Memleketi, alperenler diyarı Horasan. Hazreti Türkistan Ahmed Yesevî'nin 6. postnişini Lokman Perende'nin talebesi.  

Velayetname'de onun Vehbî (Allah vergisi) bir ilme sahip olduğu, şu menkıbeyle anlatılır:  

Lokman Perende, bir gün Hacı Bektaş'ın yanına girdiğinde odayı nurla dolu bulur. Yanında ona Kur'an okutan iki kişi vardır, ancak onlar Perende'nin girişiyle gözden kaybolurlar. Lokman şaşırır ve onların kim olduğunu sorar. Mürit Bektaş cevap verir: "Sağımda oturan iki cihan güneşi ceddim Muhammed Mustafa (A.S.), solumdaki ise Allah'ın Aslanı Hz. Ali idi".         

Anadolu'ya görevli olarak gönderilir. Görevi, Diyar-ı Rum'u Türkleştirmek, İslamlaştırmak.  

O gün, bugündür görevinin başında. Diyor ki:  

"Bu memlekette Türkçe konuş, Türkçe yakar, Allah'ın emrince de ibadetini yap!"  

Anadolu, yer yüzünün serhatidir. Serhatte yiğitlik gerekir. Bu yüzden de onun getirdiği ruhta, "Esen bad-i Saba gibi, Ali'dir".  

Hazreti Ali, "İlmin Kapısı"dır, "Allah'ın Aslanı"dır. Cömertliğin, tevazuun, merhametin, adaletin, yiğitliğin, bilgeliğin timsalidir. İşte bu terkibi, Anadolu Türkünün mayasına katanlardan biridir Hacı Bektaş.  

Osmanlı Türkünün fatih ordularından Yeniçeri Ocağı'nın piridir. Yeniçeriler, "Allah Allah illallah, Muhammed Resulullah" diye başlayan gülbanklarında onun manevî şahsiyetini, "Pirimiz, Hünkârımız Hacı Bektaş-ı Velî" diye selamlarlardı.  

O, iman heyecanımıza ilim feyzi katanlardandır. Faziletli bir insan olabilmek için tek yolun ilim olduğunu söyler. "İlim ulularını atadan ve anadan daha fazla ağırlamak gerek" der. Besmele Şerhi, Fatiha Sûresi Tefsiri ve Makâlat gibi önemli eserleri vardır.  

Allah'a giden yolların en güvenlisi olarak Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat menzillerinin olduğu yolu gösterir ve bir menzile ulaşıldığında, öncekinin kurallarını terk etmemeyi şart gösterir. Şeriat kapısının makamları arasında; iman, namaz, zekât, oruç ve hacın yanı sıra, ilmi ve savaştan kaçmamayı da sayar.  

O, iman heyecanımıza aşk feyzini de katanlardandır. Allah sevgisini esas alır. "Allah'ı seven, yaratılmışları da sever", prensibini verir.  

Genellikle tarikatlarda rastlanan bir inanca göre, büyük velilerden oluşan kırk kişilik bir heyet vardır. "Kırklar" denilen bu ermişler, inananlar içinden muhtaç olanlara himmet ederler.  

Menkıbelerde anlatılır ki, ermiş zatlardan biri, Hacı Bektaş'ın veliliğine "Kırklar meclisinde böyle biri yoktu" diyerek itiraz eder. Orada neler oldu, diye sorulunca, "perde arkasından uzanan bir el himmet dağıttı" diye cevap verir. "O eli görsen tanır mısın?" sorusuna "evet iç kısmında yeşil bir ben vardı" diye cevap verince Hünkâr elini açar, yeşil beni gösterir. Anlatılan bu menkıbeyle gösterildiğine göre Anadolu insanı onu, himmet ehli olan kırklara bile himmet eder büyüklükte görür.  

Ünlü, "Eline, beline, diline sahip ol" sözü, Hz. Peygamberin "Müslüman; elinden, belinden, dilinden başkalarının emin olduğu kişidir" Hadis-î Şerif'iyle birebir örtüşmektedir.         

Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî'nin öğrettiklerinde; Alevî, Sünnî, Şiî mezheplerinden hangisinden olursanız olun, size ters gelecek bir şey bulamazsınız. Bu satırların yazarı olarak ben, Sünnî mezhebin Hanefî şubesindenim ve Hacı Bektaş öğretisinden de Alevî deyişlerinden de müthiş bir huşu duyarım.  

O, yolların birleşim noktalarından biridir. Bütün Müslümanlar için bir ulu kişidir. Eğer onu sadece bir zümreye ait sanırsak, "Bir gül ile gülistanı seyrettim" diyebilmek saadetinden uzak kalırız.  

Birleşmenin değil, ayrışmanın sembolü haline getirirsek, hep beraber sıkıntılara düşeriz. Kırklar meclisine de girsek, dertlerimize derman bulamayız ve "Kırkların bezminde dara düş oldum" deriz.  

Bu yıl üç ayların başlangıcına denk gelen anma günlerinde onu saygıyla, rahmetle, himmet beklentisiyle anıyor ve arıyoruz:  

"Aman turnam, aman aman Ali misin sen,  

Yoksa Hünkâr Hacı Bektaş Veli misin sen,  

Ali sevilmez mi hey hey, deli misin sen?"  

Yazımızın son sözünü bir emir telakkisiyle Hacı Bektaş'tan alalım:  

"Bir olalım, Diri olalım, İri olalım."