‘İNSANLAR KONUŞA KONUŞA…’ isimli kitabın yazarı Yrd. Doç. Dr. SÜLEYMAN DOĞAN ile AİLE üzerine söyleşinin ikinci bölümünde; Sağlam bir toplum yapısını müjdeleyen tavsiyeler bulacaksınız. AİLE HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ: Aile kelimesi günlük dilde çok değişik grupları tanımlamak için de kullanılır. Mesela; ‘Ayşe, iyi bir aile kızıydır’ denildiğinde, Ayşe’nin ahlaken mazbut, eli ev işlerine yatkın, büyüklerine saygılı olmak gibi meziyetlere sahip olduğu anlaşılır. Bir başkası; ‘Benim ailem Adana’dan gelmiş’ dediği zaman, annesiyle babasının, hatta belki de dedelerinin Adana’da yaşamış olduğu düşünülür. ‘Bu bir aile toplantısıdır.’ denildiğinde, o toplantıda yalnızca akrabaların bulunacağı anlaşılır. Bunlar amcalar, dayılar, teyzeler, halalar, yeğenler ve evlilik bağıyla aileye katılmış kişilerdir. Bütün bunlar bize, aile kavramının her zaman evliliğe veya ortak atalara dayalı ilişkileri kapsadığını göstermektedir. Ailenin şekli ve yapısı, hem toplumdan topluma değişmekte, hem aynı toplum içinde zaman değişmesiyle farklılıklar göstermektedir. Farklı aile yapıları, farklı görevleri yerine getirdiği gibi, ailenin iç ilişkilerine de tesir etmektedir. En yalın aile şekli, karı-koca ve çocuklardan oluşan ailedir. Bu aile şeklinde önemli olan karı-koca ilişkisi olduğundan, bu aileye evlilik ailesi veya karı-koca ailesi denmektedir. Aynı zamanda daha karmaşık aile şekillerinin temel birimi olduğu için çekirdek aile diye de adlandırılır. Modern sanayi toplumlarının, ferdiyetçiliğin gelişmesi, coğrafî ve sosyal hareketliliğin artması gibi belirli özellikleri çekirdek ailenin doğuşunu gerektirmiştir. Çekirdek ailenin nisbeten kendi başına buyruk bir karakter gösteren yapısı, Avrupa ve dünyanın birçok ülkeleri için, ileri sanayi toplumlarına mahsus yeni bir olaydır. Çekirdek aile, küçük çocukları da içine aldığı zaman, şüphesiz bir büyüklük kazanmış olur, fakat çocuklar büyüdükçe, ilkin akranların tesiriyle ve sonra da sosyal ve coğrafî hareketliliğin sonucu olarak aile bağları zayıflamaya yüz tutar. Daha basit (ilkel) topluluklarda ve bâzı sanayileşmemiş toplumlarda çekirdek aile, daha geniş olan birleşik aile görünümündedir. Geniş (büyük) aile, ana-baba ile çocuklar arasındaki ilişkinin genişletilmesiyle oluşur. Büyüyüp evlenen çocuklar ana-babalarından ayrılamazlar. Soy ve sop ocağından ayrılmayan iki veya daha çok sayıda çekirdek aile birleşir ve bir geniş aile teşkil eder. Böylece dedeler, ninelerle torunları, kardeşleri, eltileri, yeğen (kuzen)’leri, dayı, amca ve halaları, kısaca uzak ve yakın kan akrabalarının hepsini aynı aile çatısı altında toplanmış - dağılmamış - görmek mümkün olur. Bu tip geniş aileler bazı farklı özelliklerine göre birleşik aile, baba ocağı ailesi, kök aile diye üç tipe ayrılabilmektedir. Oğuz Çetinoğlu: Sohbetimizin dün yayınlanan birinci bölümünün sonunda; televizyon dizilerinin aile ve çocuk yapısı üzerindeki etkilerini konuşmuştuk. Kaldığımız yerden devam edelim. Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından cezalandırılan televizyon dizileri, medyanın iddiasına göre ‘izleyici halk’ tarafından reytinglerde üst sıralara oturtuyor. Sizce bunda bir tuhaflık yok mu? Yrd. Doç. Dr. Süleyman Doğan: Evet önemli bir çelişki var. Ancak bu diziler reytingi rekoru kırıyor diye yanlışı kabullenmek de yanlıştır. Bazı ahlak dışı eylem ve söylemler de büyük ilgi toplar. Bunlar ilgi topluyor diye sunmak doğru değildir. Kitle iletişim araçlarının öncelikle sorumluluk taşıyarak çocuklara ve hatta büyüklere zarar verici genel ahlak kurullarını ihlal eden yayın yapmamaları gerekir. Sorumluluk budur. Değilse efendim herkes beğeniyor diye ahlak dışı yayınlar yapmak geleceğimizi karartmak manasına gelir. Çetinoğlu: Yalnızca sorumluluğunu müdrik bir aydın sosyolog değil, medya sâhip ve mensupları ile etik kurul görevlilerinin de konu üzerinde ciddiyet ve hassasiyetle durmaları gerekir. Çok önemli olduğu için konu hakkındaki detay görüşlerinizi de lütfeder misiniz? Doğan: Bu dizileri izleyen, beğenen ve beğendiğini reyting bilgisi olarak medya araştırmalarına intikal ettiren halk, Türk aile yapısına uygun değildir. Ancak bu dizileri çekip yayınlayanlar da bu aile yapısını bilerek veya bilmeyerek bozmaya çalışanlardır. RTÜK’ün bu konudaki duyarlılığını takdirle karşılıyorum. Ancak cezalarla da bir yere varılamaz. Önemli olan, bu dizilere ilgi gösterilmemesini sağlamaktır. Bu da eğitim ve eğitim yoluyla halkın bilinçlenmesini-şuurlanmasını sağlamakla mümkün olabilir. Çetinoğlu: Açıklanan reyting raporlarının gerçeği yansıttığı, yani halkımızın bu dizileri beğendiği ve desteklediği konusunda şüphelerim var. Sizin? Doğan: Kesinlikle haklısınız. Fakat aksini ispat etme imkânından mahrumuz. Çetinoğlu: Ekranlardaki ‘akıllı işaretler’ anne babalar açısından gerçekten dikkate alınıyor mu? Yani işe yarıyor mu bu işaretler? Doğan: Hayır gerçekte anne ve babalar tarafından tam olarak düşünüldüğünü sanmıyorum. Ancak yasak savarcasına bu işaretlerin konulduğunu düşünüyorum. Ancak bu işaretlerin verilmesinde az da olsa faydalı olduğu kanaatindeyim. Çetinoğlu: Çocuk tacizleri vakaları geçmiş yıllarda da bu kadar sık yaşanıyor muydu? Doğan: Çocuk tacizleri geçmiş yıllarda bu kadar sıklıkla yaşanmıyordu. Bir de bunlar gizleniyordu. Belki basına yansıtılmıyordu. Ancak bu ve benzeri haberlerin çok sık yapılmasını doğru bulmuyorum. Çünkü bunlar örnek teşkil ediyor. Bunu söylerken bunlara karşı duyarsız olalım demiyorum. Elbette tacizcilere gereken ceza verilmelidir. Çetinoğlu: Günümüzde bu kadar artmasının sebepleri nelerdir? Doğan: Şimdilerde bu durumun artmasındaki en önemli sebep aile ilişkilerinin zayıflamasıdır. Çocuk yetiştirmede anneye ve babaya düşen görev ve sorumluluklar ayrıdır. Günün yorucu iş hayatından eve yorgun argın dönen ve bu yüzden de kendini haklı bulan babaların yaşayışları hemen hemen aynıdır. Yemekten sonra günlük gazete ve dergileri gözden geçirmek sonra da yatıp uyumak anneler ve çocuklar tarafından babalarının kendileriyle yeteri kadar ilgilendirmedikleri düşüncesine kapılmasına