Her ikisi de kendilerinin doğru söylediklerine dâir yemin ettiler. Ancak Âmir yeminden sonra ellerini kaldırarak, “Yâ Rab, doğru söyleyeni tasdîk, yalancıyı ise tekzib eden bir âyeti, Peygamber’ine vahy et”, diye du’a etti, Resûlüllah ile diğer mü’minler de “Âmîn!” dediler. Hemen yukarıda meâl-i Âlî’sini verdiğim âyet-i Kerime nâzil oldu. Bunun üzerine, Celâs da suçunu itiraf etti ve tevbe etti.) 
Yukarıdaki âyet-i Kerime’nin sebebi nüzûlüne bakılınca, Resûl-i Ekrem’e bildirilen vahiylerin doğruluğuna inanmamak dinden çıkmanın, küfre girmenin temel sebebini oluşturmaktadır. Kur’ân-ı Kerim’de doğrudan doğruya küfür ifadeleri olarak, “Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’dir” diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır.” (Mâide 5/17)... 
“Andolsun ki Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesih’dir” diyenler kâfir olmuşlardır.” (Mâide 5/73) 
“Aralarından bir uyarıcının gelmesinden şaştılar ve kâfirler; Bu pek yalancı bir sihirbazdır! Tanrıları tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler.” (Sâd 38/4, 5)... (Kureyş’liler bu sözleriyle Haz.Muhammed’i tanımayıp inkâr ediyorlardı. Haz. Peygamber onlara Kelime-i Tevhid’i tavsiye ettiği zaman müşrikler; “Tek tanrı bütün yaratıkları nasıl idare edebilir?” demişler ve Allah’ı birlemeye (Tevhid’e) yanaşmamışlardı.)... 
“Dediler ki hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.” (Câsiye 45/24)
(Dirilmeyi ve âhiret hayatını inkâr eden dehrî’ler (materyalist’ler), ölümü “dehr” denen sürekli zamana veya tabî’ata bağlayarak, onun dışında, üstündeki hakîkî müessiri, Allah’ı tanımadıklarını ifade ederler. Bunlara göre ölümü gece ve gündüz yani zaman hazırlar. Ruhları alan bir ölüm meleği yoktur. Bütün olaylar zamana dayandırılır. Ama onlar bu inancı beslerlerken zan’dan başka hiçbir delile sahip değillerdir.) 
- “Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misâl getirmeye kalkışıyor ve: “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diyor.” “De ki onları ilk def’a yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.” (Yâsîn 36/78, 79)...
“Kıyâmetin kopacağını da sanmıyorum. Şâyet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yoktur ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akibet bulurum.” (el-Kehf 18/36) 
“Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitâben; “Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden (spermden) yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah’ı inkâr mı ettin?” (el-Kehf 18/37) 
(Servetinin ve adamlarının çokluğu ile gururlanan bu kişinin âhireti inkâr ettiği, 36.âyetin başında anlatılmıştı. 37.âyette ise bu kişi Allah’ı inkâr etmekle itham ediliyor. Şu halde Beyzâvî’nin de işaret ettiği gibi, âhireti inkâr etmek, bir bakıma Allah’ı inkâr etmek demektir. Zirâ, âhiretin imkânsızlığını savunmak, Allah’ın gücünün sonsuzluğundan şüphe etmenin bir sonucudur. Nitekim, bu kişiye, kendisinin yaratılış safhaları hatırlatılmak suretiyle bu kudretin sahibi olan Allah’ın kıyâmeti de gerçekleştirme gücünde olduğu ispatlanmak istenmiştir.)
- Allah’ın meleklerine, kitaplarına, Peygamber’lerine ve âhiret gününe inanmayanlar, Allah’ın gönderdiği hükümleri uygulamayanlar, Allah’ın âyet’lerini yâni Kur’ân’ı inkâr edenler kâfir olarak adlandırılmıştır. 
