İSMAİL CENGİZ

Türkiye’nin kuzey doğusunda yer alan Kafkasya tarihi coğrafyamızın önemli bir parçası olup, “Anayurt” ile “Anadolu” toprakları arasında bir köprü rolünü ifa etmektedir. Dolayısıyla Türk Dünyası açısından önemli bir jeopolitik bölgedir. Kafkasya üzerinden; Karadeniz’in kuzey ve doğu kıyılarını, Hazar havzasını ve buralarla bağlantılı ekonomik kaynakları ve enerji hatlarını dolaylı olarak kontrol etmek mümkündür.

Kafkasya bölgesini, Doğu-Batı doğrultusunda ikiye bölen dağlar nedeniyle Kafkasya bölgesi “Kuzey Kafkasya” ve “Güney Kafkasya” olarak ikiye ayrılır.

“Kuzey Kafkasya : Rusya Federasyonu’na bağlı otonom bölgeleri içinde barındırır. Bunlar sırası ile Adıgey, Karaçay, Çerkes, Kabardin, Balkar, Çeçenistan, Kuzey Osetya, İnguşya ve Dağıstan Cumhuriyetleridir. Rusya Federasyonu Kuzey Kafkasya'daki ayrılıkçı hareketlerle yoğun bir şekilde uğraşmaktadır. Huzurlu gibi görünen bu bölge beklenmedik bir zamanda çatışmaların başlayacağı bir alan haline gelebilir. Bölgede başlayacak bir çatışma daha çok gerilla savaşı taktik ve tekniklerinin uygulanacağı Gayri Nizami Harp Savaşı alanına düşecektir.
Güney Kafkasya: Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan bağımsız devletlerini içinde barındıran Güney kuşağıdır. Coğrafi olarak Kuzey Kafkasya Avrupa, Güney Kafkasya Asya kıtasına, siyasi olarak Kafkasya'nın tamamı Avrupa kıtasına dâhildir.” (Mithat Işık, “Kafkasya’nın Geleceği İçin Stratejik Düşünce”, 29.01.2019, SDE)

Çok sayıda irili ufaklı dağlardan, derin vadilerden ve yaylalardan oluşan coğrafi koşullarından dolayı Kafkasya bölgesi, dünyanın en fazla etnik grubunu barındıran bölgeler arasına sokmuş ve bölgeyi çevreleyen fiziki oluşumlardan dolayı da etnik unsurların asırlardır dış dünyaya kapalı şekilde gelenek ve göreneklerini koruyarak bir yaşam sürmelerini sağlamıştır. 1991’de Sovyet sosyalist Cumhuriyetler Birliği SSCB’nin dağılması sonrası, bölgedeki etnik gruplar arasında sınır anlaşmazlığından, kültürel farklılıklardan, doğal kaynakların paylaşımından kaynaklanan sebeplerle etnik çatışmalar, etnik gerilimler yaşanmaya başlanmıştır.

Sovyetler Birliği döneminde Sovyet Cumhuriyetleri ve Doğu Bloku ülkeleri arasında paylaştırılan zengin “doğal kaynaklar”ın tasarruf hakkının SSCB’nin dağılması ile bölgede oluşan devletlere geçmesi sonrası stratejik doğal kaynaklar küresel piyasanın istifadesine sunulmaya başlanmıştır. Rusya Federasyonu da bu gelişmelerden rahatsız olmuş ve kendisini besleyen enerji ve doğal kaynaklar üzerinde yeniden kontrolü sağlama ihtiyacını hissetmiş ve enerji ve boru hatlarının da geçiş güzergahında olan Kafkasya Bölgesi’nde siyasi ve askeri güç ve ağırlığını ortaya koymuştur.

Ancak petrol, doğal gaz, hidrokarbon gibi stratejik doğal kaynaklar sebebiyle iştahı kabaran ABD, İngiltere, Fransa gibi küresel güçler, mevcut etnik çeşitliliği kullanarak, birbirine kırdırarak bölgede kaos ortamı yaratmak suretiyle Rusya Federasyonu’nun bölgedeki güç ve itibarına yönelik saldırıya geçmiştir.

Gürcistan, Ermenistan, Çeçenistan, Dağıstan, Karaçay, Nahçıvan, Azerbaycan gibi ülkeler; Ahıska, Çerkesler, Karapapaklar, Adıgeyler, İnguşlar, Balkarlar, Abhazlar,  Kabardeyler, Acarlar, Osetler gibi birbirinden farklı etnik unsurların yer aldığı Kafkasya’da olabilecek oluşum, değişim ve gelişmeler Türkiye’nin dış siyasetini ve güvenliğini olumlu ve olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasların tam ortasında, geçiş güzergahında yer alan Türkiye, Kafkasya’daki tüm gelişmelerle yakından ilgilenmek durumunda kalmıştır.

Azerbaycan ile ilişkiler “İki Devlet, Bir Millet” sloganı ile stratejik ortaklığa dönüştürülmüştür. Gürcistan ile vize kaldırılmış, kimlik kartı ile bu ülkeyi ziyaret etme imkanı oluşturulmuştur. Karabağ topraklarının büyük kısmının tekrar bağımsız olması; sıkışan Ermenistan’ın daha çok Türkiye’ye muhtaç hale gelmesi; bu bölgedeki Çeçen, İnguş, Çerkes, Adıgey gibi etnik unsurlarla akrabalık bağlarımız; Nogay, Acara, Ahıska gibi kardeşlerimizin mevcudiyeti; İpekyolu güzergahında önemli bağlantı noktalarından biri olması ve bu bölgenin Orta Asya coğrafyasına yani Türkistan Cumhuriyetleri’ne açılan kapı olması gibi nedenlerle Türkiye daha aktif politikalar üretmeye başlamıştır.

Bildirimizde ele alacağımız esas konu, başlıktan da anlaşılacağı üzere Kafkasya’nın Türk Cumhuriyetleri ve İpek Yolu bağlantısı çerçevesinde Türkiye’nin rolünü ortaya koymaya çalışmaktır.

Kafkasya’nın Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi

Kafkasya Rusya için Avrupa ile Orta Asya arasında bir geçiş köprüsü olmasının yanı sıra, Karadeniz ve Hazar denizine kıyısının olması sebebiyle Rusya’nın Karadeniz, Boğazlar, Akdeniz yolu ile Süveyş Kanalına inebilmesine olanak sağlaması yönünden de, Rusya’nın stratejik çıkarları açısından da son derece önemli bir jeopolitik bölgedir.

Avrupa ve Asya isimlerinin kısaltılması olan Avrasya, batıda Atlas Okyanusu’ndan başlayıp, doğuda Çin Denizi ve Pasifik Okyanusu’na kadar devam eden kara kütlesidir. Brzezinski (ABD Ulusal Güvenlik eski danışmanı), Büyük Satranç Tahtası kitabında, 21’inci Yüzyılda en büyük mücadelenin Asya’da yapılacağını belirterek, “Avrasya, dünya egemenliği için mücadelenin yapıldığı satranç tahtasıdır” demektedir. Avrupa’yı Asya’ya bağlayan ve geçiş güzergahı olması nedeniyle Kafkasya Bölgesi bu satranç tahtasında önemli bir hamle yeridir.