sebep olur. Böyle babalar adeta PTT babalardır. Yani pijama, terlik ve televizyon babaları diye isimlendirebiliriz. Babalarından bazı davranışlar beklerler. Mesela; ev işlerinde hanımlarına yardım etmeleri, çocuklara bakmaları gibi. Bir erkeğin baba olarak aile bireylerine karşı yerine getirilmesi gereken bazı davranışlar vardır. Bunlar, durum ne olursa olsun ne kadar yorgun ve meşgul olursa olsun unutulmaması gereken davranışlardır. Çocuklarımızı adam yerine koymak onlara gerçekten insan gibi davranmak, onların görüş ve düşüncelerine önem vermek, değer vermek… İşte bütün bu davranışların toplamı, çocuklarımıza duyduğumuz saygının ölçüsünü ortaya koyar. Bu anlayışa göre, bu hava içinde yetişen çocuklar da aynı davranışları başkalarına gösteren kimseler durumuna gelir. Çetinoğlu: Anne ve babaların çocuklarının cinsleriyle ilgili kimlik kazanmalarında ki rolü ne olmalıdır? Doğan: Birçok uzman bu konuda farklı görüşler öne sürse de, Montessorie, eğitim sisteminin de temelinde olduğu gibi, çocuklar kendi gelişim dönemi dikkate alınarak, sorular belli bir ön elemeden geçirilerek cevaplandırmakta fayda vardır. Bu konuda çocuğun her sorusuna cevap vermeye çalışmak bazen çocuğun anlamakta zorluk çekeceği birçok soru işaretinin de oluşmasına neden olabilir. O halde, bu konuda anne babanın prensibi ‘bilmesi gerektiği kadar ve uygun zeminde iletişim’ olmalıdır. Ergenlik dönemi ile birlikte artık çocuklarda cinsî bilgiler aktarılması, cinselliğin anlamının izah edilmesi ve mahremiyet eğitimin en üst seviyede verilmesi gerekir. Ancak burada dikkat edilecek bir husus varsa o da; kız çocuklarının kendi ablası veya annesinden cinsî bilgileri alması gerektiğidir. Ergenlik dönemine gelen bir genç kızın en yakın arkadaşı annesi (veya ablası) olmalıdır. Bu dönemi yaşayan kız çocuğu annesini yanında görmeye çok ihtiyacı vardır. Bu dönemde çocuk en yakınına her soruyu sorabilme ve her bir sorulan sorunun cevabını almalıdır. Hiçbir soru geçiştirilmemeli ve gerçeklerden uzak cevaplar verilmemelidir. Ergen erkek çocuğunun cinsî eğitimi kız çocuklarının aksine annede olamaz. Babada da olamaz. Erkek ergen çocuk bu dönemde babadan uzaklaşır, baba ile çatışır, bu geçici bir dönemdir. Bu dönemde baba bir de çocuğunun karşısına cinsî bilgiler aktarıcı olarak rol yapmamalıdır. Bu dönemde çocuğun yanında, dayı olabilir. Veya çocuğun aklı başında arkadaşlarından en yakını olabilir. En iyisi, güvenilir kişilerin hazırladığı kitaplardan yararlanmaktır. Çetinoğlu: Cinsellik konusunda anne babalar nasıl bir yol izlemelidir? Doğan: Anne-babalar çocuklarına şahsî bir model oluşturmaktadırlar. Ergenlerin cinsî konular hakkında fikir geliştirmeleri, ahlakî değerler ve standartlar konusunda olgunlaşmaları hep anne-babanın evlatlarına örnek davranışlar sergilemeleriyle mümkün olur. Yetişmekte olan çocuğumuza; sonunda bağımsız olarak alacağı kararın, bizim kararımıza uygun olacağını veya en azından bize çok ters gelmeyeceğini göz önüne alarak destek vermeliyiz. Ebeveynlerin çocuklarına bu sıkıntılı dönemlerinde