Türkiye Cumhuriyeti’nin, 12. Cumhurbaşkanı’nın seçimi için yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi neticesinde, aşağıda, kısaca, izah edileceği gibi Manzara-i Umûmiye şöyledir; 
İttifakın, tüm yakıcı-yıkıcı tahripkâr propaganda ve söylemlerine rağmen, Uzun Adam, emin adımlarla yürüyüşünü sürdürmüş uzun ara, rakiplerini geride bırakarak, ipi göğüslemiştir. 
Lâmi Cimi, anhâsı, minhası yok! Cumhurbaşkanlığı Seçiminin muzaffer’i AK Parti, hattâ tek başına Cumhurbaşkanı, Muhterem Recep Tayyip Erdoğan’dır. 
Seçim’in mağlupları ise, elbetteki topyekûn ittifakdır. Husûsiyle, bu ittifakı kuran, onlara Cumhurbaşkanı namzedini dikte eden, Türkiye’deki Müslümanlar’dan topladığı, fitre, zekât, kurban ve kurban derisi ve himmet vergileriyle topladığı paralarla oluşturduğu, gazete, dergi ve televizyon kanallarını ittifakın karşısındaki parti’ye ve adayı’na, siyâsî nezâkete uymayan, yakışmayan bir tarz’da akıl almaz, canhıraç bir şekilde taarruz eden, Müvâzî Hareket ve bu hareketin başı, Le’aân olan, zattır. 
Bu mağlûbiyet, 30 Mart 2014 Mahallî Umûmî seçimlerinden sonraki ikinci mağlûbiyet ve kat’î hezimettir. Bundan sonra, kendilerine yeni yeni, isimler aramakta mâhir olan bu Müvâzî Hareket, himmet, hizmet gibi isimlerden sonra, unvanlarına bir de “Hezîmet Hareketi”ni ilâve etseler çok isâbetli olur. 
Müvâzi Hareketin, ittifakın emrine verdiği gazete, dergi ve TV kanallarında, ha bire, “Nefret Söylemi”nden şikâyet edilmektedir. İnsaf ediniz, hangi söz, la’net sözünden daha ağır bir nefret sözüdür? Birileri, hâşâ! Yeryüzünde Allah’ın gadabının nâşiriymiş gibi, sabah-akşam birilerine la’net ediyor, sizler hâlâ, “Nefret Söylem”inden dem vuruyorsunuz. 
Şimdiler’de, film’lerde ve masallarda ağızından ateşler fışkıran ejderhalar gibi, sık sık, ateşlerden bahseden, la’netler yağdıran bu zat hani, “Amerika’da mukîm, dünya sulh gurusu,” değil miydi? 
Doğru “Karınca Ezmez,” sevecen, barış ve sulh adamı, fakat kimlere karşı, Hıristiyanlara, Yahûdî’lere, Mecûsî’lere, Budist ve her ne ad ile olursa olsun, bilumum müşriklere karşı son derece sevecen, hele hele bugünkü bulunduğu statüleri için borçlu olduğu, Yahûdî Cemaati ve Yahûdî Lobileri ve İsrail Devleti mutlâk otorite... 
Oysaki Müslüman kardeşlerimiz, bütün kusurlarına rağmen bizim kardeşlerimizdir. Fakat, Dünya Barış Gurusu için ise, her gün la’net edilmesi gereken insanlardır. 
Ey Takiyye, sen insanları ne durumlara düşürüyorsun?.. 
Mağluplar arasında bulunan, İttifakın önemli unsurlarından, CHP için bir şeyler söylemeye bilmem ihtiyaç var mıdır? 
Aziz Milletimiz, 14 Mayıs 1950 tarihinde, gerçekleştirdiği ve bütün dünya’da hayretle karşılanan bir Beyaz Devrim ile bu parti’yi, daha doğrusu bu zihniyyeti, ebed-müddet ademe (yokluğa) mahkûm etmiştir. Askerî darbeler bile bu parti’yi tek başına iktidara taşıyamamıştır. Bugün bu parti için herhangi bir yorumu lüzumsuz, fuzûlî bir gayret olarak görürüm. CHP, Aziz Milletimizin, ruh kökünü ve bütün ma’nevî değerlerini gözardı etmektedir. Böyle olunca da, Aziz Milletimizin kendi ruh kökünü ve ma’nevî değerlerini gözardı eden bir partiye destek olmasını beklemek ham hayalden de öte bir şeydir. 
