Kermes, Umre-Nâfile Hac, ne alâka diyeceksiniz? Haklısınız, öyle ya, esas i’tibâriyle, kilise, kilise yardımlaşması demek olan, “Kermoses,”tan gelen bir kelime ile, İslâm Bina’sının temel kâidelerinden, hac-umre-nâfile hac, ne münasebetle bir araya getirilebilinir? 

Umre-Nâfile Hac ile, kermes’in münasebetlerini, kesiştiği noktaları anlattığımda, hak vereceksiniz. “Kermes”, bu kelimeyi, teberrû ve yardımlaşma faaliyetlerine bu ismin verilmesini, hele hele, “Kermesimize da’vetlisiniz, Kermesimize buyurunuz,” denilerek, samimiyetle benimsenmesini hiç bir şekilde kabullenemedim. Aynı faaliyetler, bizden, yerli, dînî bir unvan ile yürütülemez mi? “Hayır Çarşısı,” “Hayırda Müsabaka,” “Muavenet,” veya asırlardır, Anadolu, Müslüman-Türk Milleti’nin bu kabil faaliyetler için kullandığı “İmece,” kullanılabilinirdi. 

KERMES, UMRE-NÂFİLE HAC MÜNASEBETİ:

Son yıllarda, Kermes ve Umre’ye-Nâfile Hacc’a, çok ehemmiyet verildiği, bütün aslî hizmetlerin önüne geçirildiğine şahid olunmaktadır. Neredeyse, vasıtalar gaye, gaye vasıtalar haline getirilmiştir. 

Daha önceleri, bu kermes bid’ati, pek yaygın değildi; Ba’zı yurtlar-kurslar yılda bir def’a olmak üzere, bir haftalık bir kermes faaliyeti gösteriyorlardı. Zaman içinde nerdeyse köy ve kasabalardaki yurtlar-kurslar bile, kermes tertip etmeye başladılar. Önemli merkez’lerdeki yurtlar-kurslar ise, artık, neredeyse her hafta bir kermes tertip eder oldular. 

Böyle olunca da, kermeslere iltifat ve i’tibar azalmış, dışarıdan-halk’tan, kimse i’tibar ve iltifat etmeyince, “Kendin Pişir, Kendin Ye!” vaziyeti ile karşı karşıya kalınmıştır. 

En başta İdareci, hocalar, talebe, vakıf ve dernek mensupları, ihvan ve ahavât, hep birlikte, bütün aslî hizmetleri bir tarafa bırakıp, seferber oluyorlar. Gıda ve ihtiyaç ham maddeleri, civarda bulunan, ihvan ve ahavât tarafından karşılanıyor, hep birlikte ma’mûl hâle getiriliyor. Çörek-börek, bazlama, mantı, baklava v.s.. Bir de, et veya tavuk döner tezgahı kuruluyor. İnşâ Allah! Ba’zı Kardeşlerimizin bana ulaştırdıkları, “Kermeslerdeki döner tezgahlarında kullanılan etlerin, ya kurban bayramından kalan ve buzhanelerde muhafaza edilen etlerden veya, ihvan ve ahavâtın nezir (adak) kurbanlardan te’min edildiği haberi, doğru değildir; “Tekarrubü il’allah!” sırf Allah’a yakınlık için kesilen kurbanların, etlerinin, sakatatının, her ne maksadla olursa olsun, paraya tahvili aslâ tecvîz edilemez. Hele hele, Nezr, (adak) kurbanı ki, şekil şartları vardır; Nezir kurbanları, parçalanıp, 60 eşit parçaya ayrıldıktan sonra, 60 fakire dağıtılacaktır. Nezreden, bakmakla mükellef bulunduğu kimseler, hiç bir suretle nezir kurbanından yiyemezler. İllâ da yemek isterlerse, bedelini, bir veya birkaç fakire vermek suretiyle ancak yiyebilirler. 

İhvan ve ahavât tarafından ham maddeleri te’min edilen gıda ve ihtiyaç maddeleri, yine ihvan ve ahavât tarafından ma’mul hale getiriliyor, üretiliyor. İşin garibi de, Arab’ların, “Ve mine’L-Acâyip, ve mine’l-Garâib,” dedikleri yine aynı ihvan ve ahavât tarafından satın alınıyor. 

