Öncelikle finansal sıkıntıya sebep olan, darboğaz yaratan unsurlar nelerdir, bunların araştırılması gereklidir. Fon temini, ekonomiye girişi, çarpan etkisi ve faiz hadleri reel sektör üzerinde birinci derecede etkilidir.

Bu konuda daha önceden Gazetemiz sahibi ve Başyazarı Sn. Abdullah AKOSMAN Bey bir makale yazarak fon teminini güçleştiren, çarpan etkisini ve kredi genişlemesin engelleyen hususları miktarları ve oranlarıyla birlikte bir bir ifade etmiştir. Kendisi reel ekonominin çalışma dinamiklerini en iyi bilen bir iktisatçı ve mali müşavir olarak; bu konuyu en ince ayrıntısına kadar düşünmüş ve en güzel teklifleri ifade etmiştir. Bu nedenle o yazıdan direkt alıntı yaparak okuyucularımızın tekrar istifadesine sunmayı bir vazife olarak kabul ediyorum:

“REOSKONT FAİZ ORANI: Düşük tutulmalıdır.

MEVDUAT MUNZAM KARŞILIKLARI: Bankalar, topladıkları her 100 TL’lik mevduatın yüzde 4’unu Merkez Bankası’na sıfır faizle yatırmak zorunda. Döviz mevduatı için ise bu oran yüzde 11 düzeyinde.

DİSPONİBİLİTE: Bankalar, TL mevduat için yüzde 6’lık Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) ve yüzde 2’lik serbest tevdiat tutmak zorunda. Döviz mevduatı için ise bu oran yüzde 3 oranında.

SİGORTA PRİMİ: Bankalar, topladıkları TL ve döviz mevduatı için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na, 3 ayda bir mevduatın on binde 25’I kadar sigorta prim ödemesi yapıyor.

BSMV: Bankalar, müşterilerine kullandırdığı kredilere uygulanan faiz oranı üzerinde yüzde 5’lik BSMV kesintisi yapıyor. Bu kesinti, maliyeye yatırılıyor.

KKDF: Tüketici kredilerinde faiz oranının yüzde 8’i, ticari kredilerinde ise yüzde 3 olarak uygulanıyor. İhracat amaçlı kredilerde ise KKDF kesintisi yok. Bu kesintiler, maliyeye ödeniyor.

KAMBİYO GİDER VERGİSİ: Bankalar, müşterilerinden aldıkları döviz karşılığında, binde bir oranında Kambiyo Gider Vergisi, kesiyor ve bu kesinti maliyeye yatırılıyor…

MERKEZ BANKASI, ZORUNLU KARŞILIKLARI NAKİT PARA DEĞİL DE GAYRİ MENKUL İPOTEĞİ VEYA MENKUL KIYMETLER OLARAK TUTSA, KREDİ FAİZLERİ DAHA ÇOK DÜŞÜRÜLEMEZ Mİ ??? MERKEZ BANKASI'NIN KARŞILIK ORANLARI:

 Zorunlu karşılıklar bir para politikası aracıdır. Merkez Bankası, 2010 yılının son çeyreğinden itibaren uygulamaya başladığı yeni strateji çerçevesinde, söz konusu dönemde enflasyon görünümünün olumlu seyretmesinin de sağladığı imkân dâhilinde, makro finansal risklerin azaltılabilmesine yönelik politikalar geliştirmiştir. Bu doğrultuda, temel politika aracı olan bir hafta vadeli repo ihalelerine ek olarak zorunlu karşılıklar aktif bir şekilde kullanıma sokulmuştur.

Ancak, Türk lirası yükümlülükler için tutulması gereken zorunlu karşılıkların; en fazla yüzde 60’ı ABD doları cinsinden, en fazla yüzde 30’u standart altın cinsinden ve en fazla yüzde 5'i kaynağı yurtiçi yerleşiklerden toplanan işlenmiş veya hurda altın olan standart altın cinsinden aşağıdaki tabloda belirtilen dilimlere denk gelen karşılıkların hizalarında gösterilen katsayılar ile çarpılmak suretiyle bulunan toplam tutarı üzerinden bloke hesaplarda tesis edilebilir. Yabancı para yükümlülükler için tutulması gereken zorunlu karşılıkların kıymetli maden depo hesapları için tutulması gereken kısmının tamamına kadarı standart altın cinsinden bloke hesaplarda tesis edilebilir.”

