Gerek yazılı kaynaklar gerekse görüntülü ve sesli kaynaklar aracılığıyla bilgilere ulaşıyoruz. Gerçeklerini öğrenmek istediğimiz bilgilerin canlı müdahilleri ve şahitleri yaşıyorsa elbette onları dinliyoruz. Bahsettiğim yol ve yöntemlerle bilgileri toparlayıp, harmanlayıp gerçeklik ve doğruluğunu teyit edip kabul ettiklerimiz arasına ekliyoruz. Tüm dünyanın bilim kurulları, tıp dünyasında ki akademisyenler ve doktorlarımız dahi cüzzam hastalığında büyük bir yanılgıya düşmüşler yıllar yılı sonrası bulaşıcı bir hastalık olmadığı ispatlanmıştır. İçinde bulunduğumuz dönemin içinde dahi tanıkları ve müdahilleri yaşıyor olsa dahi yanıltma, karalama, yok etme ya da farklı yön verme gibi ne çok çirkinlikleri yaşayarak biliyoruz. Dikkatinizi çekmek isterim ki yaşadığımız dönem 21.yüz yılın ilk çeyreği ve iletişim imkânları çok gelişkin. Böyleyken dahi algı oluşturmak ya da menfi müspet yönlendirmeler yapmak manasında neler neler yapılıyor. Asırlar öncesinden günümüze aksetmiş, ulaşmış bilgilerin hangi merhalelerden geçtiğini, pozitif ya da negatif manada neler eklenip neler çıkarıldığını nasıl ve ne şekilde öğrenip teyit edebiliriz.

.

HACE (Hacı) Bektaş-ı Veli;

"Eline, Beline, Diline Sahip Ol" Derken, aslında bizlere ne demek İstemişti?

Eline sahip ol:

Hırsızlık yapma.

Diline sahip ol:

Kötü söz söyleme.

Beline sahip ol:

Zina yapma.

Genel anlamda bu şekilde kabullenilmiş ve yaygın olarak kullanılmış bir Hace Bektaş-ı Veli sözü bu.

Ancak gerçek anlamda Hace Bektaşi Veli bu sözden yukarda verdiğimiz anlamı kast etmemiştir.

Aşağıda makaleyi tam olarak okursanız HACE VELİ' NİN gerçek maksadı daha iyi anlaşılacaktır.

ÖNCELİKLE:

“Hacı” değil, “Hace”

Evet...

Aslı böyledir ama O' nun söylemlerini ve hayat felsefesini "eline, beline, diline sahip ol" diyerek basite indirgediğimizden ötürü, hacılıktan, hocalıktan çok daha ciddi ve üstün bir sıfat olan "Hace" sıfatını da "hacı" olarak değiştirmiş, dönüştürmüş bir toplumuz...

Şüphesiz ki Hace Bektaş-ı Veli’nin bu sözleri günümüzde kullanıldığı anlama geliyor olsa da, aslında bu söz daha başka bir derinlik içeriyor...

HACE, Anadolu Türkmenlerine o dönem şartlarını göz önüne aldığımızda derin bir mesaj veriyordu.

Şöyle ki; Hace Bektaş Veli’nin dönemi Anadolu’ nun Moğol istilası ile yanıp kavrulduğu, ihanetin, kahpeliklerin kol gezdiği bir dönemdi.

Konya’daki Selçuklu Sarayı Moğolların kuklası haline gelmişti.

Moğol istilasına direnen, örgütlenen Türkmenler Selçuklu saray yönetiminin Moğol işbirlikçisi yöneticilerinin ihaneti sonucu, devlet eliyle katledilir olmuştu...

Bunun en bilinen örneği Karamanoğlu Mehmet Bey’dir.

Karamanoğlu Mehmet Bey, Selçuklu sarayının MEVLANA' nın tesiriyle Farsçayı resmi dil yapmasına karşılık; Karaman oğlu Mehmet Beyin şöyle bir,

“Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır...” fermanı yayınlamıştı.

Aynı zamanda Devletin içinde ki Moğol işbirlikçileri ile de amansız bir mücadeleye girişmişti.

Bunların en ünlüsü, yıllarca Moğol istilasına destek veren, işgalci Moğolların kuklası olan, Selçuklu sarayına ve Selçuklu sarayının kukla olmasında ve de devletin resmi dilinin farsça olmasında büyük rolü olan Mevlana ve çevresidir.