eşlik etmeleri ve onlarla bir şeyleri paylaşmaları gereklidir. Ancak bu iletişimde temelde gencin yapacağı katkının bulunması çok önemlidir. Gencin katkısıyla sağlanacak başarılardan şu üçü özellikle mühimdir: 1-Boy uzunluğunun ve endamın değişimi ve büyüme konusundaki tartışmalar, bedenî kişiliğin oluşmasına yardımcı olur. Genç kendini olduğu gibi kabul etmeyi ve bedenine nasıl bakacağını öğrenir (temizlik, uyku, beslenme gibi.) 2-Ergenlik çağındaki kişi kendi özel tanıdık ve arkadaş çevresini oluşturur ve ebeveynleriyle ilişkisi yön değiştirir. Boş zamanlarında ne yapacağı, harçlığını ve ya kendi kazandığı parayı nasıl idare edeceği konusunda kararlar almak durumunda kalır. 3-Gencin kendi hayatını düzenlemek ve yön vermek konusunda fikir oluşturmak, bu fikirlerin doğru dayanak noktalarını bulmak ve bunları savunmak isteği vardır. Burada önemli olan, gencin kendisinin ve davranışlarının sonuçlarının sorumluluğunu üstlenmesidir. Genç bunları üstlenerek, içinde aktif olarak yer aldığı ve bazı bağlarının bulunduğu ailesi ve sosyal çevresine aidiyetini de ispatlar. Daha büyük yaşlarda bazı sorumlulukları ebeveynleriyle birlikte paylaşan genç, tek başına ve bilinçli olarak bir hayat sürdürmek için, gelişim sırasındaki görevlerini; kendi sorumluluğunu da üstlenerek, cesaretle ve kendine güvenerek yerine getirir. Çünkü başarıyla sonuçlanan deneyimleri ona cesaret kazandırmıştır. Böylelikle yeni görev ve sorumluluklardan ve problemlerden ürkerek geri çekilmez, tersine bunları yaşanması ve üstesinden gelinmesi gereken şeyler olarak görür. Çetinoğlu: Bu konuda sizin anne babalara tavsiyeniz nedir? Bilinçli ebeveyn olmanın altın kuralları var mıdır? Doğan: Anne ve babalar, karşılığını yıllar sonra alacağı bir alana, çok önceden yatırım yamalılar ve çocuklarıyla ilgilenmeliler. Çocuklarda 0-6 yaş arası çok önemlidir. Bu yaşlar arasında anne ve babanın çocuğuyla kurduğu ilişki ömür boyu devam edecek ilişkinin temelini oluşturacaktır. Temel iyi atılmalı ki bina sağlam olsun. Anneler ve babalar, çocuklarına iyi bir örnek ve iyi bir model olmalı. Bilmeliler ki ona ne verilirse, anne ve babaya aynısını geri verecektir. Çocuğun doğru ve dürüst olması isteniliyorsa, anne-baba, asla yalan söylememeli. Anne-baba, çocuğunu kendisi yerinize koyamaz. Çünkü o, anne ve babasının yaşadıklarınızı henüz yaşamamıştır. Fakat anne-baba kendisini çocuğunun yerine koyabilir. Çocukla empati kurulmalı, ona mutlaka ‘Seni anlıyorum’ mesajı verilmeli. Ailenin kaç çocuğu olursa olsun, ikiz de olsalar hepsi ayrı yaratılmıştırlar. Çocuklar eşsizdir. Bir eşleri veya benzerleri bulunmaz. O yüzden bütün çocuklar aynı kalıba sokulmamalı. Her birinin ayrı ayrı yetenekleri ve özellikleri mevcuttur. Çocuklara birer birey olarak saygı gösterilmeli. Çocuklara yapılabilecek en önemli yardım; geri planda kalarak kendi benliğinin gelişmesinde, kendine ait bir kişilik geliştirmesinde yardımcı olabilmektir. Çocuğun güçlü bir kişilik yapısına sahip olabilmesi için de tutarlı bir aile ortamında yetişmesi