Ülkemin üzerine gri bulutlar çöktü… İnsanlar ümitsiz, karamsar. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık… 
Yükselen halkın isyanı, mücadelesi ne yazık ki muhalefet parti liderleri tarafından sekteye uğratılıyor.
Kulaklara isim fısıldayarak hedef koyanlar, fısıltılarına devam ediyor.
Miting alanlarında, grup toplantılarında demokrasiden söz eden ve birilerine diktatör diye bağıran CHP lideri, anti demokratik davranışlar içinde.
Milliyetçilik, vatanın bölünmezliği üzerine nutuklar atan MHP lideri, “çözüm süreci” adı altında ülkemizin bölünmesine ve PKK tarafından dayatılan şartların kabulüne, çözüm paketine onay vererek kabul ediyor.
Geçtiğimiz günlerde bir cenaze töreni yapıldı. “Türk Bayrağı” tabutun üzerinde… Bayrak benim bildiğim şehitlere, devlet ve askeri görevliler ya da bu görevi yapıp emekli olmuşlar için tabuta örtülür. 
Türk Bayrağı Tüzüğü’nün 21. maddesinde; birçok resmi görevler sıralanırken, kimler için bayrağımız tabut üzerine örtülmeyeceğini de belirtmiştir. “Ancak, Devlet aleyhine veya yüz kızartıcı mahiyette bir suç işlemekten hüküm giymiş olanların tabutlarına, affedilmiş olsalar bile, Bayrak örtülemez”
Peki, bu ölen kimdi? Bir katil… 
DİSK’in 22 Temmuz 1980’de, evinin önünde öldürülen başkanı Kemal Türkler’in katili, ‘Bahçelievler katliamı’ hükümlüsü Ünal Osmanağaoğlu. Zaman aşımı nedeniyle serbest bırakılmıştı. Bu törene, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM Başkanvekili ve MHP İstanbul milletvekili Meral Akşener, MHP Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan, Milletvekili Lütfü Türkkan ile çok sayıda kişi katıldı.
Bu katilin, bizlerin bilmediği gizli/resmi görevi neydi?
Cenazenin bayrakla sarılması yetmezmiş gibi, MHP’li Celal Adan, ‘Türkiye’nin yetiştirdiği değerli bir insandı. Üzüntü içerisindeyiz, milletimizin başı sağ olsun.” diye de açıklama yaptı.
Değerler değişti. Artık katiller ülkemizin yetiştirdiği değerler olurken, öldürülen, kumpaslarla ölüme mahkum edilen gerçek değerli insanlar, ülkemin üzerine düşen puslu bulutlar arasında yitip gidiyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimine bir ay kadar bir zaman kaldı.
Adaylık yarışında asla şartlar eşit değil. 
Birisi, devletin ve bağlı bulunduğu partinin tüm olanaklarını bu yarışta kullanırken, diğeri iftar programlarına ve Cuma namazlarına katılarak bu yarışı sürdürmekte. Bir diğeri ise sadece toplayacağı oylarla yandaşına tampon oy potansiyeli olacak. Amaç 2. Turu garantilemek.
Yani sonuç, var olan liderleriyle asla iktidar olamayacak muhalefet partilerinin hiç değilse muhalefette kalmasını garanti altına almak.
Her ne kadar var olan adaylar üç kişi gibi görünse de aday tektir. Sadece karakter farkı var. 
Havada bir tuhaflık yok mu sizce?