Kafkasya özellikle üç nedenden ötürü önemlidir:

- Jeostratejik anlamda, Orta Asya’ya giriş kapısıdır,

- Orta Asya bakımından, Batı pazarlarına açılan bir geçittir,

- Orta Asya ile bir bütün olarak ele alındığında ise, bölge önemli miktarda

petrol ve doğal gaz rezervlerine sahiptir. Bülent Açma & K. Yenişen/ Ekonomi ve Yönetim, Kafkasya’nın Ekonomik Potansiyeli ve Dönüşümü İçin Politika ve Stratejiler  s.133

Kafkasya’nın Sorunları

Kafkasya Bölgesi’nde çok sayıda etnik gruplar nedeniyle birçok problemler yaşanmaktadır.

Genel olarak yaşanan “Etnik Halklar” sorunu,

Bölgedeki “petrol ve doğal gaz boru hatları”nın güvenlik sorunu,

Ermenistan-Azerbaycan arasında “Dağlık Karabağ” sorunu,

Gürcistan ile Abhazya arasında “Abhazya” sorunu

Gürcistan sınırları içindeki “Güney Osetya” sorunu

Gürcistan sınırları içindeki “Acaristan” sorunu

Gürcistan sınırları içindeki “Ahıska” sorunu

Ruslar ile Çeçenler arasında devam eden “Çeçenistan” sorunu

Gürcistan’ın ABD ve NATO ile yakınlaşma siyaseti…. Kafkasya bölgesinin belli başlı sorunları olarak bilinmektedir.

Zengezur/Nahçıvan Koridoru

Karabağ güneyinde İran sınır hattı boyunca Türkiye’yi karayolundan kesintisiz Azerbaycan’a bağlayacak olan Zengezur/Nahçıvan Koridoru’nun açılması, Kafkaslar’da yeni bir sayfanın açılmasını sağlamış olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu yıllardan bu yana gümdemde olan bu koridor Türkiye’yi sadece Azerbaycan’a değil, Türkistan Cumhuriyetleri’ne, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan’a; Afganistan’a; kuzeyden Başkordistan, Tataristan, Çuvaşistan, Tuva, Saha ve Altay Cumhuriyetleri’ne ve Çin egemenliği altında kalan Doğu Türkistan Uygur Bölgesi’ne kesintisiz bağlamış olacaktır. Bu koridor; 1921 yılında Türkiye ile Sovyet Rusya arasında imzalanmış olan Moskova Antlaşması’nın en önemli maddelerinden biridir.

Kara yolu, tren yolu ve Hazar üzerinden deniz yolu kullanılmak üzere kesintisiz ticaretin yapılabileceği “Nahçıvan Koridoru”; Türkiye’nin hem Kafkaslar’da hem de Orta Asya’da her bakımdan elini güçlendirecektir. Aynı zamanda hem Rusya’ya hem de Çin’e karşı avantajlı konuma geçmiş olacaktır. Yakın gelecekte Ermenistan sınır kapısının da açılmasıyla bölgede artacak “sınır ticareti”; Kars, Iğdır, Doğu Beyazıt, Van ve çevresinde (Erzurum, Erzincan) ekonomik olarak canlanma sağlayacaktır. Bu koridorun açılmasının en önemli getirisi ise siyaseten bölgede ağırlığınızı ortaya koyacak olmasıdır. Bunun en önemli göstergesi Anadolu’dan Tuva-Saha’ya, Ürümçi-Almaatı’ya, Taşkent-Bişkek’e, Aşkabat-Faryab’a, Şıbırgan-Bakü’ye kadar uzanan topraklar arasında kesintisiz bağlantı kurulmasıdır.

2020 Dağlık Karabağ Savaşı'nın Azerbaycan tarafından kazanılmasının ardından Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes antlaşmasının 9. maddesi gereğince kuracak olan Zengezur Koridoru’nun açılması Ermenistan’a da faydası olacaktır. Ermenistan’a kendisinin ördüğü jeopolitik kuşatmadan çıkış yolu sunacaktır. Türkiye ve Azerbaycan’la ilişkilerini düzelterek Kafkasya’da doğmakta olan süreçten yararlanması için Ermenistan’a jeopolitik bir imkan sunan bu koridorun açılması, Kafkasya’da barış ve huzuru da beraberinde getirecektir

Gürcistan-Azerbaycan Güzergahı

Ulaşım noktasında Kafkaslar’da Türkiye’yi ilgilendiren ikinci güzergah, Gürcistan üzerinden Azerbaycan’a ve Hazar Denizi’ni kullanarak Türkistan Cumhuriyetleri’ne giden güzergah. Bu güzergahı, Rusya ile yaşanan uçak krizi sonrası kullanmaya başlamıştık. Zaten geçmişte Rusya ve İran üzerinden Orta Asya’ya mal taşıyan Türk tırlarının Rus ve İran sınır kapılarında karşılaştıkları keyfi uygulamalar ve saatlerce bekletilmeleri ticaretin aksamasına neden olmaktaydı. Bu iki ülke ile yaşanabilecek gerginliklerin, ulaşım noktasında sıkıntılar yaşanabileceğini unutmamak gerekir. Bu yaşanabilecek sıkıntıları göz önünde bulundurarak Türkiye-Gürcistan, Kars-Tiflis ulaşım hatlarının aktif tutulması gerekir. Ayrıca Karabağ krizinin tamamen halledilmesi ve “Zengezur Koridoru”nun açılması sonrası Kars veya Iğdır’dan Ermenistan üzerinden Azerbaycan’a ulaşacak demiryolu bağlantısı Türkiye’yi rahatlatacak projelerdir.

Avrasya Ulaşım Koridoru

Tüm olumsuzluklar dikkate alındığında, “Avrasya Ulaşım Koridoru” olarak adlandırdığımız Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan-Hazar Denizi güzergahının önemi bir kez daha ortaya çıkmış oluyor. Doğu ile Batı’yı Kafkasya üzerinden birbirine bağlayan “Avrasya Ulaşım Koridoru”, sadece Türkiye için değil, Orta Asya coğrafyasında Hazar’ın ötesindeki Türk Cumhuriyetleri için olduğu kadar, bu ülkelerden doğal kaynak ihtiyacını karşılamak isteyen Avrupa için de hayati önem taşımaktadır. Bu koridor, sadece ulaşıma kolaylık getirmeyecek; alt yapı, telekomünikasyon ve diğer ortak sistemlerin de kurulmasına ve sağlıklı işlemesine yol açacaktır.

Rusya güzergahından yaklaşık 2 bin km daha kısa olan Avrasya Koridorunun, İpek Yolu bağlantılı olarak hayata geçirilmiş olması Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkiyi daha da güçlendirecektir. Çin Halk Cumhuriyeti de Rusya’nın etkisiz kaldığı bu projenin sürekli işlemesinden şüphesiz memnun kalacaktır. Bu noktada Türkiye’nin “güvenli ve sağlıklı bir gelecek için” özellikle Gürcistan-Azerbaycan-Türkistan Cumhuriyetleri-Çin ülkeleri arasındaki ilişkileri sağlıklı şekilde yürütmesi gerekmektedir. Rusya, İran, Afganistan, Pakistan’ın da dahil olacağı bu blok diğer Asya ve Ortadoğu ülkelerinin katılımı ile “süper blok” olacaktır.