gerekmektedir. Yetişkinlerin yönettiği uyumlu, tutarlı, dengeli, sevgi ve saygı ilişkisine dayalı baskıcı olmayan bir aile ortamına her çocuğun ihtiyacı vardır. Anneler-babalar, çocuklarının davranışlarını kontrol altında tutabilmek için, akla ve mantığa uygun sınırları ve kuralları eşleriyle birlikte belirlemeli ve uygulamalılar. Konulan kurallar uygulanabilir olmalıdır. Kurallar belirlenmeli ve hemen uygulamaya konulmalı. Unutulmamalı ki bütün çocuklar için reçete gibi kurallar yoktur. Çocuğun yapısına ve yaşanılan ortama en uygun kuralları anneler-babalar, kendi deneyimleriyle bulabilirler. Çocukların kendi kendine yetebilen, olumlu bir kişilik sahibi olması isteniliyorsa, olumlu davranışları onaylanıp desteklenmeli, teşvik edilmeli. Olumsuz davranışlardan vazgeçirmek için bu davranışların üzerinde fazla durulmamalı. Olumlu davranışlar pekiştirilmeli. Çocuklar, ısrarla üzerinde durulan davranışları tekrarlama eğilimindedirler. Birtakım davranışları, yasaklamak yerine diğer davranışları desteklemek terci edilmeli. Çetinoğlu: Uyarılarda nasıl bir ölçü kullanılmalı? Doğan: Uyarıların çokluğu değil etkili oluşu önemlidir. Etkili uyarılar, çocuğun zihnî, bedenî ve sosyal gelişimi çabuklaştırır. Çocuğun zekâsını geliştirmek için, zekâ geliştirici oyunlar öğretilmeli. Konuşmasını geliştirmek için onunla bol bol ve her konuda daha doğmazdan önce konuşmaya başlanmalı. Çocuğa mutlaka zaman ayrılmalı. Ayrılan zamanın çokluğu veya azlığı çok önemli değildir. Önemli olan o zamanın niteliğidir. Özellikle çalışan anneler çocuklarına zaman ayıramadıklarında şikâyetçidirler. Bire bir zaman ayırmak yerine mutfakta yemek yaparken onunla konuşmak ‘Bugün okulda ne yaptınız. İmtihanın nasıl geçti.’ Şeklinde sorular sorulabilir. Alışverişe birlikte çıkabilmek, akşam yürüyüşleri yapabilmek, sınırlı zamanı etkin ve en iyi şekilde kullanabilmek için önemlidir. Çocuk yetiştirmek dünyanın en zor sanatıdır. Zaman zaman kızabilirsiniz, sinirlenebillirsiniz. Hatta onları cezalandırabilirsiniz. Siz de insansınız yaşadığınız ve hissettiğiniz duygulardan dolayı kendinizi suçlamayın. ‘Kendimi çocuklarım için feda ediyorum.’ Duygusuna kapılan ve böyle yaşayan kişiler çok da iyi yapıyor sayılmazlar. Sizin hayatınız size, onların hayatı da onları aittir. Ortak bir yol bulup kendinize zaman ayırabilmeli ve size ait hayatın tadını çıkarabilmelisiniz. Çetinoğlu: Mutlu ve huzurlu çocuklar nasıl bir ortamda yetişir? Doğan: Çocuğun ruhen sağlıklı büyümesi ve sosyalleşmesi için sıcak bir aile ortamına ihtiyacı vardır. Sağlıklı, mutlu ve kendisiyle barışık nesiller ancak sevgi dolu, birbirine saygılı çiftlerin oluşturduğu ailelerde ortaya çıkar. Babanın oğlan çocuğuyla, annenin de kız çocuğuyla ilgilenmesi gerektiği inancı yanlıştır. Çünkü kız çocuklar babalarını gözleyerek ve onunla etkileşime girerek karşı cinse nasıl tepkide bulunduğunu ve nasıl davrandığını öğrenirler. Yani erkekler kadar kızlar da duygu dolu gelişimleri açısından babaya muhtaçtırlar. Çocuğun babaya olan ihtiyacı ergenlik döneminde de devam