BEDİR ZAFERİ SONRASI!...

Resûlü  Ekrem  salla’llâhu  aleyhi  ve  sellem  Efendimizin  bu  vecîz  hitabı  elbette,  ilâhî  bir  intikam  idi.Bu  hitabe’den  sonra  Peygamber’imiz  salla’llâhu  aleyhi  ve  sellem,  Mansur-u – Muzaffer, gözaydınlığı  ile  Medine’ye  yollandılar.  Aralarında  pekçok  Kureyş  eşrafiyle,  Resûlu’llâh’ın  amcası  Abbas’ın  da  bulunduğu  esirleri  ve  ganimet  mallarını  beraberlerinde  getirdiler.  Safrâ  Mevki’in’de  ganimet  malları,  mücahid  ve  gaziler  arasında  taksim  edildi. Nadr  İbn-i  Hâris  öldürüldü.  Irk  Mevki’inde  de  Ukbe  İbn-i  Ebî  Muayt’in  boynu  vuruldu.  Esir’ler  Medine’de  taksim  edildi  ve  esirlerin  kendilerine  imanet  edildiği, sahabî’lere, iyi  davranmaları,  yediklerinden  yedirmeleri,  giydiklerinden  giydirmeleri  ve  kat’iyyetle  hüsn-ü  muamele’de  bulunmaları  hususunda  kendilerine  tenbihatta  bulunuldu. Zafer  müjdecisi   olarak   Zeyd  bir  Hârise  Medine’ye,  Abdullah  İbn-i  Revâha  da  Avâlî  denilen  Medine  köylerine  gönderilmişti.  Beklenmeyen  bir  zafer  haberi  üzerine  Medine, sevinç  dalgalarıyla  çalkalandı. Yahûdî’ler, münâfıklar  sindi. Resûlu’llâh  Efendimizi  ve  beraberindekiler  ise, Medine’ye  Şevval  ayının  başlarında  muvaslat  buyurmuşlardı.

Bedir’de,  Mekke  müşrik’leri  sayıca  İslâm  Ordusu’nun  dört  katıydı. Herbiri, deve  ve atlı  olarak  binekli,  demir  zırh  ve  miğfer,  kılıç  ve  harbeyle  tam  musallahtılar. Allah’ın  yardımıyla, Allah’ın  görünmeyen  Ordusuyla, Şirk  Ordusu  perişan  edilmiş, İslâm   Ordusu  tam  bir  zafer  kazanmıştı. Mekke  Müşriklerinden,  Ebû Cehl  başta  olmak  üzere, 24’ü  Kureyş  eşrafından  olmak  üzere  70  müşrik  telef  edilmiş, Peygamber’imizin  amcası, Abbas  bin  Abdülmuttalip,  damadı,  Ebû’l-As  İbni’r’rebî’  İbn-i  Abdüluzzâ  İbn-i  Abdü’ş-Şems,  İbn-i  Abdü’l-Menâf   dahil  olmak   üzere,  70  kişi  de,   müslümanlar  tarafından  esir  alınmışlardı.

Tabî’Îdir  ki,  Her  zaferin  bir  bedeli  vardır; Bedir  Zaferi’nin  kurbanları- Kahramahnları Şehid’leri  vardır.Bedir  Şehid’leri  he  ne  kadar    İslâm’ın   ilk   şehidleri   değllerse  de,- ki,  İslâm’ın   ilk  şehid’leri,  aynı  zamanda, Hazeriti   Hadîcetü’l- Kübrâ    radiya’llâhu    anhâ   Hazret’lerinin   ardından  ikinci  Müslime  Kadın,   Ammar   radiya’llâhu   anh’in   validesi,  Hazreti    Sümeyye   ve   babası  Yasir’dir .-Bedir  Şehid’leri  Mekke  müşrikleriyle  müslümanlar  arasında  cereyan  eden  ilk  büyük  Savaşta  şehid  düştükleri  için, Medine  ve  havalisi  bir  taraftan  Bedir  Zaferine  sevinirken,  diğer  taraftan  Bedir  Şehid’leri  Kahramanlarının  matemini  tutuyordu.

Bedir’de, altısı  mühâcir’lerden,  sekizi  de  Ensar’dan  olmak  üzere 14  Sahabî   şehid  düşmüştü. Mühâcir’ler,  Ubeyde bin  Hars  bin  Abdülmuttalip, Ömer  bin  Ebî  Vakkas,   Zü’l- Şimâleyn, Amr  bin  Nüfeyle,  Amir  bin  Bekr, Mühcağ  bin  Abdullah.  Ensar’dan, Said  bin  Hayseme,  Kays  bin  Abdülmünzir,   Zeyd  bin  Hars,   Temim  bin  el-Hümam,  RâFÎ’  bin  el- Muallâ,  Hârise    bin  Sürâka,  Muavvez  bin  Afrâ  ve  Avf  bin  Afrâ...

Bu  Mübarek şehid’lerin, “Bedir  Arslanlarının,”  şehadeti  üzerine, Medine’de  müslümanlar,merhameten, “ Yazık  oldu,  öldüler,”  dediler. Müşriikler,  yahûdî’ler  ve  münafıklar  ise, hâşâ! “ İnsanlar,  zırf, Muhammed’in  talebi  doğrultusunda  kendilerini  feda  ettiler,  öldüler,”  diye  söylenmeşye  başlamışlardı.

