Mahcubum, her nefesimi içime çektiğimde, bir sorgunun başladığını, mahkemenin yüreğimde kurulduğunu, ifadesiz yargılandığımı   ederimin hesaplanamadığını hissediyorum. 

Ne yazık ki; kendimi yeniden yoğurarak var etmeyi öğretecek kendi Azrail’im.

Yaşamak denen yolu hep yokuş yukarı sandım, karşıdan gelenlerin yürek cüsselerini hissedince anladım. Yanlışım her zaman yanımda bir “yüzü gülen” Olduğu içindir. Artık sevgiyi çamura buladım temiz bir şey bırakmadım. Bu bana sorusu olmayan bulmacayı doldurmaya çalışan azim ve heyecanını bıraktı.

Korkusuzum artık. Bütün kelimeler birer karafatma olmuş dilimden dökülür iken, haydi şimdi gel de hayata karşı bir söz cümle kur ,karşında sağır dilsiz bir kuyu var . 

Her şeyi yutan un ufak eden. Nice vaz geçilmezlerin gömüldüğü bir kuytu mezarlıktır benim düşlerim, gerçeklere mahkûmiyet hükmü verilmeden önce.

Ne yapacağın bilememek; benim ilk doğduğumdaki yarı ıslak gülücüklerime saplanıp kalmış ve bir ömrü boyu söküp atamadığım karakterime sinmiş bir balçıkla sıvanmış gamzelerime sakladığım sırrımdır.

Hayattaki en büyük öğrendiğim ana eksenim” gerçeğe mahkûm bir hükümlü iseniz hayal kurmayın, önceleri yorulur sonra boğulursunuz. Ve artık ölüsünüzdür.” 

Biliyorum yaşıyormuş gibi taklit edersiniz yaşamı. Sizi kurtaracak olan mutlaka bir tutunacak bir değer gelir bulur yakalar sizi. Siz onu fark ederseniz bir şansı daha yakalarsınız.

Muhtemelen göz kapaklarınızın kapısı çalınacaktır, önce sessizce bir ışık şeklinde çarpacaktır saçlarının sarı rengi göz kapaklarınıza ve gelinlik kız gibi süzülerek kapanacaktır, göz kapaklarınız yarım kalmış oyun perdesi gibi 

Birden irkilerek! bu neydi? diyecek ve bir hırsızın telaşı gibi arayacak gözkapağınız, o ışığı sonra umutsuzca, kapağınız düşecek pencerenin pervazı gibi, kirpiğini yalayarak yuvasını, kepengini kapatacak.

Artık göz kapağı başkalaşmıştır. O ışık kepengine değmiştir. Artık iflah olamaz.  Kimse bilmez bunu ben size söylemek istiyorum. 

Her göz kapağınızı kapattığınızda, kepenginizin bir tarafı eksik kalacaktır. Eksikliğini onarmak için her zaman içiten içe yanıp tutuşacaksınız, çırasını arayan odun yığını gibi çaresiz.

Sonra bir çare arayacaksınız. Bir olanak, bir fırsat arayacaksınız. Bilmelisiniz ki fırsat dediğimiz şeyler sizi her zaman kucaklar. 

Bununla beraber sizin “gerçekle mahkûmiyet hükmünüz “belirler, kuracağınız ilişkinizi, alacağınız nefes sayınızı ve hayatla kuracağınız ilişkinizdeki “yaşam düğümü” sayınızı.

Eğer sizde benim gibi “yüreğinin fitili çekilmiş “doğmuş iseniz düğümüzsünüzdür sıkıntının tümünü siz çekmeye adaysınızdır. Bundan dolayı ancak size düşen bir yol vardır ya subje olmalısınız yaşam denilen tablo da, obje değil.

Hayatta ancak subje olabileceğinizin bilincindesinizdir. Buradaki sıkıntınız sizin objeliği asla kabul etmeyeceğinizdir. Sürekli temel kavganızdır artık bu dürtü.

Boşluğa her yumruk savuruştaki hıncınızın kırmızıya çalan rengi olacak bu kavga

Hayat sizin obje olmanızı ister ama siz kendi hayatınızın subjesi olmasını tattığınız için vazgeçmenizde artık çok zor olacaktır. 

İnsanı kahreden şey bunu bildiğiniz halde obje olmaya razı olduğunuz beyan etmeniz ve bunu yaşamınıza anlatmaya çabanızdır.

Bu durum sizin kompozisyonun başlılığını koymanıza neden olacaktır. Artık sizin dostunuz yalnızlık ve zifiri karanlığın eşlik ettiği hıçkırık nöbetleri ve “yok yok önemli bir şey “cümlelerine sıkışmış hali ve sık nefes almanızı sağlayan mimikler jestler senfonisidir.

“Alışmak tabletleri” hepimizde vardır ve fark etmeden hepimiz bunu sevdiklerimize, sevdiğimizi söyleyerek yapıyoruz. Tabletlerini ellerine veriyoruz.

Biraz güldürerek, neşelendirerek tabletlerini bir öpücükle yediriyoruz veya baktık veremiyoruz biraz mahcubiyet içine saklayarak “alışma tabletlerini” yediriyoruz. 

Oysa hiç düşünemiyoruz yok ettiğimiz o değil kendi başladığımız cümlemiziniz subjesidir.

Sonra ondan nasıl isteyeceğiz onda kalan parçamızı. 

Nasıl diyebileceğiz seni özlüyorum. 

Bilmiyorum nerede kaybettik kendimizi, belki onda kalan parçamız hükümsüzdür.

Belki “gerçeğe mahkûmiyet hükmü verilmişse yüreğimize, hayal kuramamış lığımız ondandır.”

Saygıyla