Ucuz Akaryakıt Güzergahı

Ulaşım hususunda kafalarda soru işareti oluşmasına neden olan “mesafenin uzak olmasına rağmen, Tır şoförlerinin İran’ı tercih etmelerine” de açıklık getirerek ulaşım konusunu noktalamak istiyorum: İran’dan çıkıp Tiflis’e gidecek olan bir tır, Tahran-Bakü-Tiflis hattı üzerinden gittiğinde 1.100 kilometre yol yapıyor. Ancak İran tırı Gürbulak’tan girip Türkiye üzerinden Tiflis’e gittiğinde 1.790 kilometre yol yapıyor. Uzun yolun tercih edilmesinin nedeni, ucuz akaryakıt. Tır şoförleri İran’dan ucuz akaryakıt getirip Türkiye’de satıyor. Sonra Tiflis’e gidiyor. Oradan da ucuz akaryakıt alıp yeniden Türkiye’de satıyor. Bu sayede bir tır yaklaşık 1.500 ila 2.000 dolar parayı cebine koyup geri dönmekteydi. Akaryakıta gelen zamlara rağmen hala bu güzergahın avantajlı olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca bu güzergahın sınır kapılarında da sorun yaşanmıyor olması da, tır şoförlerinin tercihinde etkili oluyor.

“Bir Kuşak Bir Yol” projesi olarak adlandırılan tarihi İpek yolu güzergahı üzerinde yapımı süren “demiryolu hattı” projesinin en önemli yan bağlantı noktasını Kafkaslar oluşturmaktadır. Kafkasya bölgesindeki stratejik doğal kaynakların Batı’ya taşınması için Türkiye-Gürcistan Demiryolu ile İran (Tecen)-Türkmenistan (Meşed) Demiryolu projeleri tamamlanmıştır.

Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Hattı

Bakü – Ahılkelek – Tiflis – Kars demiryolu, kısaca BTK demiryolu projesi Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan’ı doğrudan birbirine bağlayan ve Ermenistan’ı bypass eden demiryolu hattıdır. Azerbaycan'ın başkenti Bakü şehrinden Gürcistan'ın başkenti Tiflis ve Ahılkelek şehirlerinden geçerek Türkiye’nin Kars şehrine kadar uzanan 838.6km uzunluğundaki 2017’de hizmete açılan demiryolu hattı İpek Demiryolu Projesi ile bağlantılıdır. Demiryolunun 503 km'si Azerbaycan topraklarından, 259 km'si Gürcistan'dan, 76 km'si ise Türkiye'den geçen demiryolu hattından ilk etapta yıllık 1 milyon yolcu ve 6,5 milyon tondan fazla yükün taşınması hedeflenmektedir.

Gürcistan

Kafkasya’nın sorunlu ülkelerinden Gürcistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülkelerin başında gelen Türkiye’nin Ermenistan’ın tutumu nedeniyle kuzeydoğu’da Gürcistan ağırlıklı bir politika izlemeye çalıştığı görülmektedir. Orta Asya coğrafyası ile bağlantının Gürcistan üzerinden yürütülmesi arayışı içine giren Türkiye hemen her alanda yakın bir ilişki içinde olamaya özen göstermiştir. Bugünkü Gürcistan’da yaşayan Gürcü nüfusu kadar Gürcü’nün Türkiye’de yaşadığı göz önüne alındığında, bu ülke ile ilişkilerin çok daha aktif ve köklü olması gerekmekteydi. Ne var ki geleneksel siyasetin dışına çıkılmadı. Şüphesiz Rusya’nın bu ülkeye yönelik siyaseti, daha fazla aktif politika yürütülmesine engel olmuştur.

Gürcistan’daki Türkiye yanlısı, demokrasi yanlısı potansiyelin desteklenmesi, iç dinamiklerin iyileştirilmesi ve Ahıska Türklerinin evlerine dönmeleri gibi konularda Ankara pasif ve risksiz politika uygulamış ve Gürcistan’daki gelişmelerin arkasında kalmıştır. Netice böyle olunca, milli irade ortaya konulmayınca Türkiye, kendi çıkarlarını temel alan politikadan ziyade, ABD ve batılı devletlerin ihtiyaçlarını dikkate alan bir “taşeron siyaset” çizgisinde hareket etmiştir. Karabağ’daki gelişmeler, Batı’nın Kafkaslar’da kriz çıkarmaya yönelik çalışmaları Türkiye’yi daha kararlı politikalar üretmeye sevk etmeye başlamıştır.  Bu ülke ve halkı ile ortak tarihi, kültürel geçmişimiz, ortak geleneklerimiz göz önünde bulundurularak ilişkilerin geliştirilmesine ve kalıcı olmasına özen gösterilmektedir. Kimlik ile karşılıklı ziyaretlerin olması ilişkilerin geldiği noktayı göstermesi bakımından önemlidir. Hıristiyan Gürcü yönetimine fazla rahatsızlık vermeksizin Acarya bölgesindeki Müslüman unsurun temel ihtiyaçlarının karşılanması noktasında girişimde bulunulmalıdır.

Gürcistan aynı zamanda ABD’ni ve Batı’yı Kafkaslar’a çekmek isteyen ülke olarak biliniyor. Washington açısından bölgenin tek cazibesi doğalgaz, petrol gibi enerji kaynaklarının mevcudiyeti ve bu bölgenin Rusya’nın arka bahçesi olması.

Gürcistan-ABD İlişkileri

Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Amerika ile Gürcistan arasında stratejik bir ortaklık kurulmuştur. Ekim 2021’de Gürcistan’a resmi ziyarette bulunan ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ile Gürcistan Savunma Bakanı Burçuladze arasında ABD-Gürcistan stratejik ortaklığını niteliksel olarak yeni bir düzeye taşıyacak, Gürcistan'ın savunma imkanlarını güçlendirecek ve Gürcistan Savunma Hazırlık Programına (GDRP) dayalı bir memorandum imzalanmıştır.

2003’de ülkedeki “Gül Devrimi” sonrası, 11 yıl ülkeyi yöneten Şevardnadze’den sonra ülkenin başına ABD’de eğitim almış olan Mihail Saakaşvili, Batı yanlısı ve Rus karşıtı politikayı sürdürmüştür. 2008’de Rusya’nın Gürcistan’a saldırısı, Gürcistan’ın Batı’ya, ABD’ya yaklaşmasını hızlandırmıştır. 2013’de yapılan seçimlerde arkasında milyarder Bidzina’nın olduğu, ABD’de eğitim görmüş olan Margvelaşvili’nin başkanlık koltuğuna oturması ile 2016’da “AB Ortaklık Anlaşması” yürürlüğe girmiş ve Gürcüler Şengen bölgesinde vize serbesti hakkına sahip olmuşlardır.

Karadeniz ve karadan Türkiye’ye bağımlı olan Gürcistan, özellikle Azerbaycan’dan Türkiye’ye gelen Hazar Denizi enerji kaynakları için hayati bir ihracat rotası üzerindedir. Çin, Yeni İpek Yolu projesi dâhilinde ulaştırma ve alt yapıya yatırım yaparken, Türk kamyonları Güney Kafkasya ile Türkistan’ı birbirine bağlamaktadır. Moskova’ya karşı dik duruş sergilemesi nedeniyle Gürcistan ABD ve Batı tarafından desteklenmeye devam edilecektir.

Ahıska Bölgesi

Kafkasya bölgesinin öneminden dolayıdır ki, Türkiye ile Türk Devlet ve Toplulukları arasındaki bağlantıyı kesmek için “Ermenistan” diye suni bir devletçik kurdurulmuştur. “Mesket Türkleri” diye de bilinen Ahıska Türkleri’nin 1944 yılında Kırım Türkleri ile beraber gerçek vatanları Kafkasya’dan sürgüne gönderilmelerinin en önemli sebebi de “Anadolu” ile “Anayurt” arasındaki kurdukları köprüdür.