Sn. A. AKOSMAN’IN tespitlerine göre; kredi maliyetini ve kredi hacmini daraltan KESİNTİ VE VERGİLER Türk ekonomisinin gelişmesini frenliyor, ekonominin daha yüksek hızlarla büyümesine mani oluyor. Buna ilaveten faiz hadlerinin yüksekliği reel sektördeki gelişmeyi engelliyor.  AKOSMAN’ın tavsiyesi şu cümlelerle son buluyor:

FAİZLERİN DÜŞEBİLMESİ İÇİN, ACİLEN YASAL DÜZENLEME YAPILMALIDIR. BU YAPILIRSA, DÖVİZİN  ATEŞİ DE DÜŞÜRÜLÜR !!!!

İş adamı ve sanayici, düşük faizli kredi talep ediyor. Yükselen faiz oranlardan şikâyetçidir. Bankacılar da bu talepleri olumlu karşılıyor, haklı buluyor. Ancak, onların da beklentileri var. Yasal yükümlülüklerin yüksekliğinden yakınıyorlar...

Sn. Cumhurbaşkanımız faizlerin düşmesi için çırpınıp duruyor. Para üzerinden para kazanmaya çalışan kimi iç ve dış çevreler; sana faizleri düşürttürmeyeceğiz, seni başkan yaptırmayacağız gibi sözlerle AKP ve Sn. Cumhurbaşkanı’na yükleniyorlar. Faizler %5 aralığına doğru hızla gerilerken “Gezi Hadiseleri “ peydahlandı, “PKK terör saldırıları azdı, bomba yüklü araçlarla halka saldırdılar, yetmedi 15 Temmuz darbe teşebbüsü “ile geldiler. Faizler %15 seviyelerine doğru sıçradı. Sn. Cumhurbaşkanı Türkiye’yi ilkel sömürge yaptırmayacağım, burası tekelistan değil, ben Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesini veriyorum dedikçe üstüne üstüne geldiler.  Şimdi de nereden çıktığı belli olmayan bir platform kurmuşlar: İsmi; Demokratik Anayasa Platformu, 10 sayfa metni ezberlettikleri Av. Ece Güner Toprak adlı bir hanımı başına oturtmuşlar, bilmediği konuda ahkâm kesiyor.  Söylediği hemen hemen her şeyin yanlış olduğunu da bilmiyor! Hemen her gün İstanbul sermayesinin en büyük kanallarında cirit atıyor. Geçenlerde izledim, teklif veya analiz yapmıyor, doğrudan suçluyor, söylediği; yetkisiz, ACİZ fakat sorumluk altında ezilmiş bir başkanlık sistemi. Bu olanları yakından izleyince şu soru akla geliyor, dış güçler Türkiye’nin sistemine ne kadar derinlemesine hâkim olmuşlar! Bilgisiz insanlar üzerinden Türkiye’ye nasıl şekil veriyorlar!?

Tabi bu yanlış çabalar netice vermeyecektir. Otorite/güç yetkiyle orantılıdır. Yetki sorumluluk getirir. Hak/yetki/vazife; kudretini milletten alan, tarihe ve ALLAH’A karşı sorumluluk içinde olan liderler için en ağır mesuliyettir. Hatta ateşten gömlektir. Ahiretten dünyaya bakanlar için en ağır yük, peygamber makamında bulunmanın sorumluluğudur. Bunların devlet ve sistem okumaları batı merkezli olduğu için Hobbes mantığı ile düşünürler, kâinatı böyle okurlar: “İnsan insanın kurdudur.” 

Endişe etmeye gerek yok! Bu anayasa değişikliği millete gitmeyecek mi? Gidecek… Fıtri zekâsı, devlet geleneği ve tarih derinliği olan bu millet en doğru kararı verecektir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın! Yavan eleştirileri, kökü dışarıda olan hareketleri millet şaşmaz sağduyusu ile derhal anlar.

Ekonomik savaş yazı dizisini 16. Makale ile sonlandırarak son hükmü vereceğiz.