İşte, “Kendin Pişir, Kendin Ye!” dediğim de tam budur. 

Hal böyleyken, bu seferberliğe, bu kadar tantana ve şamataya ne lüzum var? İhtiyaçlar tesbit edilir, ortaya konulur, şeffaf bir şekilde ihvan ve ahavâta, samimî olarak, anlatılır, kendilerinden yardım talep edilir. Dolaylı yollardan yardım edenler bu takdirde doğrudan yardımda bulunurlar. 

Ama, yine de bunlar arızî gelirlerdir. Sabit ve dâimî gelirler için, ihvan ve ahavât, vakıflar kurmaya, bu vakıflara dâimî gelir getirecek menkul-gayr-i menkuller bağışlamaya, vakfetmeye teşvîk edilmelidirler. Ortada bir taban gelir varsa, eksik kalan kısmı, arızî teberru ile tamamlamak çok daha kolay olur. 

UMRE-NÂFİLE HAC, TEŞVİK VE TERĞÎP EDİLMESİ: 

Son yıllarda Umre-Nâfile Hacc’ın, bütün hizmetlerin önüne geçtiği-geçirildiği görülmektedir. Hattâ, en baş ve aslî vazifemiz, Tedris, ta’lim ve te’allümün bile önüne geçirildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. 

Umre-Nâfile Hac için, yer yer, aşırı teşvik edildiği, teşvikin de ötesinde, ihvân ve ahavât’ın tehdit edildiği söyleniyor. Umreye gitmeyen-gidemeyenlere iyi gözle bakılmadığı ifade ediliyor. 

Ey Benim Aziz Kardeşlerim! Biz’ler, evveliyyetle ehl-i Şerîa’tiz, Hazreti Üstazımızın, muasır ve muarızlarının nezdindeki unvanları, “MÜTEŞERRÎ,”dir. Yâni, Şerîa’te çok bağlı ve aslâ Şerîa’t’den ta’viz vermez. Zâten öyle değil midir? “Şerîa’t’de defosu olanın, ma’neviyatta ve Seyr-i Sülûk’te yeri yoktur. 

Hadisi Kudsî’de Cenab-ı Hak, “Farzları eda etmekle kulum benim azabımdan kurtulur, nâfileler ile de bana yaklaşır,” Nâfile ibâdetler, kulları Allah’a yaklaştırır, farz-vaciplerin terki gibi nâfilelerin terki, azabı mûcib değildir. Nâfile ibadetleri terk edenler bu dünya’da da, ayıplanamaz-kınanamazlar.  

Hacc’ın, vücûb, eda ve sıhhat şartlarının tamamını hâiz-hâize birisi yol kapalı olduğu, vize alamadığı için, farz hacc’ın edasına imkân bulamazsa, “ölmeden önce, Mukaddes Mekânları göreyim,” diye bir kerre olsun umre yapması, ma’kûl karşılanabilinir. Bir yılda birkaç kerre veya her yıl tekraren umre, aslâ tecviz edilmemeli, teşvîk edilmemelidir. 

UMRE, NÂFİLE HAC TEŞVÎK EDİLİRKEN GÖZARDI EDİLEN İKİ ŞER’Î HUSUS: 

Umre için ziyaret ve seyahatlerde, yanlarında mahremleri bulunmadığı halde kadınlar gidiyor-götürülüyorlar. Oysa ki, Hanefî Mezhebi’nin Büyük İmamı ve diğer Hanefî Ekolü imamları, hacc’ın, vücûb, eda ve sıhhat şartlarından tamamına haiz bile olsa, yanında mahremi bulunmuyorsa, ömrî hac kendisine farz değildir. Yanında mahremi bulunmayan bir kadının umre ziyaretine-seyahatine çıkması, büyük günah-vebaldir.” Ebû Hüreyre radiya’llâhu anh’den rivayet edilen bir hadis-i Şerif’te, Peygamberimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: 

- “Allah’a ve âhiret gününe iman etmiş hiç bir kadın için yanında mahremi bulunmadan bir gün bir gecelik mesafeye yolculuk yapması aslâ helal değildir.” buyurmuştur. (Hadisi, Buhârî rivayet etmiştir.) 

