Zihinlerimiz, genellikle 1990 öncesi dünyasının bloklaşmış yapısına göre kurgulanmıştır. Bu yüzdendir ki, dış politika üzerinde düşünürken AB, ABD veya AVRASYA Birliği seçenekleri üzerinde tercihler, kafalarımızı fazlaca meşgul etmektedir. Eski SSCB'nin ABD ve Avrupa ile kesin zıt konumu, bugünkü Rusya Federasyonu için de geçerli addedilmektedir. Bu kanaat, AB ve ABD'ye kızan aydınlarımızın belirli bir alternatifmişçesine Rusya ile ittifak fikrine ağırlık vermelerine sebep olmaktadır.  

Aslında sadece biz değil, günümüz dünyasında hiçbir devlet, nasıl bir politika yürüteceği konusunda tam kararlı değildir. ABD de, AB de, Rusya da tıpkı bizim gibi şaşkınlık içerisindedir. Her biri, bir diğeri ile zıtlaşmak mı, dayanışmak mı gerektiği konusunda bir karara varamamıştır.  

Rus devlet adamlarının gönlünde Avrupa'yla yakınlaşmak fikri çok eskidir ve bu, komünist sistemin çökmeye başladığı dönemlerden itibaren tekrar dile getirilmeye başlanmıştır. Mihail Gorbaçov, Glasnost isimli eserinde (Dönemli Yayıncılık-1988) şöyle diyordu:  

"HERKESE AİT BİR AVRUPA YURDU kavramını, yeni düşünce tarzının ışığında ortaya koymuştuk. Bu, yalnızca güzel bir ütopya değil, kıtadaki duruma ilişkin ciddi çözümlemelerin bir sonucudur."  

"Herkese ait bir Avrupa Yurdu, değişik toplumsal sistemlere ve birbirine karşıt askeri bloklara ait devletlerin varlığının söz konusu olmasına karşın, her şeyden önce belli bir bütünlüğün tanınması anlamına gelmektedir."  

"ATLANTİK'TEN URALLAR'A KADAR bir Avrupa, aynı zamanda son derece yüksek düzeyde, tinsel anlamda bir tarihsel kültürel kategori demektir."  

"Bu anlamda eyleme geçmek, ortak yararları saptamak, askeri çekişmelerin düzeyini düşürmek, nükleer silahlardan arınmış bir dünyaya ulaşmaya çalışmak; bizim Avrupa iin amaçladıklarımız bunlardır."  

O dönemde Gorbaçov'un bu tür görüşleri Batı'da bazı çevrelerce sempati ile karşılanmıştı. Dönemin İngiltere Başbakanı Thahtcher "Sayın Gorbaçov'u çok beğendim, onunla çalışabiliriz" diyordu.  

Avrupa'yla yakınlaşmak fikri, Yeltsin döneminde de Putin döneminde de devam etmiş ancak özellike Batı Avrupa, eski düşmanlığın etkisiyle mütereddit kalmıştır.  

Son zamanlarda AB'nin ele aldığı, "Genişletilmiş Avrupa" projesi bu yakınlaşmaya yeşil ışık yakmaktadır. Bu proje ile AB, Rusya dahil kendisine komşu ülkelerle siyasi ve ticari alanlarda iyi ilişkiler geliştirmeye hedeflemektedir.  

Bu arada alışılmadık, çoklarına ilgniç gelecek bir gelişmeyi de zikretmemizde fayda var:  

Bugün Rusya'da sadece AB ile değil, ABD ile de yakınlaşma arzuları dile getirilir oldu. Basında bu görüşün sıkça işlendiği gözlemlenmektedir. Rus basının etkin gazetelerinden biri olan İzvestiya bunlardan biridir. Bu gazetede 15 Şubat tarihinde Sergey Kortunov ve Konstantin Mihalovsky imzalarıyla yayınlanan makale güzel bir örnektir.  

Makalenin adı; "RUS-AMERİKAN STRATEJİK ORTAKLIĞINA DOĞRU"  

Yazının ana fikri ise, Amerika'nın bugünkü Rusya'yı komünist SSCB'nin varisi olarak görmemesi gerektiği, ondan önceki dönemlerde iki ülke arasında dayanışma olduğu ve aynı ilişkilerin bundan sonra da devam ettirilebileceği şeklindedir.  

Hatırlatılan dayanışma örnekleri; Amerika'daki Kuzey-Güney savaşında İngiltere'nin arzusunun hilafına Rusya'nın Kuzey'e yardımı, I. Dünya Savaşı'nda Almanya ve müttefiklerine karşı birlikte hareket etmeleri ve II. Dünya Savaşı'nda Almanya ile Japonya'ya karşı yine birlikte savaştıklarıdır.  

Yazarlara göre, iki ülke arasında şimdilerde de bir "Stratejik Ortaklık" kurulması, her ikisine de sayısız faydalar sağlayacaktır. Bu gerçekleşirse; Beyaz Rusya, Kafkasya, İran ve "daha birçok ortak alana yönelik" RUS-AMERİKAN PROJELERİ yürürlüğe konulabilirmiş.  

Peki, medyayı umursamayalım. Rusya yönetiminde AB ve ABD ile yakınlaşmayı çağrıştırabilecek bir icraat görülüyor mu?  

Putin'in son yaptığı Başbakan değişikliği, bu türden işaretler taşımaktadır. 24 Şubat'ta Başbakan Mihail Kasiyanov ve hükümetini görevden alan Putin, atadığı yeni Başbakan Mihail Fradkov'un 5 Mart'a Duma'da seçilmesini sağladı.  

Fradkov'un Avrupa Birliği için önemi, "Mart 2003'ten beri Rusya'nın AB nezdinde yetkili temsilcisi ve Haziran 2003'ten beri Putin'e AB ile ilişkiler konusunda danışmanlık yapmasıdır.  

ABD için önemine gelince: ABD komünistlik dönemlerinden beri Rusya'da Yahudilerin baskı altında olduğunu ileri sürüyordu. Putin'in de hapishanelere gönderdiği veya korkudan yurt dışına kaçmasına sebep oldu, "oligarh" denen kısa zamanda şüpheli şekilde servet kazanmış olanların tamamı Yahudi kökenlidir. Bu durum ABD'nin söz konusu suçlamalarına dayanak teşkil etmektedir.  

Her ne kadar, şimdiki Petersburg Valisi ile Putin'in yardımcılarından Sergei Yesterjenski gibi üst düzeyde görev yapan Yahudiler varsa da bunlar, ABD'yi tatmin etmiyor.  

İşte, Putin'in göreve getirdiği Yeni Başbakan Fradkov da bir Yahudi'dir ve onun ABD'ye bir göz kırpma olabilecek özelliği de budur.  

Gelişmelerne bakınca anlıyoruz ki, uluslar arası ilişkilerde taşların yerine oturmadığı bir devirdeyiz ve hiçbir gelişmeyi sürpriz saymamalıyız.  

Türkiye'ye düşen, dış ilişkilerde ustalıklı bir denge politikası uygulamaktır.