Türkiye sınırından sadece 12 km uzaklıktaki Ahıska Bölgesi’ne eski ve asıl sahiplerinin yeniden iskan edilmesi noktasında “Ankara”, BM nezdinde gerekli ve kararlı girişimlerini sürdürmelidir. Ahıskalılar’ın Gürcistan ve Ermenistan sınırları içinde kalan kendi yurtlarında iskan etmelerini sağlayıcı önlemler alınmalıdır. Bu konuda Avrupa Konseyi’nin Ahıska Türklerine ilişkin almış olduğu Gürcistan’ı bağlayıcı kararından faydalanılmalıdır.

Abhazya ve Güney Osetya Sorunu

Gürcistan’ın yumuşak karnı, yüzyıllardır huzurun sağlanmadığı Müslüman Abhazya topraklarıdır. Bölgedeki gönüllü Çeçen ve Kozak milislerinin desteği ile Abhazlar 1994’e kadar bağımsızlık savaşını sürdürdüler. Kasım 1994’de Abhazya Meclisi kabul ettiği yeni anayasa ile egemen bir devlet olarak “Abhazya Cumhuriyeti”nin kurulduğu ilan etti. Gürcüler ambargo uyguladı, Moskova bölgeye barış gücü askerleri yerleştirdi. Gürcüler Rus barış kuvvetlerinin bölgeden çekilmesini talep ettiklerinde bu defa Ağustos 2008’de Osetler’in yaşadığı Osetya bölgesinde Rus-Gürcü savaşı çıktı. Hem Abhazya’da hem Osetya’da binlerce masum insan hayatını kaybetti. Osetler de Gürcistan’dan bağımsızlık talebinde bulununca çıkan çatışmalarda binlerce insan öldü, Gürcüler tarafından ambargo uygulandı. Ve akabinde Abhazya krizinde olduğu gibi, Moskova bölgeye barış gücü askerlerini gönderdi.

Ruslar kendilerinin tetiklediği bu etnik çatışmalar sonrası, “barış gücü” adı altında hem Abhazya hem Osetya üzerinden Gürcistan’a yönelik denetim ve kontrol kurmuş oldu. Moskova; kendileri açısından stratejik önemli bir bölge olan Abhazya ve Güney Osetya’nın Kosova örneğinde olduğu gibi bağımsız devletler olarak tanınması belgesini 2008’de uluslararası kamuoyu ile paylaştı.

Acara Bölgesi

Gürcistan’ın üçüncü sorunlu bölgesi Müslüman Acaralar’ın yaşadığı topraklardır. “1989’da Abhazlar ve Güney Osetyalılar gibi Acaralılar da özerklik istedi ama Gürcistan’dan ayrılmak istemediler.” “Mayıs 2004’e kadar merkezi otoriteden siyasi olarak ayrı bir konumda olan Acara Bölgesi, ikinci Gül Devrimi sonrasında, Acara lideri Abaşidze’nin Moskova’ya kaçması sonrası” siyasi irade olarak Tiflis’e bağlanmış oldu. (Sait Yılmaz, “Güney Kafkasya Üzerinde Bir Analiz”, Iğdır İİBF Dergisi, 2018(3) s.13)

Samstsch-Cavaheti Bölgesi

Ermenistan-Gürcistan arasında Samtshe-Cavaheti bölgesi, Azerbaycan’ı yakından ilgilendiren ve sınırı açıkça belirlenmemiş sorunlu, dağlık bir bölgedir. Burada yaşayan Azerbaycanlı Türkler azınlık ayrımcılığa tabi tutulmaktan şikayetçidir.

Lezgiler

“Dağıstan ve Azerbaycan arasındaki Samur nehri ile bölünen Lezgi halkının 170 bini Dağıstan, 205 bini Azerbaycan tarafında yaşıyor ancak toplam nüfuslarının 1,2 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Hiçbir zaman bağımsız olamayan Lezgiler, bağımsız Lezgistan’ı kurmak istiyorlar. 1860 yılında Rus İmparatorluğu, sınırları çizerken bu grubu ikiye böldü. 1959’dan beri birleşmek isteyen Lezgiler, 1990’da Dağıstan’da Birlik (Sadval), 1991’de Azerbaycan’da Samur örgütünü kurdular. Şiddete başvurmaktan kaçınan Lezgilere, Ermeni Gizli Servisi’nin para ve silah sağladığına ilişkin kanıtlar var.” ((Sait Yılmaz, “Güney Kafkasya Üzerinde Bir Analiz”, Iğdır İİBF Dergisi, 2018(3) s.14)

Ermenistan Sorunu

Ermenistan’ın nüfusu yaklaşık 3 milyondur. Ancak yurt dışında Amerika, Fransa, Gürcistan ve Rusya’da (2,5 milyon) yaşayan Ermenilerin sayısı 7 milyon civarındadır.

Ermenistan, Kafkaslar’daki sorunlu ve sorun yaratan sun’i bir devlettir. Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan ve İran’ın ortasında bulunan Ermenistan’ın arkasında hem Rusya hem de diasporadaki Ermeniler ve bunların etkilediği Batı ülkeleri bulunmaktadır. Ancak Ermenistan her zaman Rusya’nın kontrolü altında kukla bir ülke konumundan kurtulamamıştır. Rusya’nın bu ülkede askeri üssü bulunmaktadır. Ve Türkiye sınırı Rusya sınır kuvvetlerine mensup askerler tarafından gözetlenmekte ve denetlenmektedir. Rus Askeri üssünün bulunduğu Gümrü’nün Türkiye’ye uzaklığı sadece 25 kilometredir. Üs’de 3 binin Rus askerinin görev yaptığı biliniyor. Erivan Havalimanındaki ikinci askeri üs’deki asker sayısı net olarak bilinmemektedir. Toplam 29 askeri karakolun bulunduğu Ermenistan’da yaklaşık 10 bin Rus askerin görev yaptığı bilinmektedir. Üs dışında Rus askerlerinin Karabağ topraklarında ve Azerbaycan sınırında görev yaptıkları biliniyor.

Rusya’nın güneydeki tek müttefiki olarak nitelendirilen Ermenistan’daki Rus askeri varlığı ve bu gücün üstün nitelikli savaş uçakları, sofistike füze sistemleri, S-400 özel patriot sistemleri gibi stratejik ve taktik silahlarla donatılmış olması, ülkemize yönelik tehdidin hangi aşamada olduğunu göstermektedir. Yapılacak olan, ülkemize yönelik her çeşit füze tehdidine karşı ulusal füze programını gündeme taşıyarak duyarlı ve akılcı bir ulusal politika sergilemektir. Patriot Füze Kalkanı’nın sınırlarımızda konuşlandırılması, ulusal savunma politikasının bir gereği olarak doğru bir taleptir.

