“Bütün dabbe’lerin-yer yüzünde debelenen kâffe-i Hayvânât’ın -ındallah en şerri, en kötüsü o sağırlar o dilsizlerdir.- o kulağı varken hakkı duymayan, dili olup da hakkı söylemeyen sağır ve dilsizlerdir. Akıllanmazlar; Hakkı akletmezler. – Kulak yok, dil yok, akıl yok bu hâl en aşağılık süflî hayvanların halidir. Var fakat hakka gelince yok, bu da süflî hayvanlardan daha aşağı ve aynı şer olan hayvanların halidir. İnlerinde yılanlara bile bir şeyler duyurmak mümkün olur da bunlara olmaz. Evvelâ işitmesi olmayanın konuşması olmaz. Aslında sağır olan konuşmaktan mahrum olur. Çünkü sözü işitmesi olan belleyebilir. Ve işittikten sonradır ki, kendisinden başkasına söyleyebilir. Sözün de aklını kullanmaya pek büyük hizmeti vardır. 
İşitmenin ve konuşmanın olmaması, büsbütün aklın olmamasına müncer değildir. Nîce sağırlar ve dilsizler vardır ki, akılları vardır. Bir sağır ve dilsizin biraz aklı eriyorsa ba’zı şeyleri anlaması ve anlatması mümkündür. Fakat hem sağır ve dilsiz’in aklı da yoksa bu zat son derece çâresizdir. 
Kulağı var hakkı duymaz, duymak istemez, dili var hakkı söylemez söylemek istemez. Aklı var hakkı akletmez, etmek istemez, böyle sağır, böyle dilsiz, böyle akılsızlar yok mu hayvanların hayvanı, fenaların fenası, gerek kendilerine ve gerek diğerlerine karşı şerlerin şerridirler. 
“Yemin olsun ki, cin’lerden ve insanlar’dan pek çoğunu cehennem için yarattık (hazırladık). Onların kalpleri vardır, onlarla duyup anlamazlar, onların gözleri vardır, onlarla görmezler, onların kulakları vardır, onlarla işitmezler, onlar hayvanlar gibi, hattâ daha şaşkındırlar. İşte bunlar gâfillerin tâ kendisidirler.” (A’raf 7/179) 
Yukarıya meâllerini aldığım âyet-i Kerime’lerin, ibaresi, işareti, delâleti ve iktizasıyla tam olarak bu “Şerrü’d-Devâp,” yer yüzünde, karada ve denizlerde hareket halinde olan, debelenen bütün mahlûkat’ın en şerli’leri, bu şerîr ve onun güruhu için nazil olmuş gibidir. Gözleri var, hakkı göremiyorlar, kulakları var, hakkı işitmiyorlar. Kalpleri, ruhları var ve fakat akıllarını kullanamıyorlar. Akıllarını-beyinlerini çete başına kiraya vermişler, akletmiyor, fikretmiyorlar. Her biri sanki “Haşerât-ı Lâyüflihûn,” durumuna düşmüşler.  
FETÖ elebaşısı ve onun güruhu için, “Şarrü’d-Devâb,” “Şerîr,” ve “Eşirrâ,” denilebilir. Bu şerîr ve Eşirrâ’ya, Türk Dünyası’nın önemli isimlerinden Cengiz Aymatof’un Türk Dünyası ortak lisanına hediye ettiği kelâm ile, “Mankurd’lar,” diyebilirsiniz. 
Denî-Ednâ, alçak, en alçaklar, diyebilirsiniz. Fakat yine de bu şerîr ve Eşirrâ’yı ifade ettiğini söyleyemem. Merhûm, Üstad, Necip Fazıl, edebî ve siyâsî polemiğe girdiği denî (alçak,) bir şahsiyyete, “Sana ‘Alçak’ demem, senin için bir iltifattır. Çünkü, alçaklık yine de bir seviye ifade eder. Oysa ki sen bir çukursun, hem de bir kubûr çukuru,” derdi. 
Bu şerîr ve Eşirrâ’ya, “çukur, hattâ kubûr çukuru” demek, bunlara bir nev’i iltifat olur. En iyisi, bunlara Kur’ân’ın lisanıyla, “Esfel-ü Sâfilîn,” (Aşağıların en aşağısında bulunanlar.) 