eder. Babanın yakın ilgisi, ergenin sert hareketlerini yumuşatacak, kalbini sevgi ile doldurarak gençlik sıkıntılarını hafifletecektir. Sözgelimi hasta olduğunda babasını yanında görmek ister. Babasının ilgi ve desteği bazen çocuğa tıbbî tedaviden daha çok yardımcı olur. Çocuk elbette annesini sever, ama babasını da yanında ister. Çünkü onun yanında kendisini emniyette ve korunmuş hisseder. Çetinoğlu: Anneler-babalar çocuklarının ilk yıllarında nasıl bir rol üstlenirler? Doğan: Aile, özellikle çocuğun ilk yıllarındaki gelişimini destekleyen en önemli kurumdur. Araştırmalar ailenin çocuk yetiştirme tutumunun gelişim üzerindeki etkilerini ortaya koymaktadır. Erken yaşta annelere ve çocuklarına sağlanan desteğin onlar üzerinde olumlu etkileri olduğu belirtilmektedir. İnsanın kişiliğini kazanmasına, hayata hazırlanmasına en çok tesir eden çevrelerin başında aile ocağı gelir. İnsanın ömrü boyunca en çok etkisi altında kaldığı bu aile çevresi, insanî ilişkilerin başladığı ilk iletişim alanıdır. Aile ocağında ilişkiler uyum içersinde sürdürülüyorsa orada çocuklar huzurlu ve mutludur. Çetinoğlu: Anne ve babalar tatil döneminde çocukları için neler yapmalılar? Doğan: Tatil dönemleri, çocuk üzerinde etkili olunabilecek en mükemmel zamanlardır. Daha fazla ilgilenme ve birbirlerini daha iyi tanıma imkânı bulurlar. Tatil dönemlerinin huzurlu, mutlu ve ileride hazırlanabilir güzel olaylarla geçmesi için gayretli olunmalı. Aksaklıklar ve kırgınlıklar çabuk unutulmalı. İlk ve ortaöğretimde 16.000.000 öğrenci ara tatile çıktı. Zayıf karneler için anne-babalar çocuklar üzerinde psikolojik baskı yapmamalı. Aksine daha fazla ilgili göstermeli. Çocuğun yetişmesinde ailenin etkisi saymakla bitmez. Özellikle çocuk eğitiminde ailenin önemi ve sorumlulukları son derece kapsamlıdır. Gerek çocukluğun ilk yılları olan okul öncesi dönemde, gerekse okul yıllarında ailenin vermiş olduğu eğitim veya takındığı tavır çocuğun kişilik gelişimini önemli oranda etkilemektedir. Araştırmalar gösteriyor ki çocuğun kişilik gelişiminin % 65’i okul öncesi dönem dediğimiz 0–6 yaş döneminde oluşmaktadır. Bu dönemde çocukta oluşan olumlu veya olumsuz kişilik yapısı daha sonraki dönemlerde telafisi zor sonuçları doğurmaktadır. Hayatın ilk yıllarını olumsuz şartlar içinde geçirmiş olan bireylerin bu olumsuzlukları yetişkin olduklarında da devam ettirdikleri gözlenmiştir. Birey yetişkin olsa da çocuklukta yaşamış olduğu ailenin ve almış olduğu aile eğitiminin etkilerini taşımaktadır. Bazı anne babalar çocuklarıyla gerektiği gibi ilgilenmezler. Çocuğa karşı davranışlarında onu birey olarak görmeme eğilimi yüksektir. Aralarında geçimsizlik bulunan anne babalar çocukları için bu duruma katlandıklarını ifade ederler. Bu durumda çocuk kendisinin istenmediğini düşünür. Anne babalar çocuklarını ayrı bir kişi ayrı bir birey olarak görmezler. Kendileri nasıl davranıyorsa çocuktan da aynı davranışları beklerler. Bu durum; çocuğun kişilik ve ruhî gelişimini olumsuz etkiler. Biz toplumun nasıl olmasını istiyorsak çocuklarımızı