Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği diye başlar dizelerine Ataol Behramoğlu ve şöyle bitirir:
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
Eminim birçoğumuz bu muhteşem şiiri biliyordur. Tüm dizeleri aslında hayatın öğretisini kapsıyor. Peki, gerçekten bu öğretileri ciddiye alıyor muyuz? Kendimize ve sevdiklerimize adil bir şekilde ne kadar zaman ayırıyoruz.
En son ne zaman kendinizi sevdiniz? Okşadınız şefkatle?
İnsan kendisini niye okşasın ki? Sorularını duyar gibiyim.
İnsan en çok kendisini sevmeli, okşamalı ve dinlemeli.
Çünkü kendisini dinlemeyen, kendi yaralarını saramayan başkasıyla ya da hayatla ya da doğayla bütünleşemez. Eğreti bakar çevresine ve özellikle de kendisine. Size minik bir uygulama sunacağım bugün SÖLT tekniğinden sonra bu uygulamayı yaparsanız kendinize olan şefkatiniz, dolayısıyla çevrenize olan bakışınız değişecek.
Aynanın karşısına geçiyoruz. Gözlerimizin derinliklerine odaklanıyoruz. Göz bebeklerimizin hareket ettiğini, büyüyüp küçüldüğünü fark ediyoruz. Fonda rahatlatıcı bir müzik de size eşlik edebilir kısık sesle. Kendimizi incelemeye başlıyoruz. Yüz hatlarımızı, mimiklerimizi, mimik çizgileri ve yaşanmışlık çizgilerimizi. Gözlerinizi ayırmıyorsunuz kendinizden.
Kollarınızı iyice açıp kendinize sarmalıyorsunuz. Sımsıkı bastırıp kaslarınızın acıdığını hissetmeniz lazım. O kadar sıkı sarılıyorsunuz ki ardından;
Kendimi seviyorum ve olduğum gibi kabul ediyorum. Şükrederek güne başladım. Bana gelecek tüm olumlamalara kapımı ve yüreğimi açıyorum. İyi ki varım ve kendimleyim………………!
Her şey çocuklar ve Kadınlar için.