Ne büyük zorluklarla büyüyüp, hayata atılması için emek veren ailelerin nazlı, tatlı çocukları… Üniversiteyi kazanıncaya kadar çoğu ihtiyaçlarını kısıtlayan anne ve babanın, dershane, özel ders aldırılarak; ÖSS’nin turnikelerinden geçip kazanan gençler...
Aileden uzaklaşınca her şeyi unutup, kafesten çıkmış bir kuş misali birden uçmaya başlıyorlar... Anne ve babadan uzakta, yabancı şehirdeki bir üniversiteyi kazandılarsa değmeyin keyiflerine…
Ne aile baskısı var!
Ne tanıdık bildik, akraba, yakınları…!
Ne de  bulundukları şehrin yok toplum baskıları…!
Nice zorluklarla kazanıp, başka şehirde, nerde olduklarını unutan asgari ücretli, memur maaşlı yada  zengin ailenin  zengin hevesli gençleri, kendilerini yeni bir mekanda bulunca ; “Birey’’ olma havasını yanlışlıklarla yaşamaya çalışıyorlar…
Yaşları ve yaşadıkları gençlik evresi bu coşkuları yaşamaya çok musait…!
Alevli dönem ve kritik iletişimlerle, üniversite okul dersleri ancak  yaşam hareketlerinin en sonunda yer alıyor…
O baskılı lise ve ilköğretim dönemlerinin öcünü alırcasına, yanlış iletişimlerle, arkadaşlıklar kuruluyor.
Bu  iletişimler, “Öğrenci yurt ve misafirhanelerinde” gençleri daha bir sıkıyor. Bir kaç arkadaş toplanıp beraber ev tutmaya başlıyorlar. Bu evde; sistemli çalışma yerine dağınık yaşama, çocukluk evrelerindeki gibi  mahsusçuktan evcilik oynar gibi, üniversite öğrencisi olma koşulunda, aileden uzakta ve sabahtan akşama kadar çalışan emekçi anne – babaların kira, elektrik, su, aidat ödeme rahatlığını yaşıyorlar…
Kız arkadaşlar, erkek arkadaşlarıyla birlikte kütüphanede  ders çalışması gerekirken ‘’komşuculuk oynayıp’’ ev yemek davetleri ve yanında tabiî ki çay, meyve suyu  yerine alkol  türevleri ile ‘’Öğrenci böyle ders çalışır…’’ Egosunu yaşıyorlar…!
Alkollü genç beyinler sonra gece karanlığında  komşusuna veda edemeyip, kız arkadaşlarının yada erkek arkadaşının evinde sabahlıyorlar.
Bu dönemdeki çılgın kan akışı ile, ateş-barut un bir arada olup fişekleşmesi, bulundukları mekanda olabilme ihtimalini artırıyor…
En çok ta acıyorum, üzülüyorum; sabahın köründe yola çıkan 50 yaşlı anne ve babanın çalışma gücüne, alın teriyle kazanıp, üç beş kuruşu üniversiteli öğrencisine gönderme çabasına…!
Üzülmüyorum; zengin, hoyratça yaşayan ailenin gelirli aile çocuğuna..! Çünkü; onlar zaten bu tür yaşam şeklinde paralı okuyan Özel üniversite çocukları, para onların sadece materyali… Ama diğer dar gelirli ailenin çocuğunun ise o para umudu, yarını, geleceği, mesleği…
Bu yüzden bugün Sayın Başbakan  Tayyip Erdoğan’ın, öğrenci evlerini kontrol altında tutması kararını saygıyla karşılıyor. Ve buna örnekleyecek, üniversite gençliğinin evcilik,aşk oyunlarını tasvip etmiyorum. ..!!!
Bu yanlış iletişimli gençlerin iş bulması elbette güç olacaktır. Sonra da kimseler işsizlikten söz etmesin. Ellerinde var olan dönemi hakkıyla eğitim birikimiyle alıp evlerinde de haylaz olmadan ders  tekrarları  ve çalışmalar yapıp, mezun olup, insanlığa faydalı statülü boş koltuklara geçip mesleklerinin onurunu yaşasınlar…!
Bu tür kalitesiz yaşam şekliyle okuyan gençlerin iletişimine ne arkadaşlık, ne dostluk, ne sevgililik diyemiyor ve düpedüz bu durumun; çocukluk dönemini sağlıkla atlatamayıp, kişilik çatışması içinde, aile olgusunun inkarlığı ile derslerden, akademi eğitimi yoksunluğundan uzakta sadece yalan, yanlış iletişimlerin kurbanı olduklarını düşünüyor ve  bu tür yaşam şekillerine istinaden  genelleme yapmadan, aklı başında  hayatı için, mesleği ve toplumdaki yerini alacak istikrarlı gençleri ayrı tutuyorum…
Üniversiteli gençlerden; insanlık, toplumumuz donanımlı, girişimci, ayakları yere sağlam basan gençleri bekliyor…!
Bu yüzden Üniversiteli gençlerin erkek-kız evcilik oyunları yerine kütüphanelerde, çalışma etüt salonlarında  çalışıp, kaliteli eğlenip, kaliteli yaşamalarını ben gibi bütün yetişkinlerin beklediğini, umudun yitirilmediğini  belirtmek istiyorum…
Kaliteli iletişim ve arkadaşlıklara sevgiler…