Sözde Ermeni Soykırımı Yalanı

Her yıl 24 Nisan günü sözde Ermeni Soykırımı iddiasının hiç usanmadan tekrar tekrar tekrar gündeme getiren Ermeniler’in soykırım iddiası bir masaldan ibaret olup, bundan amaçlanan Türkiye’nin yeni hamleler yapmasının önünü kesmektir. Gerçekte soykırım olmamıştır. O tarihlerde Rus işgali altındaki Doğu Anadolu topraklarında 1,5 milyon Ermeniyi katletmek mümkün değildir. Eğer bu doğru ise her mezarlığı 1000 kişiden hesaplarsak, 1 değil 10 değil tam olarak 1500 adet toplu mezarlık olması gerekir. Eğer Ermenilere yönelik soykırım varsa, neden batı bölgesinde bir Ermeni’nin burnu dahi kanamamıştır? Soykırım iddiasında bulunan belgelerin tümü Anadolu’yu işgal eden kuvvetlerin komutanlarının ve misyonerlerin kasıtlı beyanlarından ibarettir. Osmanlı döneminde 900 yüz yıl birbiri ile iyi geçinen halklar nasıl oluyor da 4 yıl içinde birbirini katledecek noktaya ulaşabiliyorlar, diye sormazlar mı?.. Soykırımı yapmakla suçlanan İttihat ve Terakki'’in yıkılmasından sonra kurulan Divan-ı Harp Mahkemesinde Ermeni katliamı yapıldığına ilişkin bir belge bulunamamıştır. Peki ne olmuştur? Doğu Anadolu'’a düşmanla işbirliği yapan Ermenilerle Türkler arasında çatışmalar çıkmıştır. Çerkesler ile Ermeniler arasında çatışmalar çıkmıştır. Kürtler ile Ermeniler arasında çatışmalar çıkmıştır. Ruslar’a ispiyonluk yapan Ermeniler’in bir kısmı göç esnasında yolda soğuktan ölmüşlerdir. Dolayısıyla bu yapay bir sorundur ve her dönemde temcit pilavı misali karşımıza konulacaktır. Maksat Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaktır. Ermeni meselesi her ne kadar Cumhuriyet döneminin sorumluluğu olmamakla birlikte Osmanlı’nın da bir rolü veya kastı yoktur. Bu sözde soykırım iddiasıyla “Kurtuluş Savaşı”mız mahkum edilmek istenmektedir. Türkler’in insanlık suçu işlediği imajı yaratılmak istenmektedir. Halbuki 1915-1920 döneminde Türk soykırımı yaşanmıştır. Aksine bugünkü Ermenistan katledilen on binlerce Türk’ün kanları üzerine kurulmuş bir devlettir.

Hatta çok değil 30 yıl önce 1992 yılı 25-26 Şubat tarihlerinde Ermeniler işgal ettikleri Karabağ’a bağlı 8000 nüfuslu Hocalı’da kadın çocuk demeden yüzlerce Türk’ün kafa derilerini yüzmüş, gözlerini oymuş, organlarını kesmiş, hamilelerin karınlarını yarıp birçok soydaşımızı diri diri gömmüşlerdir. İşte çok değil 13 yıl önce tarifi imkansız Hocalı vahşetini gerçekleştiren Ermeniler’in soykırım iddiasına Batı dünyasının verdiği desteğin tamamiyle siyasi olduğu, Türkiye’yi zor durumda bırakmayı amaçladığı aslında bilinen bir gerçektir.

İşin üzücü tarafı; Karabağ’da, Hocalı’da, yaşanan zulümleri, insan hak ihlallerini dile getiren, dünya kamuoyuna sunan ciddi bir çalışma yoktur, var olanlar da Ankara tarafından desteklenmemiştir. Ermeni sorununun ardından “Rum soykırımı”, onun ardından “Süryani soykırımı” gündeme taşınacak ve vakti geldiğinde belki “Kürt Soykırımı” yalanları da içimizdeki münafık mankurtlar tarafından ortaya atılacak ve bu şekilde Türkler sürekli meşgul edilmek suretiyle gelişme yönüne hamle yapmaları engellenmiş olunacaktır.

Ermenistan ve Batı (ABD) İlişkileri

Bölgede Gürcistan’dan sonra Amerika’nın emrinde olan diğer ülke -aynı zamanda Moskova’nın da uydusu olan Ermenistan’dır. ABD’nin Amerika’da bulunan Ermeni diaporası aracılığı ile Ermenistan’ı kontrol etmekte zorlanmadığını, her türlü istihbarat faaliyetlerini rahatlıkla bu ülkede sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Ancak Batı, Ermenistan ile ilişkilerde dikkatlidir, çünkü Ermenistan’ın Moskova’nın uydusu olduğu bilinmektedir. Ayrıca ABD’nin Ermenistan’da herhangi bir ekonomik veya enerji çıkarı yoktur.  

Azerbaycan ve Türkiye sınırları kapalı olan ve savaş ekonomisi nedeniyle ekonomisi çöken Ermenistan’ı dünyaya bağlayan ABD ve Batı’daki “Ermeni diasporası”dır.

Moskova’nın Erivan Üzerindeki Etkisi

“…Bugün Rusya’da 2,5 milyon civarında Ermeni yaşamaktadır. Tarihsel olarak en büyük Ermeni diasporalarından biri Rusya’da yerleşiktir. Bu durumun bir sonucu olarak da günümüzde Ermeniler, Rusya toplumsal hayatının hemen her alanında temsil edilir hâle gelmiştir. Rusya’nın neredeyse tüm şehirlerine dağılmış olan Ermenilerin yaklaşık yarısı ülkenin güney bölgelerinde (Krasnodar, Stavropol ve Rostov) yaşamaktadır. Sadece Moskova’daki Ermeni nüfusun sayısı 100.000’i geçmektedir. Ayrıca Rusya’nın 85 federe biriminin 65’inde ve 642 şehrinde Rusya Ermenileri Birliği’nin temsilcilikleri ve kültür merkezleri aktif olarak faaliyet göstermektedir. Rusya’daki Ermeni topluluğu, genel olarak Rus toplumuna oldukça başarılı bir şekilde entegre olmuştur. Nitekim bugün Rusya’da, çeşitli alanlarda önemli mevkilerde bulunan Ermeniler, çok ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Bu durumun bir sonucu olarak da Ermenilerin Rus siyaseti üzerinde şüphe götürmez somut bir etkisi vardır.” (Makhmat Akhiyadov, “Rusya’daki Ermeni Lobisi ve Medya Gücü” İnsamer, 30.12.2019)

Erivan Yönetimi Ankara ve Bakü ile Yakınlaşmalı

Özetle; diasporadaki 7 milyon Ermeni’nin etkisi altında kalan Ermenistan’ın Türkiye ve Azerbaycan ile yakınlaşma ihtimalinin önüne her türlü engeller konulmaktadır. Diasporanın etkisinde kalan Ermeni yönetimi Türkiye’ye karşı sözde “Ermeni Soykırımı” yalanı ile düşmanca yaklaşımı sürdürmekte ve en büyük tehdit olarak görülmektedir.  

Ermenistan’ın bu düşmanca yaklaşımın, Karabağ’ın tekrar Azerbaycan topraklarına katılması, Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması ve bölgede etkin güç olması sonrası azalmaya başladığı hissedilmektedir. Erivan yönetimi; Türkiye’yi tehdit olarak gören politikasından vaz geçerek, geçmişte yaşananları tarihçilerin değerlendirmesine bırakarak Türkiye ile hatta Azerbaycan ile yakınlaşmayı deneyen komşuluk adımlarını atmalıdır. Bu menfaatlere dayalı dostluk yaklaşımı, Erivan yönetiminin kendi istikrarı ve egemenliği bakımından önemlidir. Ancak yukarıda da ifade edildiği üzere Ermenilerin Türkiye ve Azerbaycan ile yakınlaşması hem İran hem de Rusya’yı rahatsız etmektedir. Öncelikle Ermenistan ile Türkiye arasındaki sınır kapısının açılması gibi Bakü-Ankara-Erivan arasında ilişkilerin normalleşmesi durumunda “domino etkisi yaratacak şekilde Türkiye’nin Kafkasya, Hazar Havzası ve Orta Asya’da daha rahat bir hareket alanı yakalayacak politikalar geliştirmesi, Moskova’yı her zaman rahatsız edecektir” (Burak Çalışkan, “Ermenistan’da Rus Satrancı, İnsamer, 09.12.2019)

