Sevgili dostlarım!

Bugün sizlerle farklı bir yazı sohbetimiz olsun istedim. Böyle bir türde ilk denememi yazıyor olmanın heyacanı, acemiliği de var üzerimde. Kusurum varsa affola!....

Efendim vaktin birinde bir yol kenarında yaşlı bir adam hep otururmuş. Kendisine kibirlice bakıp yardım etmek isteyenlere ters ters bakıp sürekli aynı şeyi söyler dururmuş. Başını yukarıya doğru kaldırıp, işaret parmağı ile gökyüzünü işaret ederek:

 "Siz değil, Haak versin!."

Semt sakinlerinden hiç kimse onun ne demek istediğini bir türlü anlayamazmış. Esnaf ve oranın halkı yaşlı adamı sahiplenip:

"Ermiş kişi, vardır bir bildiği" diye düşünür, ona çay/kahve ikramı yaparlarmış. Yaşlı adam da çay/kahve ikramı dışında hiçbir ikramı kabul etmezmiş zaten. Kalacak yeri var mı ? Ne yer, ne içer kimseler bilmezmiş. Üstü başı apak ama eskice imiş.

Yağmurlu bir günün sonunda yine her zaman olduğu gibi aynı köşede sessiz sessiz elindeki çubukla oyalanıyormuş.

Semte yeni taşınan bir aile, ev ihtiyaçlarını karşılamak için bakkala girecekleri zaman bizim yaşlı adam ile karşılaşmışlar. Onun garip hâline yürekleri sızlamış ve acıma duyguları mimiklerine yansımış. "Vah vah!"  diyerek yardım etmek için yaklaşmışlar ama yaşlı adam eliyle "hayır" işareti yapmış.

- Siz değil, Haak versin! Şaşkınlık içerisinde kalan aile ne ileri ne geri gidebilmiş. Lakin

dayanamayıp aylardır kimsenin sormaya cesaret gösteremediği soruyu ona sormuşlar.

- Neden kul değil de Haak versin bey amca? Madem yardım kabul etmeyeceksin burda neden bu "ABDAL" hâlinle oturuyorsun? Kış günü başının derdi ne? Evin, yerin, yurdun, kimin kimsen yok mu senin?

Yaşlı adam hiç ses çıkarmamış. Onun sessiz kalmışlığına iyice meraklanıp soru dolu gözlerle bakışmışlar.

Yaşlı adam çağla rengi gözlerini kısmış gökyüzüne uzun uzun bakmış. Derin derin soluk almış. Dilinden şiir gibi dizeler dökülmüş:

Dost otağında sevgi bitmişse

Güzel ahlak ile saygı gitmişse

Dilinde kelamı övgü yitmişse

İstemem kullardan bana Haak versin.

Şiirle gelen suallerinin cevabı karşısında nefeslerini tutup dinlemeye devam etmişler. Yalnız bu arada dört/beş yaşlarında olan kız çocukları sürekli sıkıştırıp duruyormuş anne/babasını:

- Hani bakkala gidecektik? Banane ben sıkıldım. Hadiii annneee yaaa!

- Tamam kızım dur çekiştirip durma şu kolumu!

Çocuk ısrar ettikçe bu kez baba sert dille çocuğa kızmış. 

 - Bak amcan konuşuyor. Sohbeti yaramazlık yaparak bölmen çok ayıp. Kafamın tasını attırma benim!  Böyle davranırsan bakkala gitmez doğru eve gideriz. Haberin olsun!

Yaşlı adam çocuğun aslında büyüklerin sohbetinden sıkıldığı için mızmızlık yaptığını biliyormuş. Hangi çocuk evden hevesle bakkaldan şeker, çikolata almak için çıkıp da büyüklerin yaptığı sohbetten feyz alır ki! Cebinden bir şeker uzatıp çocuğa vermiş. Sonra yine şiir sesiyle devam etmiş sohbetine:

Unutma küçüktün sen de bir zaman

Şefkatle uzansın elin her zaman

Seni örnek alır çocuk her zaman

İstemem kullardan bana Haak versin.