Bu parti’nin mensupları, Kâbil-i Hitap, hakk arayışında insanlar olmadıkları için, onlar için söylenecek tek şey vardır, “İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise sizinle karşılaştıklarında “İnandık” derler, kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki, “Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir.” (Âl-i İmran 3/119) 
Seçimin, en trajik mağlup’larından, MHP’sinin Lideri, mağlûbiyet için kendisinden başka herkesi, rakibi partileri, bütün seçmenleri, kendi partisi mensuplarını, aslâ kabul edilemez, siyâsî nezâket ölçülerine aslâ uygun düşmeyen bir tavırla, ağızına geleni söylemiştir. Efendiliği, sükûneti, sağduyusu ile öne çıkan, siyâsî’lerden birisi olduğu iddiasını çökertmiştir. 
Sahi, ne bekliyordun? 30 Mart 2014 Genel Mahallî seçimlerinden, bir-kaç Belediye Başkanlığı için, MHP’nin unutulmaz Kurucu Genel Başkanı, Başbuğ, Merhûm Alparslan Türkeş’in bir ömür boyu mücadele ettiği bir zihniyyete, CHP zihniyyetine, bu parti’yi kaynak yaptın. Türk-İslâm Sentezi Ülküsü yanlısı, Yiğit Anadolu Ülkücüleri, ikaz mahiyetinde az da olsa diğer partiye teveccüh gösterdiler. Fakat inadınız, basiretsizliğiniz yüzünden sırf sizin desteğinizle pek çok yerde, CHP hiç de hakketmediği Belediye Başkanlıkları kazandı. 
Cumhurbaşkanlığı Seçiminde de, sizin değil, ama çoğu toprağın altında bulunan, Aziz Türk Milliyetçilerinin kan-ter ve gözyaşıyla kurulmuş bulunan bu parti’yi, CHP’ye yedeklemeniz bardağı taşırmıştır. Biraz da kendinizi suale çekmeniz, parti’nin geleceği bakımından çok faydalı olacaktır. 
İttifakta yer alan, CHP ve MHP’den gayri, diğer tabela partilerine gelince, aday tanıtım ve tespit çalışmaları sırasında, çiçek saksıları gibi, sıra sıra dizilip, TV kameralarına gülücükler dağıtan, bûse’ler sunan, parti liderleri seçim’den sonra tam olarak arazi olmuşlardır. 
Aziz Milletimiz, onları bir daha dirilmemek üzere tarihin çöplüğüne gömmüştür. Artık bunlar tabelalarını indirip, Aziz Milletimizin yakasından ebediyyen düşmelidirler. 
Başkalarını ka’le almaya değmez ama, Merhûm Muhsin Yazıcıoğlu’nun Nizâm-ı Âlem Ülküsü etrafından bir gergef gibi ilmek ilmek işlediği, BBP’sini götürüp, CHP’ye kaynaklayan, Mustafa Destici, bu durumu Nizam-ı Âlem da’va’sının gençlerine nasıl izah edecek ve onların yüzlerine nasıl bakacak cidden merak ediyorum. 
Saâdet Partisi Lideri Prof.Dr.Mustafa Kamalak Hoca’ya: 
Aziz Hocam! Millî Görüş Partilerinin ve Hareketi’nin Lideri, Merhûm Prof.Dr.Necmettin Erbakan Hoca’nın ütopik bir hayali vardı. Sırf dinî inançlarından dolayı başlarını örten, üniversite talebesi kızlarımız, üniversite kapılarından geri çevrilip, tartaklanırken ve her türlü hakâret’lere ma’ruz kalırken, Erbakan Hoca, “Bir gün gelecek, bu üniversite rektörleri, bu başörtülü kızlarımızın önünde eğilecekler,” demişti. Bu sözler, o zaman için hayal ötesi bir ütopya idi. Ama Allah’a şükür, bugün başörtülü kızlarımız-kadınlarımız, yalnız üniversitelere değil, bütün devlet dâirelerine, hattâ Yüce Meclise rahatlıkla girebiliyorlar, rektörler, kurum âmirleri, TBMM Başkanı, belki ta’zimle bu kızlarımız-kadınlarımız önünde eğilmiyorlar ama, en azından tercihlerine saygı gösteriyorlar. Başlarını örterek üniversitelere gelenler değil, onlara engel olmaya çalışanlar, mahkemelerce mahkûm ediliyorlar. Daha ne istiyorsunuz da, Cumhurbaşkanlığı Seçimleri arifesinde, hiç gereği yokken, CHP’yi mes’ud edecek bir açıklama yaptınız. 
