Türk ekonomisinin gelişmesi için reçete ortaya koyarken ekonominin geçmiş performansının, tarihi süreçlerin de göz önünde bulundurulması gereklidir. Aşağıdaki tablolarda bu süreçleri iniş ve çıkışları görebiliyoruz.

2008’den sonra iktisadi büyüme olmakla birlikte cari denge henüz kurulamamıştır. 28 Şubat postmodern darbenin en yıkıcı tesiri yurtiçi tasarrufların en alt seviyelere indirilmesi üzerinde olmuştur. Erbakan hocanın getirdiği havuz sistemi ve kamu tasarruflarını artırma yönündeki politikalar, küresel Yahudi sermayesinin şiddetle karşı koyması ve onların içerideki müttefiki kimi asker ve politikacılar tarafından el birliği ile ortadan kaldırılmıştır.

1950’li yıllarda yurtiçi tasarruflar %12 civarında idi yurt içi tasarruflar yetersiz olduğu için yatırım yapılamıyordu. Uzun çabalar sonucu 1985’li yıllarda bu seviye %26’lar seviyesine ulaşmışken ekonominin liberasyonu ve dışa açık iktisadi büyüme gibi yanlış iktisat politikalarının neticesinde YİT (Yurt İçi Tasarruflar) %12’lere kadar gerilemiştir. Bunun sonucunda dış tasarruflara (daha doğrusu borçlanmaya yönelik) dönük yatırım politikaları nedeniyle hem borç stoku artmış, hem borçlanma maliyeti artmış hem de cari açık kronik hale gelmiştir. Aşağıdaki tablolara baktığımızda:

Bir ekonominin temel göstergeleri olan; iktisadi büyüme, işsizlik, enflasyon, cari açık, bütçe açığı, yatırım/tasarruf dengesi gibi kalemler gözden geçirildiğinde yapılması gereken çok iş olduğu görülmektedir.
İşsizlik %10 seviyelerinde kronik hal almıştır. Bilinçli kamu ve özel sektör yatırımlarıyla 5-10 yıl içinde işsizliğin sıfırlanması hedef alınmalıdır. Aynı şekilde bilinçli kamu ve özel sektör yatırımları ile cari açığa neden olan mal ve hizmet üretimine ağırlık vermek, selektif ithalat politikalarıyla Çin ve diğer ülkelerin zibillerini ithal eden savurgan dış ticaret politikalarından vazgeçilmelidir.
Bütçe açığı ve kamu kesimi borç stoku idaresinin performansı iyi olmakla birlikte bu yapının istikrarlı bir şekilde sürdürülmesi gereklidir.
Türk ekonomisinin enflasyonla mücadele programı başarılı olmasına rağmen halen enflasyon %10’lar seviyesinden %3’ler ve daha alt seviyelere indirilememiştir.
Ekonominin en önemli damarı, en büyük göstergesi olan iktisadi büyüme hızı, birçok AB ülkesinden daha iyi olmasına rağmen; olması gereken seviyelerde değildir. Türkiye ekonomisi biran önce çağları aşan performans göstermeye mecburdur. Türkiye’nin zaman kaybetmeye tahammülü yoktur. Bu nedenle en az %7-10 arası bir iktisadi büyüme hedefine odaklanmalıdır.
Önümüzdeki dönem ABD ekonomisindeki gelişmeler bütün dünyayı ve iktisadi zihniyeti sallayacaktır: Bütün ezberler bozulacaktır. Bu nedenle Amerikan ekonomisindeki gelişmeler Türk ekonomisini derinden etkilemesi nedeniyle hayati derecede önemlidir:
Aşağıdaki grafiklerde ABD ekonomisinin temel değerleri verilmiştir. 2000’den bu tarafa 2008 kriz yılı hariç her yıl %3 civarında büyümüştür. Yatarım yapmak için temel değer olan yurt içi tasarrufların ABD’de Türkiye’den daha yüksek ve %25 seviyelerinde olduğu görülmektedir. Bu da yatırım yapmak için yurt içi kaynaklarının yeterli olduğu yatırımlar için borçlanma gereğine ihtiyaç olmadığını göstermektedir. ABD’de enflasyon Türkiye’den daha düşük ve %2-3 seviyelerindedir. İşsizlik 2008 yılı hariç ortalama %5 civarındadır. Türkiye’de olduğu gibi ABD’nin de en büyük derdi cari açık ve kronik bütçe açıklarıdır. Amerikan ekonomisi 2008 mortgage krizinden sonra çok hızlı toparlanmıştır. Dikkat edilirse cari açık ve bütçe dengesinin GSYİH’ya oranı -%2 seviyelerine gerilemiştir. Buna rağmen yeni seçilen Başkan Trump Amerikan ekonomisinin bu performansını beğenmemektedir. ABD’nin küresel liderliği koruması için iktisadi büyümeye, yatırım politikasına odaklanması gerektiğini savunmaktadır. ABD bu politikaları gerçekleştirmek için korumacı ekonomik politikalar takip edeceği, yatırımlara yöneleceği bütçe açığı ve cari denge sorununu çözmeye odaklanacağı görülmektedir. Bu durumda küresel finans kaynakları ABD’ye koşacağı için Amerikan doları değerlenecek, diğer ülkeler için finansman temini zorlaşacaktır. Görünen köy kılavuz istemez. Olacaklar bellidir. Türkiye için finansman temini ve finansman maliyeti artacak, dolar fiyatı yükselecek yatırımlar için dış kaynak temini zorlaşacaktır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Bundan sonra yeni bir iktisadi model ortaya koyarak “otarşi” ye yönelen bir yol izlemeliyiz. Türkiye kendi iç dinamiklerine ağırlık veren, kendi tırnağı ile sırtını kaşıyan, parası kadar harcayan, bütün kaynak ve kapasitesini gelir getirici, istihdam artırıcı yatırımlara yönelten bir yol izlemeye mecburdur.