 Rusya Açısından Kafkasya’nın Stratejik Önemi

“Güney Kafkasya’nın coğrafi konumunu incelendiğinde Rusya Federasyonu için önemi anlaşılacaktır. Bölge, Anadolu’yu Rus steplerine ve Orta Asya’ya ve aynı zamanda Rusya’yı da Orta Doğu, Basra Körfezi ve Anadolu vasıtasıyla Akdeniz’e bağlayan bir coğrafyadır. Güney Kafkasya veya Transkafkasya Rusya’nın güneyinden gelebilecek bir askerî tehdide karşı tampon olmasının yanı sıra, Rusya’nın güneye doğru yapabileceği bir harekâtta önem arz eden bir arazidir. Kafkas dağları bu açılardan doğal bir engel görevi gördüğünden Moskova hükümetleri açısından stratejik önemi son derece büyüktür.” (Hikmet Kırık/Atakan Kartal, “Avrupa Birliği ve Rusya’nın Güney Kafkasya Politikaları”, s.52-53, Karadeniz ve Kafkasya’da Güvenlik ve İş Birliği Paneli, Mart 2014 Harp Akademileri Komutanlığı S.A.E. yayını)

Gerçekten de Petrol ve doğalgaz rezervleri açısından Kafkasya Rusya için çok fazla önem taşımasa da, Hazar petrollerinin batıya ulaştırılmasında düşünülen muhtemel boru hatlarının üzerinde yer alması sebebiyle Kafkasya Rusya için paha biçilmez bir değerdedir.

Kafkasya, bir kara devleti olan Rusya açısından:

- Sıcak denizlere ulaşmasına olanak sağlayacak, stratejik istikametlerden en kısa olanlarının, çıkış noktasını teşkil eder ve bu istikametleri kontrol eden bölgedir,

- Elde bulundurduğu sürece, Doğu Akdeniz ve Basra Körfezi’ni uzaktan kontrol eder,

- Rusya’nın güney cephesini savunmasında, kuvvet tasarrufu sağlayacak, savunulması kolay bir bölgedir,

- Güneye taarruz için, uygun bir çıkış bölgesidir,

- Balkanlar’dan yapılacak bir harekatta, tali taarruz istikameti olarak kullanıp, küçük düşman kuvvetlerinin, angaje edilmesini sağlar (Yanar, 2002: 72) / B. Açma & K. Yenişen/Kafkasya’nın Ekonomik Potansiyeli ve Dönüşümü İçin Politika ve Stratejiler

 Ankara, Moskova’nın Hamlelerini Takip Etmeli

(…) Dünyada artan enerji tüketimi de petrol ve doğalgaza olan bağımlılığı arttıracak, bu da bölgenin çıkarına bir sonuç doğuracaktır. Rusya, içinde bulunduğu ekonomik yapıyı düzelttiğinde ise “Yakın Çevre” politikasını hayata geçirerek, Kafkasya’da bağımsızlığını kazanmış olan tüm toplumları kendisine bağımlı hale getirecektir. Bunun için Avrasya jeopolitiğini ekonomik ve siyasi yollarla amacına uygun hale getirecektir. Kafkasya bölgesindeki bağımsızlığını kazanmış ülkeler için ise bu durum kabul edilemez bir sömürünün süregelmesine sebep olacaktır. Bölge ülkelerinde günümüzde yaşanan bağımlılık halinin geleceğe taşınmaması için Rusya’nın bu çerçevedeki Kafkasya politikasını gerçekleştirmesine engel olmak gerekmektedir.  Bülent Açma & K. Yenişen/Kafkasya’nın Ekonomik Potansiyeli ve Dönüşümü İçin Politika ve Stratejiler,  Ekonomi ve Yönetim, s.147)

Kafkasya’nın ABD Açısından Önemi

Amerika’nın; 1991-1995 döneminde Moskova’nın hassasiyetlerini dikkate alan bir siyaset izlediği; daha sonra 2000’li yıllara kadar bu bölgede yeni bağımsızlıklarını kazanan ülkeler ve özerk Cumhuriyetler ile yine Moskova’yı rahatsız etmeden ilişkileri geliştirme çabası içerisinde olduğu görülmektedir.

2001 yılından itibaren Kafkasya’da daha etkin ve daha bağımsız aktif siyaset izlemeye başlayan ABD; 11 Eylül saldırısının ardından, bir taraftan Afganistan operasyonunu sürdürürken, diğer taraftan az sayıda da olsa askeri birliğini Gürcistan’a göndermiştir. Sembolik de olsa Amerikan askerini gönderen Washington’un Gürcistan üzerinden Kafkasya bölgesinde etkin olmaya başladığı, bunun için de istihbarat kaynaklarını kullandığı görülmektedir. Gürcistan’ın talebi üzerine, Amerika askerleri, terörizmle mücadele çerçevesinde, 2000 kadar Gürcistan askerinin eğitilmesine yönelik proje kapsamında bölgeye gönderilmişti.

ABD’nin bölgeye ilgisinin en önemli nedenlerinden biri şüphesiz bölgenin petrol, doğal gaz gibi enerji kaynakları bakımından zengin olması, ikincisi enerji hatları ve doğal kaynakların taşınma güzergahı üzerinde olmasıdır.

ABD’nin öncelikli hedefi şüphesiz zengin doğal kaynaklara sahip olan, boru hatlarının geçiş güzergahında bulunan Kafkasya’nın Moskova’nın kontrolünden çıkmasıdır. ABD’nin bu hedefi çerçevesinde Gürcistan, Ermenistan merkezli olarak Rusya’nın bölgedeki itibarını, gücünü yıpratmaya yönelik yoğun istihbarat faaliyetleri içinde olduğunu söyleyebiliriz.

Soros, Rand Corporation, Savuma Bakanlığı’na bağlı NGA (National Geospatial-Intelligence Agency) ve NED gibi CIA bağlantılı kurumlar tarafından; demokrasi, özgürlük ve liderlik adlarıyla düzenledikleri projeler kapsamında Ermeni, Gürcü ve hatta Azerbaycanlı kanaat önderleri ve gençlerini eğitmeye yönelik seminerler, kurslar ve çalıştaylar düzenlenmektedir.

Amerika’nın küresel güvenliği açısından Kafkasya Bölgesi’nin önemi, Ruslar’ın sıcak denizlere iniş güzergahı üzerinde olmasıdır. Bu sebepledir ki, Kafkasya, her zaman ABD tarafından “Büyük Ortadoğu Projesi-BOP” kapsamında değerlendirilmiştir. “harita içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturulduABD’nin Güney Kafkasya politikasının parametrelerini; ülkesindeki güçlü Ermeni lobisinin beklentileri, Gürcistan’ın Batı ittifakına katılma gayreti ve Azerbaycan’daki enerji kaynakları yanında bölgenin Doğu ile Batı arasında ticaret ve enerji geçiş hatlarının rolü oluştur(muştur).”  (Sait Yılmaz, “Güney Kafkasya Üzerinde Bir Analiz”, Iğdır İİBF Dergisi, 2018(3) s.17)

Özetlersek, ABD’nin Kafkasya’daki güvenlik ve istihbarat faaliyetlerinin temelini işte bu gerçek yani Kafkasya ülkelerinin Moskova’nın etki alanından çıkması ve enerji hatları oluşturmaktadır. Ancak ABD istihbaratının yanlış analizi ile 2008’den sonra bölgede Rusların etkisi daha fazla hissedilmeye başlanmıştır.