Karamanoğlu Mehmet Bey bunlara karşı mücadele etmiş ve şehit olmuştur.

Moğollar–Selçuklu Sarayın işbirlikçileri - Dini kullanan Mevlana, üçlüsüne karşı bayrak açan sembol isimlerden biri de, “Ahi Evran” dır...

Ahi Evran (evren) da tıpkı Karamanoğlu Mehmet bey gibi Türk ve Türkmen düşmanı bu şer ittifakıyla mücadele etmiş ve şehit düşmüştür.

İşte, Hace Bektaş Veli’nin bu sözlerinin altında bir Türk Milletinin kavgası, bir milletin mücadelesinin özü yatar...

"eline sahip çık" ifadesindeki "el", "il" dir.

Yani yurt, vatandır...

HACE, "ELİNE SAHİP ÇIK" derken. "İline, vatanına sahip çık demiştir." Hace Bektaş... 

“Beline sahip çık" ifadesindeki "Bel",  “toprak" tır.

Toprak Türk milleti için kutsaldır. "TOPRAK" Vatandır.

Hace, Türk Milletine toprağına (beline) Vatanına sahip çık demiştir.

Toprak bellenirse yani işlenirse ürün verir...

İşini, toprağını boş bırakma, uğraşından geri kalma, toprağını işle, üretim yap toprağına sahip çık demiştir.

HACE BEKTAŞ,

"Diline sahip çık" ifadesindeki "dil",  ağzımızın içindeki organ değil, konuştuğumuz dildir. Yani lisanımızdır.

TÜRKÇE DİLİMİZDİR...

Lisanına, güzel Türkçemize sahip çıkın ki Farsçanın resmi dil olması karşısında dilimiz, lisanımız kaybolmasın demiştir. HACE BEKTAŞİ VELİ...

Ne de güzel söylemiş, lakin manasını kavrayan çok az kişi olmuştur.

İşte Hace Bektaş Veli’nin bu sözlerinin anlamını kavrayanlardan biri de; vatanına, toprağına, lisanına sahip çıkmak için 19 mayıs 1919' da Samsun’ a çıkan ve milli mücadeleyi başlatan ulu önder Atatürk’tür.

Amasya, Erzurum ve Sivas kongrelerinde vatanın düşman işgalinden kurtarılması için çalışmaları başlatan ve örgütlenmeyi sağlayan ulu önder, işte bu sözün manasını kavradığı için Ankara’ya gelişinden önce 22 ve 23 Aralık 1919 tarihlerinde Hacı Bektaş İlçesine uğramış, Hace'nin dergâhında 2 gün kalmıştır.

O zaman; Ahi Evran gibi ol, "beline" sahip çık...

Karamanoğlu Mehmet Bey gibi ol, "diline" sahip çık...

Mustafa Kemal ATATÜRK gibi ol, eline/iline/diline, sahip çık...

Ey Türk Milleti; Eline, beline, diline sahip çık,

Uyuma Türk milleti...

Kaynak: Osmanlı-Türkçe Sözlük, VIII. Baskı,  Mustafa Nihat Özön,

İnkılap Kitapevi

*Hace: efendi, ağa, sahip, öğreten, öğretmen, hoca anlamındadır...

..

Akademik, kültürel bir araştırma yapılmış, nihayetinde “Hace Bektaşi Veli” mi, “Hacı Bektaşı Veli” mi, taraf olabilecek bilgi ve birikime sahip değilim. Altını çizmeye ve vurgu yapmaya çalıştığım konu, bu bahis konusu ikilem ve olması mümkün yanlış aktarım ve saptırma çalışmalarını olması, olabilmesidir. Bizler, insanlarımız, konu ne derece de kesinlik, keskinlik kazanmış olursa olsun, şüpheci bir bakış açısıyla bakmalı, öğrenmeliyiz. Farklılığı mümkün olamaz dediklerimizi dahi gözden geçirmeliyiz. Bazı yanılgılarımız gereksiz iftiralara ya da yersiz övgülere ortak olmaksa, bir nebze hafif bir yanılma türü diye düşünüyorum. Tarihimizde ki büyük şahsiyetler ya da anlatılanlarla nefret ettiklerimiz, ya aksi durum gerçekse?

Mir Murat Demir