- “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamber’ine, Peygamber’lerine indirdiği kitab’a ve daha önce indirdiği kitab’a iman (da sebat) ediniz. Kim Allah’ı, meleklerini, Peygamber’lerini, ve kıyâmet gününü inkâr ederse tam ma’nasıyla sapmıştır.” (Nisa 4/136) 
- “Allah’ı ve Peygamber’lerini inkâr edenler ve (inanma hususunda Allah ile Peygamber’lerini birbirinden ayırmak isteyip “Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız” diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu?” 
“İşte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” 
“Allah’a ve Peygamber’lerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğer’lerinden ayırmayanlara (gelince) işte Allah onlara bir gün mükâfatlarını verecektir. Allah, bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Nisâ 4/150, 151, 152) 
“Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat’ı indirdik. Kendilerini (Allah’a) vermiş Peygamber’ler onunla Yahûdî’ler hükmederlerdi. Allah’ın kitabını korumaları kendilerinden istendiği için Rab’lerine teslim olmuş zâhid’ler ve bilginler de (onunla hükmederlerdi.) Hepsi ona (hak olduğuna) şâhidlerdi. Şu halde (Ey Yahûdiler ve hakimler) insanlardan korkmayın, benden korkun. Âyet’lerimizi az bir bedel karşılığında satmayın. Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (Nisâ 5/44) 
- “(Resûlüm!) İşte böylece sana (önceki kitapları tasdik eden) bu kitabı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan (Araplardan) da ona iman eden nice kimseler vardır. Âyet’lerimizi ancak kâfirler (inat’ları yüzünden) bile bile inkar eder.” (Ankebût 29/47) 
(Tefsirlerde bu âyet ile, Abdullah İbn-i Selâm ve Übey İbn-i Ka’b gibi Kur’ân’a iman eden ehl-i Kitab’a işaret edildiği belirtilmektedir.) 
Ayrıca Allah’ı, Haz. Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem’in yanı sıra geçmiş Peygamberleri ve Kur’ân’ı alay konusu yapıp küçümseyen münâfıkların bu tavırlarına dikkat çekilerek, mü’minlere, dinî değerlere karşı alaycı tavırlar sergileyenlerden uzak kalmaları emredilmek suretiyle bu tür davranışların da küfre götürdüğüne işâret edilmiştir.  
- “Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Allah’tan korkun; eğer mü’minler iseniz.” (Mâide 5/57) 
“Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini) sorsan, elbette, biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki, Allah ile, O’nun âyetleriyle ve O’nun Peygamberleriyle mi alay ediyordunuz?” (Tevbe 9/65) 
“Boşuna özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz. Sizden (tevbe eden) bir grubu bağışlasak bile, bir gruba da suçlu olduklarından dolayı azab edeceğiz.” (Tevbe 9/66) 
“Senden önceki Peygamberlerle de alay edilmiş, bu yüzden onlarla alay edenleri alay ettikleri şey (azab) kuşatıvermiştir.” (En’am 6/10) 
“Andolsun, senden önceki Peygamber’lerle de alay edildi. Ama onları alaya alanları, o alay konusu ettikleri şey kuşatıverdi.” (Enbiyâ 21/41) 
Allah’ı, Peygamber’leri, kitapları, dinî, Zarûrat-ı Diniyye’yi, kısaca, Mukaddesatı inkâr ve bütün bu mukaddes’leri alaya almak, hafife almak nasıl küfrü mûcip ise, bunlara şetmetmek (sövmek) ve bunları hâşâ! la’netlemek de küfrü mucibtir. 
HADİS’LERLE KÜFRÜ MÛCİP SÖZLER VE DAVRANIŞLAR: 
Kütüb-ü Sitte’de ve diğer hadis Külliyatında, Elfâz-ı Küfr ve küfrü mûcib diğer davranışlar hakkında hadislere çok geniş yer verilmiştir. Bu hadisleri burada derc etmek bu yazının vüsa’tinin çok üzerindedir. Başka yazıya-yazılara ihtiyaç vardır. (Bekleyiniz!...)