Müslim’in rivayet ettiği bir başka hadisi şerifte ise: 

- “Bir erkek, yabancı bir kadınla yanında bir erkek mahremi bulunmadıkça tenhâ bir yerde aslâ beraber bulunmasın, bir kadın da, yanında mahremi bulunmadıkça herhangi bir sefere (yolculuğa) çıkmasın,” buyurmuştur. 

Merhûm, Ömer Nasûhî Bilmen Efendi Hazretleri, bu hadis-i Şerif’in beyanı sadedinde, “Zengin bir İslâm hanıma yanında böyle bir mahremi bulunmadıkça bu kadar bir mesâfe uzakta bulunan Mekke-i Mükerreme’ye hac vazifesini ifa için bile çıkıp gidemez. Ona bu fariza teveccüh etmez. Çünkü sefer, zahmetinden, bir takım kimselerle temasta bulunmak mecburiyetinden hâli olamaz. Fıtraten (yaratılış) nahif olan, şeref ve haysiyeti her vecihle himaya edilmek icab eden böyle bir kadının ise bu kadar uzakça bir yola kendi başına çıkıp gitmesi hikmet ve masalahata uygun düşmez. İslâmiyet’in bu babda emir ve tavsiyesi ise kadınları himaye, onları siyânet (koruma) hikmetine müstenittir. Zâten İslâmiyetin her emri ve nehyinde, bir nice hikmetler, fâdiler vardır. Bizim vazifemiz de onlara riâyet etmektir. Selâmet ve saâdetimiz buna bağlıdır. 

Ebû Said-i Hudrî radiya’llâhu anh ki, Bu zât Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem ile beraber on iki gazâ’da bulunmuştur. (Bu) Ebû Said’den şöyle rivayet edilmiştir: 

- Resûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem’den son derece nazar-ı dikkat ve hayretimi celb eden, dört (hikmet) işittim: 

1) Yanında ya zevci veya mahremlerinden birisi bulunmaksızın bir kadın iki günlük mesafeye sefer (yolculuk) edemez. 

2) Ramazan ve Kurban Bayramlarında oruç tutmak meşru değildir. 

3) İki namazdan sonra namaz kılmak sâbit değildir. (birisi) ikindi namazından sonra güneş gurub (batıncaya) kadar, (öbirisi) Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar. 

4) Hiç bir mescide (nezr ile) şedd-i rihâl (yolculuk için kuvvet ve para harcama) edilemez. Ancak üç mescide sefer edilir; (yolculuk yapılır); Mescid-i Harâm, benim Mescidim, Mescid-i Aksâ... 

Ömrî Hacc’ın farz olmasının en ehemmiyetli şartı, “İstitâat,”dır. “İstitâat,” herhangi bir Müslümanın kendisinin, ailesinin, bakmakla mükellef olduğu kimselerin aslî, bütün ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, hac yolculuğu sırasında ve orada kaldığı müddetçe, kimseye muhtaç olmayacak derecede yetecek bir paraya, hac yolculuğuna çıktığı andan i’tibaren geride kalan aile fertleriyle bakmakla yükümlü olduğu kimselere içtimâî statülerine uygun geçimleri için yeterli miktarın bulunması ve hiç bir kişi ve kurum-kuruluşa borcunun bulunmaması demektir. 

Borç alarak veya banka kredisi kullanarak, umre ziyaretine gidenlere ne demeli?!... (haftayı bekleyiniz Efendim!...) 

TASHİH 

16 Mart 2018 Cum’a günü bu köşede yayınlanan “Tarih Tekerrür Ediyor!...” başlıklı yazıda birinci satırda “Geçmişten” olması gerekirken, harf düşüklüğü nedeniyle “Geçmişte” çıkmıştır. 

3. paragraf ikinci satırda Seniyetü’L-Veda (Ayrılık Tepesi) Tepesi’nden dualarla uğurlamıştı. Satır düşmesi dolayısiyle tashihi gerekmiştir. Okuyuculara özür beyan ederiz.