BA’ZI CEMAAT VE CÂMİA’LARIN GÜDÜCÜLERİNE: 
Geçmişte yalnızca şahıs’larınızı alakadar eden, “Fındık Çekirdeğini” doldurmayacak bir mes’eleyi, bütün bir câmia’ya malederek, devam ettirilen, kin, husûmet ve adavet anlaşılır gibi değildir. 
Günlük siyâsetin üstünde olmak ve fakat, ma’nevî müeyyideler de uygulayarak siyasetin tam göbeğinde olmak yaman bir çelişki değil midir? Şu veya bu sebeple, bilerek veya bilmeyerek “İttifak”a destek olmak, İttifakın motor gücü, CHP’ye destek vermek demek değil midir? 
GELELİM, İTTİFAKIN EN GARİP FİGÜRÜ’NE: 
İnsanlar, hayalleriyle yaşar, hayalleriyle mutlu olurlar. Özellikle, aktif çalışma yıllarında, emekli olduğunda, neler yapacağına dair, öyle hayalleri vardır ki, hiçbir kimse aslâ bu hayallerinin binde birine bile ulaşamaz. Söz ettiğimiz ittifakın temelleri, 2011, 2012, 2013 yıllarında atılmaya başlanmıştı. Bir holding patronu, muhtemelen, “Beyefendi”nin işâretiyle Cidde’de, İslâm İşbirliği Teşkilatı’nda son günlerini yaşayan, İhsanoğlu’na misâfir olmuş, beraberce Umre ziyaretinde bulunmuşlar, bu sırada, kulağına, 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak, Türkiye’de kimi, yetkili-yetkisiz ve fakat etkili çevreler, sizi Cumhurbaşkanı olarak görmek istiyorlar” diye fısıldamıştı. 
CHP ve MHP partileri içinde ve partiler arasında, bir Çatı Aday arayışına girdiklerinde, kulaklarına fısıldandı. “Bundan daha iyi Çatı Adayı mı bulacaksınız, üstelik kendisinin kulağına daha önce fısıldandığı için, tereddütsüz kabul edecektir.” Hayırlı olsun! Teklif götürüldüğünde, hiç tereddüt etmeden, araştırmadan, gerçekleri görmeden, Kaf Dağı’nın arkasındaki Zümrüd-ü Anka’sına kavuşmak üzere olduğunu zannetti, balıklama adaylığı kabul etti. 
Aradan geçen kısa zaman zarfında kazın ayağının hiç de söylendiği gibi olmadığı ortaya çıkmıştı, ama artık, “dönülmez akşamın ufkundaydı”. Mısır’da doğmuştu, ilk, orta ve lisans eğitimini Mısır’da almıştı. Mısır’da lisans eğitimini kimya üzerine yapmıştı. Yâni, kimyagerdi. Mısır’da doğduğu için babası, Arap geleneğine uyarak oğluna bir lakap, bir de isim vermişti. Lakabı, “Ekmelüddîn” ismi, belki de Mehmed Akif Bey’e izafeten Mehmed, Mısır’da soyadı kullanılmadığı için babasının adıyla zikredilirdi. “Ekmelüddîn Mehmed İbn-i İhsan,” 
Propaganda sürecinde, ismi etrafında tartışmalar oldu. Kimisi Ekmâleddîn dedi, kimisi İslâmoğlu dedi, kimisi İhsaneddin dedi. İstiklâl Marşı’nı, Çanakkale Şehidlerine şiiri ile karıştırdı. 
Birileri Canhıraç bir gayretle kendisini devletin en yüksek makamına çıkarmaya çalışırken, kimileri de uzun, yaz sıcak günlerinde kafasını buluyordu. 
Netice tabiî ki, hüsrân! Garibim, “Ben bittim, bende laf bitti, söyleyecek hiçbir şeyim kalmadı. Bütün söyleceklerimi zâten propaganda döneminde söyledim,” dedi. 
Propaganda döneminde, ba’zı mu’zipler, profesörlüğünü, intihallerini, elde ettiği 20 trilyon TL.’lik servetini, vakıflarını irdeledi. Alakalı makamlar, ne bileyim, meselâ, YÖK, Vakıflar Umum Müdürlüğü söylenenleri ihbar kabul edip bir araştırma-soruşturma yaparsalar garibim asıl o zaman bitecektir. Allah yardımcısı olsun! 
Aslında kendisine en büyük haksızlığı kendisini adaylık için güreş meydanına itenler yapmıştır.