Daha sonraki yıllarda günümüze doğru ABD’nin enerji hatları, enerji koridoru temelli bir yaklaşım sergilemeye başladığı görülmektedir. Doğru olan da buydu. Çünkü Kazakistan ve Türkmenistan rezervlerinin aktarılacağı Gürcistan ve Türkiye topraklarındaki “enerji koridoru”, Kafkasya’daki etnik unsur ve ülkelerin Moskova’ya bağımlılıklarını azaltacaktır. Nitekim ABD’nin desteğiyle yapılan Bakü-Ceyhan Boru Hattı projesi Rusya’yı (Bakü-Novorossisk Hattı) devre dışı bırakınca, Azerbaycan’ın da Moskova’ya bağımlılığı azalmaya başlamıştır.

Ermenistan’ın da Moskova’ya olan bağımlılığının azaltılması ile Kafkasya’daki üç ülkenin Batı ile entegre edilmeleri şüphesiz Moskova’nın sıcak denizlere inme hayallerine bir kez daha set çekmiş olacaktır. Ayrıca üç Kafkas ülkesinin de NATO’nun Planlama ve Gözden Geçirme Süreci’ne katıldıklarını da unutmamak gerekir.

Gürcistan ve Ermenistan üzerinde ABD’nin desteği ve baskısı devam edecektir. Ermenistan’ın Moskova’ya olan bağımlılığı koparıldığında ABD, Türkiye’nin de desteği ile Rusya’nın sıcak denizlere inme hayali önünde set oluşturacak ve Doğu Avrupa’da olduğu gibi Kafkaslar üzerinden de Rusya’yı abluka altına almak isteyecektir.

ABD’nin İstihbarat Faaliyetleri

ABD diaspora Ermenileri üzerinden Ermenistan’ı kullanarak Kafkasya’ya yönelik istihbarat faaliyetlerini Erivan’da diplomasi adı altında sürdürmektedir. Bilindiği üzere Ermenistan, ABD’nin Avrupa’daki en büyük diplomatik misyonuna ev sahipliği yapmaktadır. Ermenistan gibi çok küçük bir ülkede 80 civarında ABD’li diplomatın bulunması, elçiliğin istihbarat operasyonları için kullanıldığı iddialarını haklı çıkarmakta.

ABD’nin Kafkasya’daki güvenlik ve istihbarat faaliyetlerinin hedef noktalarından biri de, Ermenistan’ı Moskova’ya (petrol ve doğal gaz) bağımlı olmaktan kurtarmaktır. Bunun için ABD; Ermenistan-Azerbaycan ve Ermenistan ile Türkiye sınır kapılarının açılması için uygun zamanı kollamaktadır. Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’ın Batı ile entegre edilmeleri ve böylece Kafkasya’da Moskova’ya karşı üçlü ittifakın oluşması ABD’nin en büyük hayali ve hedefidir. Bu oluşum Türkiye’nin de güvenlik ve çıkarlarına uygun olacaktır.

Batı (ABD) ile her alanda ilişki kurmak üzere kapılarını açan Gürcistan’da hem Amerika hem de Türkiye’nin yoğun istihbarat faaliyeti içinde oldukları tahmin edilmektedir. Türkiye’nin güvenlik bakımından da istihbarat çalışmalarını farklı yürüttüğü bilinmektedir. Dış politika araçlarından yoksun olan Gürcistan bulunduğu konum gereği korunmaya, NATO gibi, AGİT gibi uluslararası güvenlik mekanizmasının desteğine ihtiyacı vardır. Gerçekten de NATO Kafkas ülkelerinin istedikleri güvenlik ortamının oluşmasına imkan vermektedir.

Hem Gürcistan hem de Azerbaycan NATO ile ilişkilerini KAİK ve BİO programlarına ve ortak tatbikatlara katılarak ortaya koymuşlardır.

ABD, Kafkaslar’da Rusya’yı Abluka Altına Almak İstiyor

Demokrasi, özgürlük, sermaye, işgücü gibi söylemleri içine alan yumuşak güç siyaseti ile Doğu Avrupa’da (Romanya, Estonya, Çekoslovakya, Polonya gibi ülkelerde) başarılı olan ABD aynı başarıyı aynı yöntemlerle Kafkasya’da gösteremedi. Dolayısıyla özellikle 2003’de ve 2008’de bölgede yaşanan başarısızlıklar, ABD’nin daha hesaplı şekilde politika üretmeye sevk etmiş görünüyor. Güney Kafkasya’yı oluşturan ülkelerin Moskova’dan ekonomik anlamda bağımsız olmaları için, ABD ve Batılı şirketler bölgeye yatırım yapmaları için teşvik edilmeye başlandı. Hatta ABD bölge ülkelerini yakından ilgilendiren Hazar Denizi Enerji projelerinin başlaması için gerekli olan diplomatik alanda da atağa geçerek “Büyükelçilik” pozisyonu oluşturmuştur.

ABD’nin önemsediği ve istihbarat faaliyetlerini etkin şekilde sürdürdüğü diğer ülke Azerbaycan’dır. Ermeni diasporasının baskıları nedeniyle uzun bir süre ilişkilerin en alt seviyede sürdürüldüğü Azerbaycan, “ABD için sadece enerji sağlayıcı değil aynı zamanda Afganistan operasyonları için bir lojistik köprü ve İran’a yönelik istihbarat faaliyetlerinin merkezlerinden biri idi. Bush yönetimi, Azerbaycan’da insan hakları ihlalleri, rejim muhalifleri ve gazetecilerin tutuklanmasını ilişkilerin gündemine taşıdı.” (Sait Yılmaz, “Güney Kafkasya Üzerinde Bir Analiz”, Iğdır İİBF Dergisi, 2018(3) s.19)

Güney Azerbaycan’a, Tebriz’e, Tahran’a yönelik istihbarat faaliyetlerinin Bakü merkezli yönetildiği biliniyor. 16 yıldan bu yana Amerika’da sığınmacı olarak yaşayan Mahmut Ali Çöhregani’nin lideri olduğu Güney Azerbaycan Milli Uyanış Hareketi-GAMOH mensuplarının da lojistik desteği ile Bakü üzerinden İran’a yönelik güvenlik ve istihbarat faaliyetlerini sürdüren ABD’nin bir diğer hedefi İran’ı kuzeyden abluka altına almaktır. Ancak ABD üst yönetimi ile Azerbaycan lideri Aliyev arasında sıcak bir ilişkiden söz etmek mümkün değil. Aliyev yönetiminin daha çok Moskova ile daha yakın çizgide olduğu görülmektedir. Azerbaycan aynı zamanda Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) üyesidir.

