Vatandaşın Onuru Devletin Onurudur
Prof. Dr. Alaeddin YALÇINKAYA
Bir Ermeni vatandaşımızla ilgili aşağıdaki yazı, Hrant Dink'e yönelik menfur saldırı öncesinde hazırlanmıştır. Kederli ailesine başsağlığı diliyorum. Olayların güncel dar çerçevesinde kalmamak âdetim olduğundan konuyu başka yazıda ele almayı düşünüyorum. Ancak, tetikçi ve arkasındaki güç kim olursa olsun bana göre gerçek katil soykırımcı diyaspora ile onun arkasındaki çağdışı sömürgeci zihniyettir. ***
Bir süre önce Azerbaycan'daki konsere piyanist olarak sanatını icra etmek üzere Bakü'ye giden Ermeni vatandaşımız havaalanından geri çevrildi. Birçok Ermeni, Rum veya Musevi vatandaşımız ilk duyuşta etnik kökenini hatırlatmayacak isim ve soyadı kullandığı halde bu vatandaşımızın soyadında Ermenilerin genellikle kullandığı -yan (-oğlu) eki bulunmaktaydı. Tıpkı Koçaryan, Deveciyan gibi. Bakü'ye inen kişinin vatandaşlık bağını değil de etnik kimliğini dikkate alan Azeri görevliler, Türk vatandaşlarına uygulanan havaalanında vize verme işlemini yapmayıp geri gönderdi. Aynı anda birçok medya kuruluşu Azerbaycan yönetimine karşı saldırıya geçerek Bakü'yü ayrımcılık yapmakla suçladılar. Bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı konunun üzerine giderek çifte nota ile bilgi istedi.
Milletlerarası Hukuk açısından aksini öngören bir anlaşma olmadıkça normal şartlarda bir devletin başka bir devlet vatandaşını ülkesine kabul etme mecburiyeti yoktur. TC vatandaşları sözkonusu olduğunda ise mutabakat gereği havaalanında vize verilmektedir. Ancak bu da "normal şartlar altında" olup, soyadından Ermeni kökenli olduğu anlaşılan bir kişi açısından Azerbaycan'da durum pek de normal değildir.
Daha SSCB dağılmadan Rus askerlerle birlikte Bakü'de Azeri Türklerine karşı soykırım başlamış, Yukarı Karabağ ve civar bölgenin işgalinde ise insanlık dışı saldırılar zirveye çıkmıştır. Ülkenin her tarafında şehit aileleri bulunup, işgal bölgesindeki yurtlarını terk etmek zorunda kalan kaçkınlara (mültecilere) ise her sokakta rastlanmaktadır. Daha önce Bakü'nün ayrıcalıklı sınıfı olan bütün Ermeniler, Ruslarla işbirliği sonucu gerçekleştirdikleri soykırımdan sonra ülkeyi terk etmek durumunda kaldılar. Tıpkı 1915 tehcir kararından sonra Anadolu'dan çıkarılan daha sonra tekrar kendi evlerine dönme izni verilen yüz binlerce Ermeni'nin uzun tereddütlerden sonar Ermenistan, Fransa veya ABD'yi mekân tutmaları gibi. Konuyla ilgili yığınla ABD ve diğer ülke belgeleri Türk Tarih Kurumu'nca yayınlanmıştır.
Ancak piyanist Ermeni vatandaşımızın bu katliamla ilişkisi olmadığı da bir gerçektir. Azeri yetkililer, 10-15 bin kişinin izleyeceği konserde isminin anons edilmesi durumunda toplumsal şiddete maruz kalabileceğini belirtmişlerdir ki bu doğrudur. Böyle bir şiddet hareketini devletin bastırması da zordur. Tıpkı I. Dünya Savaşı'nda cepheden dönen Türk askerinin, evinin, ocağının, ailesinin yerinde yeller estiğini görmesi üzerine buldukları Ermenilere saldırması gibi. Giderek büyüyen münferit olaylar üzerine devlet Ermeni tebaayı korumak üzere tehcir kararı vermiştir. Ancak daha sonra dönenler de aynı köyde yaşayacak yüz bulamamışlardır. Azerbaycan'ın bu gerçekleri karşısında konseri organizatörlerinin, listeye, bugünkü Azerbaycan şartlarında soyadı -yan ile biten bir Ermeni vatandaşımızı eklemeleri eğer provokasyon değilse büyük bir gaflettir. Bir Ermeni vatandaşımızla ilgili yaşanan olayda dikkat çekmek istediğim en önemli taraf devletin vatandaşına sahip çıkmasıdır. Çünkü bir yabancı başka bir devlette o devletin milletlerarası sorumluluğuna yol açacak bir fiili dolayısıyla zarara uğradıysa, bu yabancı milletlerarası teamüle göre vatandaşı olduğu devletten kendisini diplomatik yolla korumasını isteyebilir. Saygın bir devlet bunu kendisine görev bilerek vatandaşının haklarını arar. Antalya'da bir Alman'ın tecavüze uğradığı duyulunca veya bir Belçikalı alkollü araba kullanırken kaza yapıp tutuklanınca birkaç saat içerisinde o ülkenin büyükelçisi veya konsolosunun olay yerine gelip vatandaşının haklarını araması bu gerçeğe dayanır.
Aslında bir devlet, vatandaşı adına diplomatik himaye kullandığında, milletlerarası hukuka göre gerçekte vatandaşının şahsında kendisine ait bir hakkı, onurunu koruma hakkını kullanmış olur. Bu hak devlete ait olduğundan devletin sözkonusu hakkı kullanıp kullanmama konusunda takdir yetkisi vardır. Haksızlığa veya zarara uğrayan bir vatandaş ise önceden veya sonradan bu haktan kendi isteği ile vazgeçemez. Guantonamo'daki bir Müslüman İngiliz vatandaşı, istese de istemese de İngiltere hükümeti, kendi onurunu ön planda tuttuğundan diplomatik himaye hakkını kullanmış ve herhangi bir delil ve yargı kararı olmadığı halde tutulan vatandaşının serbest bırakılmasını sağlamıştır.
Yurt dışında gerek giriş, gümrük ve vize işlemleri sebebiyle gerekse o ülkeye girdikten sonra vatandaşlarımızın haksızlığa uğradığı, hakarete maruz kaldığı yüzlerce olay duyuyoruz. Genellikle işçi veya öğrenci vatandaşlarımıza karşı yapılan açıkça haksızlıklara karşın Türk yetkilileri veya medyayı harekete geçirmek mümkün olmuyor. Hatta ülkemizdeki birçok diplomatik birimlerin vize işlemleri, baştan sona TC vatandaşlarına hakaret ve haksızlık uygulamaları ile doludur. Bu alanda başvurulacak bir merci bulunamamaktadır. Aslında gerek yurtdışında gerekse yurtiçindeki yetkililerin vatandaşa daha kadirşinas davranmayacağı bilinmektedir.
Her halükârda medyanın ve devletin bir Ermeni vatandaşımızın uğradığı haksızlığa karşı hassasiyet göstererek görev bilinciyle sahip çıkması, devletin böylece kendi onurunu dikkate alması yerinde ve gerekli bir harekettir. Aynı hassasiyet, gayr-i Müslim olmayan vatandaşlarımız için de beklenmektedir. Her bir vatandaşın şahsında devletin şerefini, gerekli olan her olayda ön planda tutması arzu edilmektedir.
Yorumlar