“Biz insanı en güzel kıvamda (en güzel biçimde) yarattık. Sonra onu aşağıların en aşağısına döndürdük.” (Tîn 95/4,5)
Bunların en bâriz vasıfları, “Takiyye,” inandıklarının ve düşüncelerinin tam tersini söylemeleridir. Yâni, nifak. 
“Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri kendinize dost edinmeyiniz. Allah’ın aleyhinizde açık bir delil getirmesini ister misiniz?” (Nisan 4/144) 
Bunlar, aklını, fikrini, beynini bu Şerîr’e kiraya vermemiş, teslim etmemiş bütün Müslümanları düşman bellediler. Buna mukâbil, küfr’ün her nev’ine, ki, küfür, zâten esas i’tibariyle “Bir Millettir,” kucak açtılar, aralarına girdiler, küffar’ın vatanlarını kendi vatanları olarak kabul ettiler. 
Bu âyet-i Kerime’yi ta’kip eden âyet-i Kerime ise şöyledir: 
“Şüphesiz, (kesinlikle), münâfıklar, cehennemin en alt tabakasındadırlar. Sen kesinlikle onlara herhangi bir yardımcı bulamazsın.” (Nisa 4/145) 
15 Temmuz 2016 işgal hareketinin başarısızlıkla neticelenmesi üzerine bu Şerîr’in objektiflere akseden hali, Bakara Suresindeki, 175. âyet-i Kerimesindeki ta’rife tam uymaktadır. “Faiz yiyen kimseler, şeytan’ın çarpmış olduğu delirmiş kimse nasıl kalkarsa öyle kalkarlar.” (Bir de, eğer, A.B.D., T.C. Devletinin talebini karşılar, kendisini Türkiye’ye iade ederse, onun bin şeytan çarpmış gibi halini görün, İnşâ Allah! O halini de göreceğiz!... 
Bunlara, “Siz İblis’siniz, Siz Şeytan’ın tâ kendisi’siniz,” denilse, lâyıktırlar, fakat bu kerre İblis i’tiraz eder ve der ki, “Doğrudur, ben Allah’a ısyan ettim. Allah’a has, Azemet ve Kibriyayı kendi sıfatlarım sandım. Dünya tarihinde ilk felsefeyi yürüterek ters bir mantıkla, topraktan yaratılmış olan, Haz.Adem’e secde etmem emrolunduğunda (Aslında secde Adem’e değil, Allah’a idi.), “Ben, ateşten yaratıldım, Adem ise topraktan yaratıldı. Ateş toprağın üstünde yanar. Dolaysiyle ben Âdem’den üstünüm, ona secde etmem,” dedim Allah’a ısyan ettim, ebedî Allah’ın rahmetinden uzaklaştırıldım, ebedî la’nete düçâr oldum. Allah’ın bildirdiğine göre de, ben ve benim vesveseme uyarak, benim arkamdan gelenler beraberce cehennemi dolduracağız. 
Ama, sözümü ettiğiniz Şerîr, mel’ûn, benden daha çok şerîr ve benden daha çok mel’undur. Ben insanları süflî şeylerle aldatırım. Oysa ki, bahsettiğiniz Şerîr, insanları, Allah ile Peygamber ile aldatmaktadır. Hem sonra, Recîm, (Allah’ın rahmetinden kovulmuş), Lâtin, (Allah’ın ebedî la’netine düçâr olmuş olmama rağmen, hâlâ, Allah’tan korkarım. Halbuki, sözünü ettiğiniz şerîr Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz. 