Yeni semt sakinleri hatalarının farkına varmışlar ve mahçup olmuşlar. Kızarak değil de tatlı bir dille konuşmaları gerektiğini anlamışlar.

Doğru ya hangimiz isteriz ki bize yüksek sesle konuşulup kızılsın. Küçük kız, yaşlı adamın kendisine verdiği şekeri yerken teşekkür etmeyi de unutmamış. Bir süre yaşlı amcanın sopası ile oyun kurup oyalanmış.

- Bey amca kimin kimsen yok mu senin! Nedir bu zavallı hâlin?

Kimim kimsem var mı diye sorarlar

Abdal zannederek hayra yorarlar

Yardım etmek için çözüm ararlar

İstemem kullardan bana Haak versin.

Sordukları her soruda aldıkları cevap karşısında şaşkın kalıyorlarmış. Sohbet uzadıkça davranışlarının hatalı olduğunun da farkına varmışlar. Sohbet hiç bitmesin istemişler.

- Bey amca muhabbetinden çok feyz aldık. Çok nasiplendik. Kusurumuzu affeyle!  Başını ağrıtmazsam bir sualim olacak, demiş baba. İnsanlararası ilişkiler neden zayıf? Az önce kızıma yanlış davranışımın farkına varmama vesile oldunuz. İnsanoğlu neden hata yapar?

Yaşlı adam yanıtlar yine bunu da şiirle:

Dostun ortağında bilgi yok ise

Güzel ahlak ile saygı yok ise

Düşenin derdine kaygı yok ise

İstemem kullardan bana Haak versin.

Yaşlı adam da bu yeni semt sakinlerinin sohbetinden keyf alarak onların sorularına hep şiir dili cevap vermiş. Zaman zaman sohbet esnasında gökyüzüne bakmış, çağla rengi gözleri puslandıkça da kırpıştırmaya başlamış.

Tekrar geleceklerinin sözüyle bakkala girmek için vedalaşan semt sakinleri:

- Bey amca var mı bir emrin, bir arzun?

Yaşlı adam tebessüm etmiş,  çok şey istememiş ki zaten bu hayattan. Hanesinin karnını doyurmaya yetecek kadar rızk. Hanesine de hep huzur dilemiş, sağlık dilemiş Yaradan'dan. Verdiğine şükür vermediğine isyan etmemiş. Eliyle "hayır" işareti yapmış. Cebinden çıkardığı tesbihini küçük kızın boynuna takmış. Bir çoçuğun yüzüne tebessüm kondurabilmenin sevinciyle dilinden dizeler dökülüvermiş yine:

Yaşam bir varmış bir yokmuş kullar bilmiyor

Gelen neden doğru yollar bilmiyor

Ahvalim sormayı diller bilmiyor

İstemem kullardan bana Haak versin.

Efendim o günden sonra yaşlı adama sadaka vermek değil de sohbetinden nasiplenmek isteyen insanlarla dolup taşmış mahalle. Yaşlı adama bundan sonra herkes "ŞİİR DEDE" diye hitap etmiş. Kimse acıyarak bakmamış. Kulun kendisi acınacak davranışlar sergilerken bir Abdal'a acıyarak bakması, da ahlak işi olmasa gerek zaten.

Sevgili dostlarım,

Yapılan her ibadetin her davranışın insanlığa örnek oluşturması şekilde olmasını diliyorum evrende! Karşımızdaki kişiyle empati kurarak davranışlar sergilemenin daha doğru olacağı kanaatindeyim. Uzanan yardım elleriniz gönül kırmadan olsun inşallah!

Zira kuldan gelecek iyilik; içten gelmedikten sonra, göstermelik olduktan sonra, başa kakıldıktan sonra kim ister ki böylesi bir iyiliği! Böyle davranış sergileyen kişiler için düşüncelerinde haksız da sayılmaz yani ŞİİR DEDE!

"SİZ DEĞİL, BANA HAAK VERSİN!"

Efendim, bir başka sohbetimizde daha sizlerle buluşmak dileğimle sağlıcakla kalınız!