Ayrıca ABD açısından Kafkasya bölgesinin bir başka önemi, bölgenin Orta Asya coğrafyasındaki gözetleme üslerine ve Çin (Doğu Türkistan) sınırına giden koridor vazifesini görmesidir. Özetle ABD Güvenlik ve İstihbarat birimlerinin, Doğu Avrupa’da en son Ukrayna’da yaptıklarını Kafkasya bölgesinde de yaparak Rusları abluka altına almayı içeren çalışma içerisinde olduğunu söyleyebiliriz.  ABD ve Batı’nın temel stratejik hedefi, Ukrayna krizinde de anlaşılacağı üzere, Rusya’nın eski SSCB bölgesinde yeni “hegemonik güç” olmasını engellemektir. Bunun için de kesinlikle Türkiye’nin desteğine ihtiyacı vardır

Çin’in Kafkasya’daki Faaliyetleri

“Bir Kuşak Bir Yol” Demir İpek Yolu projesinin işlerlik kazanması üzerine Çin, demiryolu ve enerji hatlarının geçiş güzergahı üzerindeki Güney Kafkasya ile yakından ilgilenmeye başlamıştır. Diaspora Ermenilerinin aracılığı ile Pekin-Erivan arasında ilişkiler kurulmuştur. Pekin yönetimi, doğal gaz ve petrol ihtiyacından dolayı Azerbaycan ile oldukça yakın iş birliği içine girmiş, bağımsızlıktan kısa süre sonra Bakü’de Büyükelçilik açılmıştır. Enerji ve elektrik santralleri yatırımları olan Çin Devleti, hem ekonomik çıkarlarını koruma altına almak hem demir ipek yolu hattının güvenliğini sağlamak için bölgede yoğun istihbarat çalışması yapmaktadır. Çin’in Gürcistan’da da demiryolu yatırımları vardır. ABD’nin de bölgede etkin olması sebebiyle Çinliler de karşı istihbarat faaliyetine önem vermektedir. Çin’in Dubai de olduğu gibi önemli istihbarat merkezlerinden biri de Bakü’de faaliyet göstermektedir.

Türkiye Bölgede Aktif Olmak Durumunda

Bu noktada Türkiye’nin duruşu önem arz etmektedir. Şüphesiz Türkiye ve Rusya Kafkasya’nın güney ve kuzeyinde güçlü iki aktör devlettir. ABD’den farklı olarak her iki devlet de bölgede ev sahibidir. Rusya Federasyonu eski SSCB coğrafyasında Ukrayna’da olduğu gibi Kafkasya bölgesindeki etkinliğini tavizsiz sürdürmek isteyecektir. Türkiye‘nin somut hedefleri amaçlayan orta ve uzun vadeli stratejilerle donanmış --Ermenistan-Türkiye sınırının açılması, Ermenistan ile Azerbaycan arasında diplomatik ilişkilerin başlaması da dahil-- yeni bir Kafkasya politikasına ihtiyacı vardır. Dolayısıyla Türkiye bölgede hem güvenlik tedbirlerini almalı hem de yoğun istihbarat faaliyetlerini yürütmelidir.

 Ankara’nın Kafkas Politikası Faktörleri

Türkiye’nin Kafkasya bölgesine yönelik geliştirmesi gereken politikasının veya stratejik planlamasının temelinde Azerbaycan ile kardeşlik ilişkisi, bölgedeki doğal kaynaklar ve enerji ve Türkiye’de yaşayan sayıları birkaç milyonu bulan Çerkes, Adıgey, Gürcü, Abaza ve Çeçen gibi Kafkasya muhacirleri gibi birkaç faktör var.

“Ankara’nın Kafkasya politikasının temelinde birkaç faktör var: İlki Azerbaycan ile varoluşsal ittifakı sürdürmek, ikincisi küresel enerji politikaları, üçüncüsü Gürcistan'ın NATO arzusu, dördüncüsü Türkiye'nin Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan için bir numaralı ticaret partneri olması ve sonuncusu ise Türkiye'deki Kafkasyalı vatandaşlar... (Andrey İsaev, “Kafkasya Kördüğümünde  Rusya, Türkiye ve Diğerleri”, Duvar Gazetesi, 16.11.2017)

Kafkaslar’da Türkiye Çıkarları

Türkiye’nin hem Asya’ya açılan kapısı hem Rusya ile tampon bölge oluşturması bakımından stratejik bakımdan yakından etkileme özelliğini taşıyan Kafkasya Bölgesi ile ilgilenmesi milli çıkarları ve milli güvenliği gereğidir.

·           Doğu Anadolu’nun güvenliğinin sağlanması

·           Orta Asya coğrafyasındaki soydaş ve akraba topluluklar arasında kültürel ve siyasi iletişimin kurulma noktasında bulunması,

·           Bölgedeki yeraltı doğal kaynakların Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması

·           Rusya ve Türk Cumhuriyetleri ile yapılan ticari yolların geçiş noktası olması

·           Çin’den başlayıp Avrupa’ya uzanan İpek Yolu Güzergahını tamamlayan noktada olması,

·           Rusya’nın güneye, sıcak denizlere inme tehdidinin aza indirilmesi ve

·           Rusya ve İran’ın olası tehditlerine karşı tampon bölge oluşturması

…gibi nedenlerden dolayı Türkiye kendi ulusal güvenliği ve geleceği için bölgede istikrarı sağlayıcı önlemler alması gerekmektedir.

Bölgede Rus-Türk Çıkarları

Hiç şüphesiz Ruslar, tarihi ve coğrafi komşumuz olarak, din ve ırk ayrımının ötesinde geleneksel kültür bakımından bize yakın milletlerden biridir. 1990 öncesi komünist rejimden kaynaklanan çatışmalar ve soğukluğun yerini rejimin sona ermesiyle “işbirliği” ve “yakınlaşma” almıştır. Elbette her iki ülke arasında “menfaat çatışması” olmakla birlikte, “ortak değerlerimiz”, “ortak çıkarlarımız” ABD’den ve Batı ülkelerinden daha fazladır.

Bugün Rusya Federasyonu sınırları içinde milyonlarla ifade edilebilecek, Türkiye nüfusu kadar Türk kökenli nüfus ve Tataristan, Başkurdistan, Yakutistan, Çuvaşistan, Altay gibi zengin yer altı kaynaklara sahip Özerk Türk Cumhuriyetleri ve Bölgeleri vardır.

Türkiye, Moskova ile ilişkilerini “ayrılıkçı” gözle değil, “yapıcı” bir gözle yeniden gözden geçirmeyi sürdürmeli, gelecekte olası tehditlere karşı siyasi birlikteliğin temelleri hızla atılmalıdır. Böyle bir birlikteliğin alt yapısı mevcuttur. Aslında Avrasya coğrafyasında aynı kaderi paylaşan Rus ve Türkler arasındaki yakınlaşma Asya Birliği’nin oluşumunu sağlayabilir ve diğer ülkelerle birlikte yeni bir güç dengesi ortaya çıkabilir. Böyle bir denge; doğudaki Çin tehdidine ve batıdaki ABD yayılmacılığına karşı emniyet rolü ifa edeceğinden dünya barışına da muhakkak ki önemli katkı sağlayacaktır.

30 yıl sonra Karabağ topraklarının Azerbaycan tarafından geri alınma aşamasında Rusya’nın sessiz kalması, Türk-Rus ilişkilerinin pekişmesine neden olmuştur. Kafkasya hem Rusya’nın hem de Türkiye’nin ilgilenmesi gereken “ortak bahçesi”dir. Bu anlayış içinde her iki ülkenin ortak çıkarları çerçevesinde Kafkasya’da yapacakları iş birlikleri, şüphesiz huzur ve istikrar getireceğinden bölgenin ticari hacmini de artıracaktır.

Türkiye bölgesinde lider ve küresel olaylarda “oyun kurucu ülke” olmak istiyorsa, önce nerede bir mazlumun derdi varsa, oraya çare olmalı, en azından göz yaşına mendil tutabilmelidir.

İsmail Cengiz, Avrasya Türk Dernekleri Federasyonu Gen. Bşk.