Finansçıların işi her zamankinden daha zor. 
Yatırımcılar bir yandan, işverenler bir yandan paranın yönü hakkında bilgi almaya çalışıyor.
Finansçılar da bu oynak piyasa koşullarından mana çıkartıp, müşterilerine izah etmeye çalışıyor.
Döviz, altın,, gümüş,te, petrol… Diğer değerli madenler hiç bu kadar oynak  olmamıştı. 
Yaklaşık altı yıldır dünyada sessiz bir kriz var; piyasaların oynaklık düzeyi en üst seviyede. 
USD birkaç önce 2,30 TL idi, hooop 2,20 TL’ye düştü, şimdi ise 2,25 TL seviyelerinde dolaşıyor.
Aynı şekilde altının gramı 87 TL’den 90 TL nin üzerine çıktı, bir gün içinde tekrar 85 TL’ye düştü. 
Bu anlık git-gel’ler birikim sahiplerini ciddi derecede rahatsız ediyor ve yoruyor.
Son altı aylık yatırım kalemlerinin performansına baktığımızda altın, gümüş, petrol fiyatları gerilerken, ABD dolarının yükseldiğini görüyoruz.
Emtianın değeri düşüyor, ABD dolarının fiyatı yükseliyorsa!.. Türev ürünlerin yani normal olmayan, altyapısı zayıf, bir şekilde türetilmiş ürünlerin yoğunluğunu varın siz düşünün.
Türetilmiş fonların temel amacı; küçük birikimleri büyük birikimlerin içine çekmekmiş meğer... 
Diğer bir ifadeyle, küçük birikimleri olanlardan alıp, büyük birikim sahiplerine veriyor. Robin Hood’un zıttı bir nevi….
Türev ürünlerle birlikte finansal piyasalar daha da kirlenince, küçük birikimleri olanların güvenebileceği tek araç olarak vadeli mevduat hesapları kaldı.
Yine veriler de, vadeli mevduat hesaplarının daha fazla kullanıldığını doğruluyor. Vadeli mevduat hesapları enflasyonun da üzerinde kazanç sağlamış ve birikimleri artırabilmiş.
Fakat altın yatırımcıları üzüldü. 
Altın, emtia piyasalarının “asıl” olanıdır... Para piyasalarında bu kadar sorun varken altın nasıl olur da düşer?..
Maalesef altının da fonları ve finansal ürünleri var. 
Dünyada yaklaşık 175 bin ton altın bulunmakta iken, bugün piyasalarda satışa sunulmuş ve satılmış 5 kat fazla altın var.
Piyasalara sunulmuş altının 5’te 4’ünün içi boş, yani fiktif.
Bu sayede de en büyük sermaye sahibinin, altın fiyatıyla istediği gibi oynaması mümkün.
Borsa ilk 100 endeksinde ise; ilk 10 ayın ortalamasında %9’luk bir artış söz konusu.
Borsada işlem gören her kâğıt için bu oranda artış tabii ki söz konusu değil; bazı hisse senedi arttı, bazısı düştü. 
Borsada da birçok spekülatif olaya şahit olabiliyoruz maalesef.
Burada da büyük balık küçük balığı yiyor.
Kısacası... Finansal piyasalar tam bir cadı kazanı...
Sanat, insan hayatını ve kültürünü Avrupa’da 1800’lü yılların ortalarında etkilemeye başlamıştı.
Her yıl mayıs ayında Paris Dünya Fuarı’nda resim sergisi açılırdı. Bu fuar altı hafta sürer ve yaklaşık bir milyon kişi tarafından ziyaret edilirdi..
Ressamlar için 1 Nisan önemli bir tarihti, çünkü müracaat ve resimleri teslim etmek için son gündü.
1800’lü yıllarda Avrupa’da yaşam koşulları çok ağırdı. O yıllarda güçlü bir aileyseniz fazla problem yaşamazdınız, ama zayıfsanız bir hiçtiniz adeta. 
“Hiç” kalmak istemeyen insanlar, sanat akımıyla birlikte özgürlüklerini burada yakalayabilmişlerdi.
Fuar tarafından teslim alınan resimler juriden geçiyor, elemeye tabi tutuluyordu. Ve seçilebilenler sergileniyordu.
Reddedilen resimlere, kırmızı renkli bir kalemle “reddedildi” anlamında “r” harfi konduruluyordu.
Resmi reddedildiği için intihar eden birçok sanatçı var. Resimler onların tek dayanakları ve bu ruh haliyle yapılmış eserlerdi.
Tozlu depolara atılan ve kırmızı “r” harfi ile reddedilmiş resimler ancak yıllar sonra milyon dolarlar etti.
Kırmızı “r” ise; resmin orijinal olduğunu ifade eder olmuştu. Bugün bile markaların yanına “r” harfi orijinal anlamında konulmaktadır.
Emek veren ressam, o gün resminin, sanatının reddedildiğine şahit olmuştu. Fakat bir süre sonra resme katılan o özgürlüğün sezgileri keşfedildi ve kıymeti bilindi.
Sanatının kıymeti sonradan, ölümünün ardından anlaşılan ressam, jüriden hesabını öbür tarafta sormuş olmalı.
Dünyanın bu enerjisi tarif edilmez ve tarih tekerrürden ibarettir. 
Bugün küçük birikim sahiplerinin birikimlerini farklı oyunlarla eritenler, öbür tarafta hesabı verirler.