öyle yetiştirmeliyiz. Çocukla ne kadar fazla zaman geçirirsek o kadar değer verdiğimizi göstermiş oluruz. Çetinoğlu: Sıcak bir aile yuvasının çocuk üzerindeki etkilerini değerlendirir misiniz? Doğan: Aile yuvasının sıcaklığını yaşamamış bir çocukta, sağlıklı bir kişiliğin oluşumu beklenemez. Bununla birlikte çocuk üzerinde sağlıklı bir otorite de kurulmalıdır. Otorite kurulmazsa çocuk disiplinli olmayı zor öğrenir. Çocuklar sevgiden ve ilgiden mahrum bırakılmamalı. Fakat bu sevgi ve ilgi gereğinden fazla olmamalı. Çocuklara sorumluluk verilmeli, onun kendini ifade etmesi ve gerçekleştirmesi teşvik edilmeli. Çocuklarımızın iyi birer yetişkin olması bizlerin iyi birer anne ve baba olmasına bağlıdır. Mutluluk insanların birbiriyle doğru iletişimine ve sorumluluk almasına bağlıdır. İnsanlar geniş ailede de çekirdek ailede de mutlu olabilirler. İlla ki şu aile tipi ve yapısı mutlu eder diye genel bir kural koymak veya yargıda bulunmak sanırım doğru bir yaklaşım olmaz. Aile küçük de olsa, büyük de olsa, sevgi ve samimiyetle sıcak olmalı. Çocukların ayrı bir birey olduğunun farkına varılmalı. Onun ilgi ve isteklerinin olabileceği bilinmeli. Çocukların mutlu olması için aile içinde sevginin olması gerekir. Çocuğun ruhen sağlıklı büyümesi ve sosyalleşmesi için sıcak bir aile ortamına ihtiyacı vardır. Sağlıklı, mutlu ve kendisiyle barışık nesiller ancak sevgi dolu, birbirine saygılı çiftlerin oluşturduğu ailelerde ortaya çıkar. Çetinoğlu: Cevaplarınızda ‘İletişim’ kavramını çok kullandınız. Tarifini verir misiniz? Doğan: Bilgi kaynağının tek yönlü aktarımına ‘bilgilendirme’, karşılıklı bilgi alışverişine de iletişim denilir. Yalnızca sunum yapmak, nasihat vermek, emretmek, iletişim kurmak değildir. Bu durumda tek yönlü bilgi aktarımı vardır. Bilgilendirme söz konusudur. Bilgilendirme işleminin iletişime dönüşmesi için, alıcı konumunda bulunan kişi veya kişilerin geribildirimde bulunabilmeleri gerekir. Bundan dolayı iletişim; konuşan, ileten ile dinleyen-iletilen arasında karşılıklı konuşarak iki yönlü bilgi akışını sağlama sürecidir. Geribildirim esasına dayanan iki yönlü iletişim, işleme alanı ve hareket türlerine göre sınıfa ayrılarak incelenir: 1- Kişi içi iletişim. 2- Kişilerarası iletişim. 3- Sözlü iletişim. 4- Sözsüz iletişim. 5- Yazılı iletişim, 6- Kitle iletişimi. Çetinoğlu: İletişimde başarının şartlarından da söz eder misiniz? Doğan: İletişimi başarılı kılan, konuşanın iletişim açısından önemli olan engelleri ortadan kaldırabilme yeteneğidir. Başarılı iletişimciler, iletişim kurarlarken mesajlarını çok dikkatli biçimde hazırlarlar. İletişim sürecinde ortaya çıkan dikkati dağıtan bütün engelleri en alt düzeye indirirler ve geri bildirimden çok iyi yararlanırlar. Bunların dışında başarılı bir iletişimde şu özellikler bulunur. 1- İletişim kurulan kişi veya kişilere saygı duymak: Alıcıların varlığını kabul etmek, onların önemli ve değerli olduklarını hissetmek ve oldukları gibi benimsemek başarılı iletişimin önemli bir öğesidir. 