İnsanın bir toplum üyesi olarak varlık kazanması, ancak bir kültürü benimsemesi, özümsemesi ile mümkün. Kültür de bireyin doğuştan getirdiği bir öğe değil, sonradan öğrenerek kazandığı davranış biçimlerinin bütünü. Toplumlar birikmiş bilgi, davranış biçimi, beceri ve deneyimleri kuşaktan kuşağa aktardığı için belli bir tarihe sahip devingen yapılanmalar. Böylece kültür de geçmişin mirası olarak, günümüzden geleceğe aktarılan devingen ve sürekli bir miras olarak toplumla birlikte varlığını korur.
Maddi uygulamanın giderek anlamını yitirdiği ve yalın bir işleve indirgendiği modern toplumda kültürel kültür, bir bilgiler mirasından ve bu mirasa bağlı yapıtlardan oluşuyor. Sanatları ve bilimleri, teknik bilgiyi ve estetik heyecanları içeriyor. Garaudy'nin formülüne göre kültür "Bir lüks ya da basit bir estetik haz değil insanın 'çevresinin' yol açtığı sorunlara bulduğu bir çözümler bütünüdür." Kültürün insanın sorunlarına cevap verebilmesi, bireyin yaşam yetkinliği ile bağlantılı. Çünkü kültür, kimilerince edinilirken, kimileri de ondan yoksun kalmaktadır.
Sınırsız sayıda çözümler: Dinsel kültür, estetik kültür, beslenme kültürü, giyinme, yerel, bölgesel, ulusal kültürde bulunabilir. Kültürün yapısı gereği de milyonlarca insanı, ortak bir noktada toplayabilme özelliği var. Çözüm arayan bireyin yer aldığı grup, bulunduğu topluluğa ait olduğunu ve kabul edildiğine inanıyor. Özellikle bilinçsiz halk kitlelerini, kendi kültürüne sahip çıkması gerektiği konusundaki hassasiyetlerini kullanarak medyanın gücüne sahip olanlar tarafından istenildiği gibi yönlendiriliyor.
Kontrol edilemez tüketim alışkanlığı, her şeye sahip olma telaşı ve hırsı insanoğlunda tüketim kültürünü geliştirdi. Günümüzün hızla değişen ve gelişen tüketim araçları, bu kültürü çok ilginç bir pazarlama yöntemiyle ve çoğu kez de amaçsız şekilde inanılmaz bir boyutta tüketim çılgınlığını körüklüyor. Her beş dakikada bir, bir kişi iflas ettiğini veya artık borçlarını ödeyemediğini ilan ediyor. Her on dakikada bir, bir ev el değiştiriyor. Sonunda zengin daha zengin fakir daha fakir hale geliyor.
Bu kontrol dışı davranış biçimi, yani daha çok şeye sahip olma hırsı, toplumların dolayısıyla bireylerin giderek mutsuzluğa sürüklendiğini gösteriyor. İnsanları sözde “mutlu etmeyi” hedefleyen tüketim kültüründeki artış, tam aksi bir sonuç yaratarak bireyleri doyumsuzluktan gelen mutsuzluğa ve yalnızlığa itiyor. Akıl hastalıkları, anti sosyal davranışları körüklüyor.