Bunun  üzerine,Bakara   Suresi’nin, “ Allah  yolunda  öldürülenlere “ ölü’ler”  demeyin. Bi’lakis  onlar  diri’dirler,  lâkin  siz  anlayamazsınız.”( Bakara/2/154)  meâlindeki   âyet-i   Kerime   nazil  oldu.

Dehrî’ler,  ebedi  haytata    inanmayan,  hayatın  sadece  geçici  ve  fanî   dünya’dan  ibaret  sanan’lar  için,  ölüm,  her  şeyin  sonu  ve  büyük  bir  felâkettir. Onun  için, Bedir’de  şehid  edilen  ve  ekserisi  genç’ler  mücahid  ve  sahabî    için,  müşrikler,  yahûdî’ler  ataist  ve  dehrî’ler,” Bu  genç  insanlar  kendilerini  zayi’i  ettiler, öldüler,  yok  olup  gittiler,”  dediler. Oysaki,  Allah’a,  meleklerine,  kitaplarına, Peygamber’lerine  ve  ahiret  gününe  inananlar  için,  asıl  hayat, ölümle  başlayan, Berzah  ile  devam  eden,  ebedî  hayattır. İlâ-i  Kelimetü’ll’âh  için canıyla,malıyla cihad  edip  Şehadet  Mertebesine  yükselenler, şehid  oldukları  andan i’tibaren, ebedî  hayatta  kendilerine  va’d(edilen  ni’metlerden  hemen istifade  etmeye, telezzüz’e  başlarlar.

Nebî’ler,  şehid’ler, Allah’ın  salih  kulları  için  ölüm  yoktur,  onlar  ölmezler, “ dünya’dan  ahirete  intikal  ederler. Ne  varki, onların  Berzah  hayatı  hakkında  bizim  fazla  bir  bilgimiz  yoktur.

  Allah  yolunda  öldürülenleri  sakın  ölü  saymayın.  Bi’lakies  onlar  diridirler,  Allah’ın  lütuf  ve  Kereminden  kendilerine  verdikleri  ile  sevinçli  bir  şekilde  Rab’leri  yanında  rızıklara  mazhar  olmaktadırlar.  Arkalarından  gelecek  ve  henüz  kendilerine  katılmamış  olan  şehid  kardeşlerine  de  hiç  bir  keder  ve  korku  bulunmadığı  müjdesinin  sevincini  duymaktadırlar.”    Onlar  Allah’tan  gelen   ni’met  ve  Kerem’in:  Allah’ın  mü’minlerin  ecrini  zayi’i  etmeyeceği  müjdesinin  sevinci  içindediriler.”    Yara  aldıktan  sonra  yine  Allah’ın  ve  Peygaber’in  da’vetine  icabet  edenler( hususiyle)  bunların  içinden  iyilik  yapanlar  ve  takva  sahibi  olanlar  için  pek  büyük  bir  mükâfat  vardır.” Âl-i  İmran/ 3/ 169,170,171,172)   “ Bir  kısım  insanlar  mü’minlere: “ Düşmanlarınız  olan  insanlar  size  karşı  asker  topladılar,  aman  sakının  onlarndan!”  dediklerinde  bu  onların  imanlarını  bir  kat  daha  artırdı  ve  “ Allah  bize  yeter. O, ne  güzel  vekildir!,”  dediler.” ( Âl-i  İmran/ 3/173)

( Rivayete  göre,  Uhud  Savaşında  müslümanların  bir  ara  bozulduktan  sonra  tekrar  toparlanmaları  üzerine  önemli  bin  netice  alamayan  düşman( şirk)  ordusunun  kumandanı  Ebû  Süfyan  bin  Harb  savaş   alanını   terk’ederken,  Hazreti  Peygamber’e   “ Ey  Muhammed!  Önümüzdeki  yıl  Bedir  Meydanında  seninle  tekrar  karşılacağız,”  tehdidini  savurmuş,  Hazreti  Peygamber  de “ İnşâ Alah!”  demişti. Ertesi  yıl  Ebû  Süfyan’ının  böyle  bir  hazırlık  içinde  bulunduğu  haberi  Medine’ye  ulaşmış, Hazreti  Peygamber  bur  suvarî   birliği  ile  düşmanı  karşılamaya  çıkmıştı.  İşte  yukarıdaki  âyet  düşman  tarafından  gelen  bu  haber  karşısında  müslümanların  azim  ve  kararlılığını,  onların  yüksek  moral  gücünü  takdir  ve  ifade  etmektedir.)

Bedir’de  müslümanlar, Ebû  Cehl  başta  olmak  üzere, 24’ü Kureyş  eşrafından  yetmiş  kişiyi  katl’etmiş, yetmiş  kişiyi  de  esir  almışlardı. Uhud’da  ise  yetmiş  Sahabî  şehid düştü.” ( Bedir’de)  iki  katını( düşmanınızın)  başına  getirdiğiniz  bir  musîbet, ( Uhud’da)  kendi  başınıza  geldiği  için  mi “ Bu  nasıl  oluyor!”  dediniz?  De  ki, O,  kendi  kusurunuzdandır. Şüphesiz  Allah’ın  her  şeye  gücü  yeter.” (Âl-i  İmran/ 3/165) âyeti  Kerime’da  geçen  “ Musibet’le  buna  işaret  ediliyor  ve  bunun  Okçu’ların  Allah  Resûlü’nün  emrini  tutmamalarından  dolayı  başlarına  geldiği  tespit  ediliyor...