18 yüzyılın sonralarında ABD’de finansçılar çok güçlenmişti. Kuzey-Güney savaşının ardından kazanan Federasyon hükümetinin, kuzeyin savaş dönemi bastığı paranın da üzerinde kontrol sağlayabilmiş, karşılığını ödeyebilmişti. Bu cendereden çıkmayı başaran finans sektörü de politikacılardan değer görüp, güçlenmişti.

Güney ise fazladan bastığı paraların karşılığını hiçbir zaman ödeyemedi.

Kuzeyin bu gücü, zamanla egoya dönüştü. Çiftçilere, sanayiye kredi, teşvik işlemlerinde zorluk çıkartıyorlardı. Altın standartlarına geçmemek için ayak diretiyorlardı. Para basma hakları ile aldıkları gücü kaybetmek istemiyorlardı. Bu sayede çıkarları doğrultusunda para basabiliyorlardı. Toplum değil de birkaç kişiye hizmet eden yasaları vardı. Uygulama zamanla üretimin yavaşlamasına sebep oldu. İhtiyaçlarını zamanında ve uygun maliyetlerle karşılayamayan üretici küçülüyordu. Haliyle enflasyon yükseldi. İşsizlik başladı. Gençler çalışamaz olmuştu. Piyasada para dönmüyordu. Çalışabilenler gece gündüz çalışıyor ama haklarını zamanında ve yeterince alamıyorlardı. Çiftçilere siz ne anlarsınız, bu sene böyle yapacaksınız diyerek aptal, fabrika işçileri robot muamelesi görüyordu. İşte bu süreçte yazar Frank Baum Türkiye’de de ilgi gören, hatta filminin Türk versiyonu da çekilen “Oz Büyücüsü” adlı hikâyeyi yazdı. Hep çocuk serisi olarak bilindi ama hikâye sermayeyi elinde tutanların, batının süpürgeli cadısının gaddarlığını anlatıyordu.

Filmi kırk yaş üstü hemen hatırlayacaktır. Filmde önce büyük bir fırtına çıkar. Fırtına masum bir kız çocuğunu köpeğiyle birlikte Kansas’tan söker, bulutların üzerindeki bir ülkeye atar. Bayılmıştır kız, sonra ayılır ve sihirli altın yol üzerinden yürümeye başlar. Masum kız, yazarın Oz ismini verdiği ki altın ölçüm birimi Ons’tan çağrıştırmıştır, kötü bankacıların, cadıların şehrine doğru çekinken adımlarla yürümeye başlar. Yolda ilerlerken Amerikalı çiftçiyi simgeleyen korkulukla karşılaşır. Korkuluğun derdi akıl bulmaktır. Saman kafa yerine konmak ağırına gidiyordur. Ardından yine Amerikalı fabrika işçilerini simgeleyen teneke adam ile karşılaşır. O da robot gibi görünmek istemez. Benimde kalbim var, bunu görmelerini sağlamak isterim der. Ve son olarak o dönemin demokrat muhalifi olan ve hiç seçim kazanamamış Jenning Bryan’ı simgeleyen korkak aslan ile karşılaşır. O da cesur olmak istediğini söyler. Ve hep beraber altın yoldan ilerlemeye başlarlar.

Bu yürüyüş aslında ekonomik zorluklarla boğuşan halkın hakkını geri alma yürüyüşüdür.

Yol boyunca farklı diyarlardan geçerler. Mesela Bebekler şehrinden geçerler. Tüm çocuklar donuk, öylece kıpırdamadan durmaktadır. Uyku halindedir. Rengarenk şehir ölüm sessizliğindedir. Orada hikâyenin kahramanları mola verir. İlerleyen bir saatte çocuklar uyanır. Masum kızımız ve yol arkadaşları hareket etmelerini beklemiyorlardır ve şaşırırlar. Siz konuşuyorsunuz derler. Evet der çocuklar… Bizi kötü kalpli büyücü cezalandırdı. Sadece 11 ile 12 arasında gong sesi ile uyanıp, gong sesi ile uyuyoruz, zamanımız uyuklamakla geçiyor der…

Bu anlatımında mesaj nettir. Gençlerin boşa akan enerjileri ve üzerlerine kalan yıllarca ödeyecekleri borç ile finansı, ekonomiyi yönetenler tarafından çalınmış zamanlarını anlatır. Gençlerin verimli, güzel zamanları, cadılara transfer edilmiştir. Gençler zamanlarını yaşayamamaktadır.

