Zengin bir toprak ağası, sahip olduğu pek çok koyun, sığır, at, manda ve keçi gibi hayvanları, çevredeki köylülerine, doğan yavruları almak koşuluyla ortaklığa verirmiş. Ağa, köylülere verdiği hayvanların sayım ve kayıtlarını yaptığı bir gün, inek sandığı irice bir öküzün altında buzağısını görememiş. Hayvanı boynuzundan tutarak bağırmaya başlamış;

– Hani bunun buzağısı?

İlk anda şaşkınlık ve telaştan olsa gerek, köylüler de şaşırıp, başlamışlar buzağıyı aramaya. Bir aralık köylülerden biri durumun farkına varmış;
– Ağam, O hayvan inek değil, öküzdür. Öküzün altında buzağı aranır mı? Erkek hayvanın hiç yanında buzağısı olur mu?

İktidarda Muhalefet de Öküz altında buzağı aramayı bırakmalılar artık Ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar kurulan tezgah ve tuzaklar o kadar büyük,  o kadar büyük ki sen, ben davasıyla geçirilecek bir saniye bile zamanımız yok ...

Emperyalist Ülkeler gelip birer ikişer Komşumuz ARAP ülkelerine çökmekteler Yıllardır kardeşçe yaşamış Müslüman halk birde bakmışsınız kardeş kavgasına tutuşmuş Allahuekber diyerek birbirlerini gırtlaklıyorlar. İslâm, "cihad"ı savaştan ibaret görerek dar kalıplara sıkıştırmamış, sınır ve boyutlarını çok geniş tutmuştur. İlahî gerçekleri insanlara anlatmayı, bu uğurda çile çekmeyi, yeri geldiğinde zalimin yüzüne haksızlığını açıkça dile getirmeyi de CİHAD saymıştır. "Dünyanın ve Türkiye'nin karşı karşıya olduğu "referansı İslam olan küresel terör" hem İslam alemi hem de Türkiye için bir krizi belirlediği kadar bir şans kapısını da açıyor:

İslam alemi bakımından, terörü ve terörü besleyen feodal yapıları reddederek çağdaşlaşma şansı; Türkiye için ise, seçmenlerinin çoğunluğu Müslüman olan"demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti"nin "İSLAM'' referanslı terörü ve onu besleyen kaynakları" reddederek rejimini güçlendirmesi ve başta islam alemi olmak üzere tüm dünyaya örnek olması, yol göstermesi. son derece önemlidir.

Emperyalist güçlerin Ülkemiz üzerinde her türlü oyunu, tuzağı ve tezgahı sergilemelerine rağmen güzel ülkemiz bir orta doğu bataklığına dönüşmemişse biz bunu YÜCE ÖNDER ATATÜRKÜN çok sağlam temeller ve sömeller üzerinde LAİKLİK ilkesine bağlı olarak kurduğu demokratik CUMHURİYETE borçluyuz.

Hilafetin kaldırılmasının sebeplerinin başında bu işin saltanat ile karıştırılmasını, tekrar sultanlığın getirilmesini önlemek ve devleti teokratik idareden tamamen kurtarmak geliyordu. Esasen halifeliğin bütün müslüman devletlerce de tanınmadığı bir gerçekti. Fas, İran, Afganistan gibi devletler Osmanlı Padişahlarının halifeliğini tanımamışlardır. Halifeliğin memlekete getirdiği siyasi bir fayda da zamanla kalmamıştı.  Laiklik esasına aykırı hareketler men edilmiş, din istismarını önleyici tedbirler getirilmiş, laik Cumhuriyet ilkeleri hakim kılınmış, inkılap kanunlarının korunması ön görülmüştür.

29.10.1923 tarihli kanunla Cumhuriyet ilan edilmiş, devlet idaresi dini esaslardan tamamen ayrı tutularak, devlet egemenliğinin kaynağı kayıtsız ve şartsız millete ait kılınmıştır. Bu kanundan altı ay sonra kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun ilk maddesinde, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” denerek milli şuurumuzun esası belirlenmiş, bundan sonraki anayasa değişikliklerinde de bu ilkeye sadık kalınmıştır. Büyük Millet Meclisi 3 Mart 1924 tarihinde Hilafeti, Seriye ve Evkaf Vekaletini kaldırdı. 1924 tarihli Anayasada devlet dininin islam olduğu yazılı idi. 9 Nisan 1928 tarihli Anayasa değişikliğiyle bu hüküm de kaldırılmıştır..

Laiklik, devlet düzeninin ve hukuk kurallarının din kurallarına göre değil, akıl ve bilime göre düzenlenmesi, inancın bireysel bir sorun haline getirilerek vicdan özgürlüğünün sağlanmasıdır. Laiklik bir uygarlık süreci ve düşünce sistemidir. Laikliğin kökleri bilim toprağından beslenir. Dinsel dogmalara karşıdır, ama din dogmalarına karışmaz. Laiklik, dinin siyasetten ayrılmasıdır. Laik devlette, devletin siyasi yapısını, hükümet ve idarenin işleyişini, toplumun yaşayışını düzenleyen kanun ve kuralları, dini prensipler değil, akıl, mantık, ihtiyaç ve hayatın gerçekleri tayin eder.

Burada dikkatinizi çekmek istediğim en önemli husus bazı tarikat ve cemaatler ya da bunlara bağlı dernek vakıf vsr. aracılığı ile dinimizin içi boşaltılmaya çalışılıyor. Belli ki amaç insanımızı dinden soğutmak uzaklaştırmak.  DİNİMİZ ÜZERİNDEN MİLLETMİZE OYNANAN OYUN ÇOK BÜYÜK Türkiye’de laiklik, sadece din ile devlet işlerinin ayrılığını ifade eden bir nitelik değil, aynı zamanda din ve vicdan özgürlüğünü sağlayan ve akılcılığı öne çıkaran temel bir uygulama olarak ortaya çıkmıştır. Bu da Atatürkçü Düşünce Sistemi ile olmuştur.

Etrafımızdaki sözde İSLAM ülkelerinin içine düştükleri durumu görünce Ümmet olma değil Millet olma bilincimizin temel taşı olan Laiklik için Atatürk'e ne kadar teşekkür edip dua etsek azdır. Tarihe baktığımız zaman  2. İslam Halifesi Ömer bin Hattab Kudüs’u aldığında ehl-i İslam’dan olmayanlara dini bakımdan vicdan özgürlüğü vermiştir. Yine kendi tarihimize baktığımız zamanda da 2.Mehmet(Fatih) tüm Hristiyan ahalisine dini bakımdan vicdan özgürlüğü vermiştir. Bu da göstermektedir ki LAİKLİK hem tarihimizin ve hem de Yüce dinimizin temellerinde vardır..