2- Gerçekçi ve tabîi davranmak: İletişimde abartıdan uzak, her şeyi olduğu gibi ifade etmek ve tabîi hareketlerle davranmak sürekliliği kazandırır. 3- Empati kurmak: Günümüzde daha çok gerek duyulmaya başlayan empati, kavramı olarak dış dünyayı muhatabın penceresinden görmeye çalışmayı ifade eder. Muhatapla kurulan bu duygu ortaklığı, onu daha iyi anlamayı sağladığından, iletişimin gücünü arttırır ve karşılıklı anlaşılma mesajlarının aktarımına yardımcı olur. Empati kurabilmek için karşıdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamak gerekir. Karşıdakinin yalnızca duygularını anlamış olmak yeterli değil, o kişinin rolüne girerek kısa bir süre kalmalı daha sonra bu rolden çıkarak kendi verine geçmeli, aksi halde empati kurmuş sayılmaz. Çünkü karşıdaki ile eşdeğerlik kurmak veya ona sempati duymak, empati kurmaktan farklıdır. 4- Muhatabı dinlemek: iletişimde ‘dinleme’ konuşma ile denk bir öneme sahiptir. Çetinoğlu: Sayın Doğan, verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim. Doğan: Bilgi aktarımı suretiyle topluma yararlı olabilme imkânı sağladığınız için ben de teşekkürler ediyorum. Yrd. Doç. Dr. SÜLEYMAN DOĞAN 1965 yılında Aksaray’ın Ortaköy ilçesinde doğdu. Konya Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden 1988 yılında mezun oldu. 1995 yılında İngiliz Kültür’ün bursunu kazanarak İngiltere’de, Birmingham University Politic Science And International Study (Politika ve Uluslar arası İlişkiler) Master Programına katıldı. 1999 yılında Eğitim Felsefesi, Sosyolojisi ve Pedagoji alanında yaptığı çalışmalarla akademik Dr. unvanı aldı. Sırasıyla Fırat, Abant İzzet Baysal, İstanbul, Trakya ve Fatih Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalıştı. Halen Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatı Ulusal Ajans proje değerlendirmesinde (AB’e bağlı Leonardo Da Vinci proje uzmanı) bağımsız (AB) dış uzman olarak görev yaptı. Araştırma, inceleme ve bilimsel toplantılar maksadıyla elliden fazla ülkeye gitti. Uzun yıllar çeşitli günlük gazete ve dergilerde muhabir, editör ve köşe yazarılığı yapmıştır. Halen Önce Vatan gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır. 2001 yılında Moldova Gagauz Özerk Cumhuriyeti Meclisi tarafından verilen Şeref Madalyası sahibidir. Çevre konusunda yaptığı çalışmalarıyla 2002 ve 2004 yılında INEPO (Milletlerarası Çevre Olimpiyatları Projesi) milletlerarası çevre basın üçüncülüğü ve jüri özel ödülü kazanmıştır. Yayınlanmış kitaplarından bazıları şunlardır: 1-Eğitimde Başarının Şartları: (İstanbul 1998), 2- Sivil Demokrasi Çağrısı: (İstanbul 1999), 3- Şimdiki Çocuklar Harika: (İstanbul 2001), 4- Çocuklar Küçük Bir Şey Değildir: (İstanbul 2002), 5- Mutlu Aile Mutlu Çocuk: (İstanbul 2003), 6- Varolmanın Yolunda Zengin Olmak: (Editör olarak, M.Uyar ve M. Çetin ile birlikte), Mehmet Tanrısever. İstanbul 2005), 7- Başarıya Yürüyenler: (İstanbul 2006), 8- Ailenin Aynası Çocuk: (İstanbul 2006), 9- Ailede Sevgi Eğitim: (İstanbul 2009), 10- İnsanlar Konuşa Konuşa: (İstanbul 2011). (Yrd. Doç. Dr. SÜLEYMAN DOĞAN RÖPORTAJININ SONU)