Masum kızımız ve arkadaşlarının tek yapması gereken cadıların ahlaksızlıklarını, bilgisizce, sonunu öngörmeden yaptıkları, insan onurunu yıkan, yetkin olmayan tutumlarını ortaya çıkarmaktır. Böylece altın yol üzerinde herkes mutlu mesut yaşayabilecektir. Bunun için onlara yardım edebilecek keskin büyücüyü bulmaları gerekir. En sonunda onu bulurlar. Büyücü, korkak aslana (muhalif) herkes korkar, bende korkarım. Gerçek cesaret korkuya rağmen güçlünün arkasına saklanmadan, karşı durabilmektir der. Büyücü, korkuluğa (çiftçi) döner. Sen zaten akıllısın sadece yaşamamıştın, tecrüben yoktu, öğrenemedin bilemedin der. Son olarak büyücü, teneke adama (işçi) sen kalpsiz değilsin, kalbini kırdılar parça parça oldu ondan yokmuş gibi geliyor der. Ama büyücünün bu telkinlerine hiçbiri inanmaz. Şekilci bir yaklaşım ile illa ki elle tutulur kalp, cesaret, akıl isterler. O da onları kandırmak için kumdan içini doldurduğu kalp, beyin ve cesaret iksiri diye kandırdığı şekerli su verir. İşçinin baltasını da biler. Altın yağ ile sıvandığında hiç körelmeyecek bir balta olur… Yazar burada da işçilerin çalışmaya devam ettiği, altın ya da muhteviyatındaki kağıdı kazandığı sürece baltasının hep keskin kalacağını, aksi halde baltaların paslanacağı mesajını verir.

Filmin sonunda da kurtarıcı masum kız vedalaşır, sihirli papuçları ile doğduğu, ebeveynlerinin yanına Kansas’a geri döner.

Bak şimdi! Hazine borçlu,

Alacaklılar imtiyaz peşinde,

İthalat olmadan üretim yapılamıyor,

Gençler işsiz, işsizlik coşmuş,

Genç enerji boşa akıyor, gençler israf ediliyor,

Hazine boş,

Emekli, memur maaşlarını ödemek için para basılıyor,

Maaşlar yoksulluk sınırının çok çok altına düşüyor,

Emekliye asgari ücret dahi verilemeyince, yeni ücret isimleri Taban, Kök, Seyyanen maaşlar türüyor,

Hatta dövizi tutmak içinde para basılıyor, bildiğin saçılıyor,

Basılan paraların karşılığı, emeği, değeri olmuyor,

Kağıdı çoğalıyor ama aslı, altını sabit kalıyor, kağıt para çoğalınca temsil ettiği insan ucuzluyor, mal kıymetleniyor, insani değerden yoksun mallar zenginleşiyor,

Para basma ile hiç geçinemeyecek duruma getirilen fakirin alım gücü, görece parası olandan veya kendini finansal olarak yeterince koruyamayana rücu ediliyor, topluca tabanda buluşmaya randevu veriliyor,

Oluşan ağır enflasyon, kahırflasyon, israflasyon ne derde de… İle özünde varlık vergisi alınıyor,

Muhalif, iktidarın arkasına sığınmış ödlek… Çiftçi, aç sefil korkuluk… İşçi ise boş tenekeye dönüştürülüyor…

Sonra da bekliyor onuru, gurur, erdemi, irfanı, aklı, vicdanı, cesareti, kahramanını, sihirli papuçları olan masum kızı…

Halbuki kahraman içinde, sensin…