Bir arkadaşımın babası uzun süredir bilinci kapalı bir şekilde hastanede yoğun bakımda yatıyor.

Aile perişan. Ne yedikleri yemekten tat alabiliyorlar ne de doğru düzgün uyuyabiliyorlar. Tüm vakitleri hastane koridorlarında geçiyor. En kötüsü de yaşanan belirsizlik. Daha ne kadar hastanede yaşayacaklar belli değil. Elleri yüreklerinde doktorun, hastanızı alın eve götürün bizden bu kadar demesinden korkuyorlar.

Çok zor bir durum bu!

Hastanede bir şekilde bakılıyor, ya eve gönderilirse, o zaman ne olacak?

İnsanın imtihanı bitmez. Belki de kurtuluşu ölümdür. Yüzü soğuk olsa da ölüm en büyük nimettir. Giderken hayatta gördüğü acı ve sıkıntıların hepsi bitiyor.

Ölüm geride kalanları üzse de hayatın da ölümün de hayırlısını ve bereketlisini dilemek lazım.

Ölümün ardından geride kalanlar üzülse de ölenle ölünemeyeceği için onlar da bir zaman sonra ölenin yokluğuna alışacaklar.

Ölümün en tehlikelisi yaşarken ölmektir. Yatağa bağlı hayattır bu. Ne ölürsün ne kalkar yürür, kendi işimi kendin yaparsın.

Yatağa bağlı olunca esas ölüm bu hastaya bakanlar içindir. Hastadır. Ne atılır ne satılır. Bakmak zorundasın. Gözüne bakarsın, bu emanet ne zaman gider diye. Vakti gelmeden de gitmez.

Hastanede yoğun bakımda aylar aylar kaldı. Bir umut gidip geldin ha şimdi uyanır şimdi kalkar diye.

Her geçen gün umutlar biraz daha tükenmeye başlar.

Ama hasta ayağa kalkamasa da ölü gibi yatmaya devam ediyor.

Böyle ne olacak, yok mu bir çıkış yolu derken bir gün doktorlar, hastanızı ya eve çıkarın, evde bakın ya da bir palyatif oda bulalım derler.

İyi de evde nasıl bakılacak? Palyatif odada nasıl olacak?

Hastayı eve çıkarsan evde diri olmayan bir ceset var. Siz deyin buna bu ev cenaze evi. Aylar yıllar böyle devam eder mi? Yaşarken ölürsün. Ne bir yere gidebilir ne gülebilirsin ne sağlayabilirsiniz ne de özel bir yaşantın olur.

Böyle olmaz. Palyatif oda olsun dediler veya dedin. Burası da ayrı bir dert. Çünkü buraya lazım refakatçi. Sabahtan akşama, 7/24 kim durur öndeki konuşmaz, kalkmaz ve yürümez cesetle?

Akıl veren çıkar. Efendim, böyle yerlerde hasta bakıcılık yapanlar var. Bulun böyle birini. Sizin yerinize baksın denir. İyi de böyle birini nereden, nasıl bulacaksın? Buldun. Böyle biri burada ücretsiz iş yapmayacak. Parayla bakacak bu işe. Vereceğin para da üç beş kuruş değil. Bir maaş vereceksin en azından. Bu maaşın en düşüğü de asgari ücret. Aldığın nedir ki aldığından asgari ücret para vereceksin. Verdin diyelim. Sen ne yiyeceksin? Haydi buldun bir iki ay. Borç dert geçindin. Ne zamana kadar devam edecek bu tür bir yaşam.

Gel de çık bu işin içinden. Çünkü çaresiz bir durum var karşında.

Bir de özel bakımevleri vardır ki buralara hastasını koymak her kişinin harcı değil.

Sadede gelirsek, bu ülkede hastası palyatif oda hastası olan nice insanlar var. Ya kendileri hasta başında nöbetleşe hastaya refakat ediyorlar ya da her bir hasta sahibi, birini ücretle tutuyor. Böyle olacağına yani her bakıma muhtaç, yatağa bağlı hastalar için bir refakatçi olacağına, 8-10 kadar yatağa bağlı hastaya profesyonel bir hasta bakıcı görevlendirilse, bu hasta bakıcının ücretini de hasta yakınları ortaklaşa verse daha iyi olmaz mı? Bu öneri hasta yakınlarının elini hem madden hem de manen rahatlatacaktır. Üzerinde düşünmeye değer. Bunu da bünyesinde palyatif oda bulunan hastane yönetiminin düşünmesi lazım.