“Tıpkı şeytan’ın şu durumuna benzer; hani insan’a “İnkâr et!” dedi de, o inkâr edince “Ben,” dedi, Senden uzağım! Çünkü ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım,” “Sonra her ikisinin de (şeytanın ve şeytana uyarak küfreden insanın,) akibeti, sonsuza dek ateşte (cehennemde) olmak oldu. İşte zâlimlerin cezası budur.” (Haşr 59/16,17) 
Bu Şerîr ve Eşirrâ’ya, “Haşhâşîn,” Haşhâşîler deniliyor. Bence, bu benzetmeye, başta Hasan Sabbah ve haşhâşîleri i’tiraz ederler. Derler ki, biz, insanların aklını dünyevî ve maddî maddelerle, haşhaşla, Afyon Sakızı ile izâle ediyorduk. Madde ile beyinlerini donduruyor, robotlaştırıyorduk. Oysa, bu Şerîr insanların akıllarını sözde ma’neviyat ile, Allah ile Peygamber ile izale ediyor, beyinlerini dumura uğratıyor, robotlaştırıyor. Bizim akıllarını izâle ettiğimiz, beyinlerini uyuşturduklarımız, maddenin te’siri ile beyni dumura uğrayanlar, madde’nin te’siri geçtiğinde veya bu maddeyi kullanmaktan vazgeçtiklerinde, ayılırlar, uyanırlar, akılları başlarına gelebilir. Fakat, bu Şerîr’in Allah ile Peygamber ile uyuşturdukları artık sonsuza dek ayılamazlar, akılları başlarına gelmez. Bunların dünya’ları da ahiretleri de hüsrandır, ziyandır. Apaçık hüsrân ve ebedî iflabtır. 
Bu Şerîr ve Eşirrâ’ya Firavn, Firavn’lar denilse, Firavn’ın ruhu i’itiraz eder. Evet! Ben, Firavn olarak, Haz.Musâ’ya karşı geldim. Allah’a ısyan ettim. Tacımı, Taht’ımı elimden alır düşüncesiyle, İsrail oğullarının doğan bütün erkek çocuklarını katlettirdim. Ancak, kadınlarını yaşattım. İsrailoğullarını emrim altında tutmak için, hâşâ! “Ben sizin en büyük – Yüce Rabbinizim,” dedim. Fakat sözünü ettiğiniz Şerîr kadar zâlim olmadım. “Ben, İsrailoğullarını emrim altında tutabilmem için siyâseten, “Sizin Rabbinizim,” derdim ama, Allah’a inanırdım. Sarayımın alnında, Allah’ın isimlerinden “Yâ Hafız! Yâ Mâlik,” isimleri yazılıydı. Hem sonra ben, İsrailoğullarının erkeklerini katlettiriyor, yalnız dünyalıklarını, dünya hayatını ellerinden alıyordum. Fakata, bu Şerîr, insanların hem erkeklerinin hem de kadınlarının ebedî hayatlarını ellerinden almaktadır. 
Benim şahsî kıymetlendirmeme gelince: 
15 Temmuz 2016 Meş’ûm gecede, ortaya konulan ve yalnız İslâm Tarihinde değil, bütün Peygamberler Tarihinde ve hattâ, dünya tarihinde bir benzeri görülmeyen mezâlimi bu Azîz Millete revâ görenler, emrini verenler, uygulayanlar, günlük kıyafetiyle, tişörtle, şort’la, elinde Şanlı Türk Bayrağı ile sokaklara çıkanlara F16’larla, helikopterlerle, tanklarla ateş kusan, kadınlara, çocuklara, elini kaldırmış, amân dileyenlere gözünü kırpmadan ateş edenlere ancak, “Kelb-i Akûr,” (Kudurmuş Köpekler) denilebilir. Kuduz mikrobunun beyni tamamen tahrip etmesiyle son safhaya gelmiş, kudurmuş köpekler, kudurmuş insanlar, kudurmuş diğer hayvanlar, gözlerini kan bürüdüğü için, sadece ve sadece, öldürmeyi düşünürler. Öldürecek birisini bulamazlarsa başlarını taşlara vurarak kendi kendilerini öldürürler. “Veyl, cehennem, Kudurmuş Köpekler içindir!..”
FETÖ çete başı için son bir değerlendirmem. Papa’nın, Patriğin, Haham başının, Dünya Kiliseler Birliğinin başında bulunan Kardinallerin, Yahûdî Lobisi liderlerinin, Neoconların, Avanjelist liderlerinin Mâba’d’lerini yalaya yalaya semirmiş bir Hunfesâ’dır. 
Allah, Aziz Milletimizi ve Muazzez Vatanımızı ve bütün İslâm Âlemini bunların şer’lerinden emîn eylesin!... Sayısızca, Âmiiiiiin, Âmiiiiiin!...